Hep daha fazlası, yine daha fazlası gerekiyor. Dipsiz bir kuyu ne kadar uzaksa o kadar. Birbirinden sefil hileler lazımsa, gelsin unuttuklarıyla beraber. Dünya bu, her hilenin, her yalanın ve her zalimliğin bir tarihi var. Karıştırınca geçmişte olan biteni, bazen yeniden canlandırmak için harekete geçirmeli. Bir yer bulmalı hileye, yalana ve zalimliğe. Bir de zaman. Sonra başlasın nakarat, gelsin yeniden bir basamak.
Kaygı bir yerlerden gelip hiçbir yere varmıyor. Biliyoruz ama yine peşinden gidiyoruz. Teselli tercih aramadan kendini gösteriyor. Varılacak en son kapı gibi duruyor, kilidiyle. Biri diğerinden ayrı bir yerde kaldırım olmuş, patikanın çeperi, denizin kıyısı olmuş. Biri de başka yerlerin, başka şeylerin.
Kadim zamanlardan ve fısıltıyla dinlenen masallardan ta buralara, günlük bir gazetenin bir sayfasına veya ekranda beliren bir cümlelik bir habere kadar geldik. Hiç de yorulmadık ve bıkmadık. Sormadan, durmadan, yormadan ve savaşmadan değil. İnat edip, isyan edip bazı anları lağvedip de geldik. O yüzden şairler bile duyurdu; savaştılar, yara aldılar ama yenilmediler.
Büyük ışıklar saçan caddelere varanlar, hâlâ ay ışığında yol kat edenler, hepsi ve herkes beraberdiler. O zamanlar bu zamanların en önündeydi ve hayatiydi. Şimdi o zamanlar bu zamanların teminatı. Bırakıp kahrolmak da anımsayıp gurur duymak da beraber, burada. Yan yana, bir arada, birbirine muhtaç. Öyleyse yol var, bataklıktan dağların enginlerine, sokak aralarından sarayların en mukaddes sanılan odalarına kadar. Yol uzun, hayat devam, değişmek isteyen ne varsa taraf, düşmesi gereken neresi neredeyse, oraya.
Görmenin tarihi, öğrenmenin zamanı, sözün sesi, hepsi hepsi birikiyor bir zaman. Öteliyor bazı şeyleri, berisini öne alıyor bazen. Düzen değil bu, bir yer değiştirme, yerleştirme. Ne gerekiyorsa onlara, neredeyse bize. O kadar sahih ve o denli sarih ki bu gelecek, tökezlese de, örselense de gelecek. Çünkü herkestir ve herkesindir.
Hayaller ve umutlar beraber raks ediyor. Eğleniyorlar da. Biri düşecek, biri unutacak. Duyulan ezgi, sırıtan yüz, kendinden emin adım, ışığın yer verdiği gölge. Hepsi bu kadar bariz. Eskinin itirafı, yeninin muştusu, ardı ardına ve ekürisiyle ne getirecekse yön ancak öyle hedef olur. Çünkü yön her yere kadardır ve her yerdedir.
Duyulmuştur biri tarafından bir zaman ve bir yerde. Denilmiştir ve beşikten beşiğe, kulaktan kulağa. Korna sesleri, siren sesleri, kalabalığın uğultusu, hiçbir şey bastıramamış ve unutturamamış; Huzur isyandır, umut sayıklasın bir delinin gülüşünde.
Hüzün bir günbatımıdır, her şeyi erteler. Gece de, ondan gelen gün de birbirine benzer, herkesi rüya eder. Nedamet getiren hangi yalan varsa, gerçeğin madalyonundan sürülür. Biri olan, diğer yüz hiç olmamış olan. İnsan taşıdığı her şeyin hamalı, kurduğu her hayalin zaman atı. İnsan ve dünya ancak bu kadar. Hile karışmış yaşama, silmek gerek. İhtiyaç sızmış ihtiyatlı olmaya, unutmak gerek. Zulmedenler var hâlâ, hep hatırlamak gerek. İnsan ve dünya ancak o kadar. Her hayatın bir hayali var, bir de rüyası. Hepsini bir yerde görmek gerek.
Haftanın kitap önerisi: Zaven Biberyan, Karıncaların Günbatımı / Çeviren: Sirvart Malhasyan, Aras Yayıncılık