Bunlar sansürü engellemek ve halkın doğru habere ulaşmasını savunuyorlarsa, bunun kimyasal silah kullanımına karşı çıkmaktan geçtiğini iyi bilmeliler. Kimyasal silah kullanımı bir insanlık suçudur. Birçok devlete dıştan askeri müdahale bunun üzerinden gerçekleşti…
Herdem Fırat
Bir ay kadar önce Türkiye İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, 41. kez tarih vererek PKK’yi bitirme sözü verdi. Bilmeyenler açısından söyleyeyim, neredeyse 40 yıl önce ‘Bir avuç eşkıya, 24 saat içinde icabına bakarız’ demişti Turgut Özal. Ondan sonra da her gelen aynı şeyi söyledi. 2002 yılında iktidara gelen AKP, Kürdistan’da Kürt halkının özgürlük mücadelesine karşı savaşı Cemaat’e devretti. Siyasal, ekonomik, kültürel, dini… her boyutuyla Cemaat sahnedeydi. Ve 2016 yılında da bu sefer Cemaat’in sözcüleri benzer ifadeler kullandılar. 2006 yılında televizyon ekranlarından eksik olmayan Sedat Laçiner, ‘2008 yılında PKK diye bir derdimiz kalmayacak’ demişti. 2008 yılına geldiğinde Oremar ve Bezele karakol baskınları gündeme damgasını vurmuştu. Bu durum kendisine sorulduğunda ‘Ama ben şunlar bunlar yapılırsa biter, demiştim’ diye cevap vermişti. Yine 2011’de Emre Uslu ‘2012 baharına kadar’ bitecek demişti. Ancak 2012 yılında birçok alan fiili olarak HPG’nin eline geçti. İşin ilginci, bu tarz konuşmaların yapıldığı her süreçte, savaş suçu işlendi.
2006 yılında Sedat Laçiner’in bitiriyoruz dediği dönemde, Muş’un Şenyayla bölgesinde 14 HPG’li kimyasal silah kullanımı sonucu yaşamını yitirdi. Emre Uslu’nun ‘Bitiyor’ dediği süreçte 2011 yılında Geliyê Tiyarê’de yasaklı olan kazan ve napalm bombaları kullanımı sonucu 40’a yakın HPG’li yaşamını yitirdi. Soylu’nun bitirme tarihi verdiği günlerde HPG altı aylık savaş bilançosunu açıkladı. Açıklamada şöyle deniliyor: “6 aylık süreçte Direniş Alanları’nda savaş tünel ve mevzilerine karşı 2476 kez yasaklı bomba ve kimyasal silahlarla saldırılarak savaş suçu işlenmiştir.” Dört gün önce de kimyasal silah kullanımı sonucu yaşamını yitiren 17 HPG’linin kimlik bilgileriyle birlikte iki HPG’linin yaşamlarını yitirmeden önceki görüntülerini paylaştı. Yani ‘Bitirdik, bitiriyoruz’ dediklerinde devletin ne kadar aciz bir durumda olduğunu ve bu acizliğin sonucu nelere başvurulduğunu da görmüş olduk.
Kimyasal silah kullanımının gündemleştiği bu günlerde iktidarın dezenformasyonla mücadele adını verdiği, muhalefetin ise sansür yasası olarak değerlendirdiği bir yasa Meclis’te kabul edildi. Sansür yasası daha yürürlüğe girmeden insanlarda tedirginlik başladı. Bunun üzerine bir de Erdoğan’ın uçakta söylediği ‘Kimyasaldan söz eden herkes hakkında dava açacağız’ sözü eklendi. Böylece kimyasal silah kullandığına dair görüntü ve belgelerin tartışılmasının önüne geçilmek istendi. Muhalefet olduğunu iddia eden partilerden (HDP ve sol-sosyalist partiler dışında) ise bu yönlü çıt çıkmıyor. Sansür yasasına bile ‘AYM’ye başvuracağız’ dışında bir muhalefette bulunamadılar. İktidar ‘terör destekçisi’ olma söylemiyle hepsini esir almış durumda. Kendileri de ferasetleri de iktidarınkiyle benzer olunca hemen suspus oluyorlar. Ama hesaplarına gelmediğinde, dişe dokunur bir şey olmadığında sağda, solda kükrüyorlar. Yeni yasa konusunda hemen hepsinin ortak düşüncesi şudur: ‘Bu sansür yasasıdır ve seçime hile karıştırmak için halkın doğru haber hakkını engellemek için kullanılacak.’ Sessiz kaldıkça iktidarın daha da kurumlaştığını görmüyorlar mı diye insan kendi kendine soruyor.
Bunlar sansürü engellemek ve halkın doğru habere ulaşmasını savunuyorlarsa, bunun kimyasal silah kullanımına karşı çıkmaktan geçtiğini iyi bilmeliler. Kimyasal silah kullanımı bir insanlık suçudur. Birçok devlete dıştan askeri müdahale bunun üzerinden gerçekleşti. Şimdi iktidar olmak isteyen muhalefet buna sessiz kalıyor. Hadi sessiz kaldı diyelim ve sonrasında iktidara geldiler. Peki, yarın öbür gün imkanlar oluştuğunda ve araştırmalar yapıldığında, bunun sonucunda ‘Kimyasal silah kullanıldığı tespit edildi’ diye raporlaştırıldığında yeni iktidar ne diyecek? ‘Hayır ben kullanmadım, önceki iktidar kullandı’ mı diyecek. Uluslararası kurumlar ‘He anladık, sen değil AKP kullandı, o zaman sorun yok’ mu diyecekler. Kimyasal silah kullanıldığı tespit edildiği andan itibaren bunun suçlusu bizzat devlet olur. Bunun hesabı da iktidardan ve o dönemki hükümetten sorulur. Haliyle AKP-MHP’den değil, iktidardan sorulur. O zaman ‘Benim haberim yoktu bunlardan’ demenin hiçbir karşılığı da olmaz. İktidar, tüm dünyada kimyasal silah kullanmanın muhatabı olacak.
Kürt halkı ve sol-sosyalist hareketlerin on binlerce üyeleri şu anda zindanlarda. Yıllardır mücadele etmekten vazgeçmediler. Ama bakalım hele sansür yasası sonrası CHP, İYİP, DEVA veya Gelecek Parti’den binlerce kişi tutuklanınca ne yapacaklar. Hadi binleri bir kenara bırakalım, yüzlerce kişi tutuklanınca ne yapacaklar. AKP iktidarının kendine engel gördüğü Ergenekon’un generallerini nasıl hapse attırdığı hafızalarda. Elleri kelepçeli halde nasıl suspus olduklarını dünya alem gördü. Ama Kürt halkı işkencelere, kaybetmelere, yakılmalara, kimyasal silahla katledilmelerine rağmen asla susmadı. Çünkü haklılığının ve demokratik, özgürlükçü taleplerinin farkında. Fakat diğerleri suç işledikleri ve suçlu olduklarını bildikleri için ses çıkaramıyorlar. Şimdi muhalefet ya kimyasal silah kullanımı konusunda araştırma yönünde tavır belirleyecek ya da sessiz kalarak iktidar ile aralarında bir fark olmadığını ilan edecek. O zaman da sansür yasalarına gerek olmayacak. İktidar amacına ulaşmış olacak. Her iki seçenek de Kürtler açısından netleşme anlamında iyidir. Kimyasala karşı çıktığında olumlu bir gelişme olur. Yanında yer aldığında da yarın öbür gün Kürtler sandığa gittiğinde nasıl oy kullanacaklarını da daha iyi bilecekler.