Büyük okyanusta bulunan adalar, coğrafyanın ikili bir sıkıntısı ile boğuşmak durumunda kalırlar. Bölge büyük depremlerin meydana geldiği bir kuşakta yer alır. Adalarda yaşayan halklar, sürekli kendini yenileyen depremlerle boğuşurken bir de deprem sonrası gündeme gelen tsunamilerle başa çıkmak durumundadır. Tsunamiler çoğunlukla, depremden daha yıkıcı ve zarar verici olurlar. Seçim sonuçlarının iktidar blokunda yarattığı sarsıntı, bir tsunami etkisiyle yıkıcı bir konuma evriliyor. 170. gününe dayanan ve binlerce tutsağın katıldığı, başta Leyla Güven olmak üzere yüzlercesinin çok tehlikeli sınırları aştığı açlık grevleri, devletin sokakta çocuklarına destek amacıyla harekete geçen annelere yönelik saldırısıyla bir başka boyuta da evrilmiş bulunuyor.
Yaklaşık 5 aydır üç maymunu oynayarak, neredeyse ölüme yatırım yapan iktidar bloku sokağa çıkan annelere gaddarca saldırarak bir başka provokasyonu da tırmandırıyor. Günlerdir ölümün sınırındaki çocuklarının sesini duyurmak ve çözümü zorlamak umuduyla sokakta direnen tutsakların annelerine, herhangi bir insanın bile vicdanını ve aklını zorlayacak hoyratlık ve gaddarlıkla saldırılıyor. Sandıkta HDP seçmeninin büyük desteğiyle yakalanan seçim başarısının sarhoşluğu altındaki demokrasi güçleri ve toplumsal muhalefet, anneleri hedef alan devlet gaddarlığını göremedi ve doğru okuyamadı. Ne yazık ki bu görememe durumu HDP’nin seçmen tabanı için de söz konusu oldu.
170’li günlere dayanan ve binlerce tutsak tarafından yürütülen açlık grevleri karşısında toplumsal muhalefet ve HDP tabanı da devlet kadar suskun kaldı. Aynı suskunluk ne yazık ki tutsak annelerini hedef alan saldırılar karşısında da kendini tekrar etti, etmeye devam ediyor. Kılıçdaroğlu’nu hedef alan saldırının hemen öncesinde Erdoğan tarafından “Türkiye İttifakı” kavramsallaştırması ile yapılan ve bir çeşit Erdoğan’ın seçim gecesi ayarlarına dönmesini sağlayan açıklamaya karşı Devlet Bahçeli’nin peş peşe yaptığı açıklamalar, Cumhur İttifakı’nda bir çatlamanın işaretleri olarak okunmaya başlandı. Bahçeli’nin Erdoğan’ı Cumhur İttifakı’nda kalmaya zorlayan açıklamaları Kılıçdaroğlu’nu hedef alan saldırı sonrasında sarf ettiği cümlelerle başka bir boyuta sıçramış oldu. Bahçeli neredeyse seçimden bu yana sessiz kalan Soylu’dan rol çalarcasına linç saldırısını öven, doğru bulan ve Kılıçdaroğlu’nu suçlayan bir dille hem saldırganların arkasında durdu hem de yeni saldırılar için kapıları ardına kadar açtı. Günlerdir İstanbul seçimleri üzerinden AKP içi tartışmaları ve çatlamayı gizleyen kamuoyu, MHP’nin bu çatlakta seçimi ne olursa olsun yeniletme tavrının arkasında saf tuttuğunu görmüş oldu. Bu durum AKP-MHP-Ergenekon ittifakında çatlağın derinleştiğinin ve iç mücadelenin tüm toplumu tehdit edecek boyutta şiddetlendiğinin de göstergesi olarak okunabilir.
Seçimler, görünen ve sanılandan daha ağır sonuçlar üretmişe benziyor. Pazar günü meydana gelen saldırı tehlikeli ve riskli bir sürecin başlangıcı olarak okunabilir. Birileri ateşle oynamaya başladı. İktidar bloku içerisindeki çatlamada Bahçeli ve ekibinin saldırgan duruşu bütün toplumu tehdit ediyor. Beka söyleminin Kürt halkına ve işçi sınıfına düşmanlık üzerinden şekillenen iktidar blokunun devamından başka bir anlama gelmediği açığa çıkmış bulunuyor. Erdoğan’ın partisi içindeki bir eğilim seçim yenilgisini MHP ile kurulan ittifaka bağlama eğiliminde. Aynı zamanda sermaye içinden geçilen ve giderek çıkılmaz hale dönüşen ekonomik krizin çözümünü IMF politikalarında görmekte. Bu iki durum düne kadar Kürtlere karşı savaş politikası üzerinden kendi varlığını devam ettirmek için Ergenekon ile ittifaka giren ve Rusya ile tehlikeli bir oyun oynayan Erdoğan’ın yeni bir sürece itelenmesine yol açmış görünüyor.
ABD ile yakınlaşırken Ergenekon ile bitirme eğiliminde bir görüntü veriyor. Yine seçim sonuçlarının açığa çıkardığı bir başka gerçek ise Erdoğan’ın yaşadığı hegemonik zayıflamanın açığa çıkmış olmasıdır. İstanbul seçimlerini yeniletmek adına neredeyse elinden oyuncağı alınmış şımarık çocuklar misali yürütülen kampanya, içeride ve dışarıda zayıf düşmüş Erdoğan’ın partisi üzerindeki denetiminin zayıfladığını açığa çıkarırken, Bahçeli’nin çıkışları ile iktidar bloku içinde de zayıfladığı görüldü. Kılıçdaroğlu’na yapılan saldırı Erdoğan’ın manevra kabiliyetinin zayıfladığını gösterdi. Sandıkta yan yana gelen demokrasi güçleri ve Kürt halkının ortak tutumunda Ergenekon çetesi kendi sonunu gördü. Şimdi sandıkta Saray ve ittifaklarına karşı buluşanların açlıkta da ortaklaşma zamanıdır. Yakalanan kardeşlik ancak bu şekilde perçinlenecek, ülkeyi saran provokatif tehdit böyle bertaraf edilecektir. Sarayın makas değiştirme çabasının sancılı bir şekilde gerçekleşeceği, ittifak bloku içerisindeki diğer güçlerin direneceği açığa çıkmıştır.
Peşinen söylemek gerekirse pek çok şeye açık bir sürece girilmiştir. Benzer provokasyonlar başka şekilleri ile de gündeme gelecektir. Sosyalist hareket, içinden geçilen fırtınalı süreçte yolunu kaybetmeden, olup bitene seyirci kalmadan ilerlemek istiyorsa bir an önce yan yana durabilecek bütün güçlerini ortak hareket edecek hale getirmeli, sermaye içindeki çatışmaya işçi sınıfının ve ezilen halkların cephesini açarak müdahale etmelidir. Bu müdahale ancak Kürt özgürlük hareketiyle, Türkiye işçi sınıfının güç birliği sayesinde mümkün olacaktır. Bu birlikteliğin sınandığı yerlerden birisi devam eden açlık grevleridir.