Şunun şurasında seçimlere 3 haftadan az bir zaman kaldı. Siyasi tarihinin en büyük yenilgisini yaşama riskiyle karşı karşıya kalan iktidarın seçimi kazanmak için şapkadan nasıl bir tav-şan çıkaracağı uzun süredir hem merak ediliyordu hem de bu konuda tahminler yürütüyordu. Şapkadan çıka çıka “Kürd’e sopa ve operasyon”, bu yolla da “topluma gözdağı ve sandıklarda yapılacak her türlü hilenin işaretleri” çıktı.
Bu kadarı da fazla be kardeşim! Attığınız adımlarda azcık zeka, biraz farklılık arıyor insan, şaşırmak istiyoruz mesela. “Gerçekten bu sefer özgün bir şey yapmışlar” diyelim bir kez de. 40 yıldır her sıkıştığınızda Kürd’ü dövmekten bıkmadınız mı? Bunun hiç kimse için sonuç vermediğini, vermeyeceğini 40 bin kez de aynı şeyi denesiniz aynı sonuçları alacağınızı görmüyor musunuz? Görmek istemiyorsunuz, çünkü başka şansınız kalmadı. Üstelik bu bayat, her tarafından dökülen hamlenin bir de devletin bütün imkanlarını kullanarak filmini yapmışsınız. Hani film de film olsa; senaryosu berbat, çekimleri pembe dizilerden aşırma, tam bir siyasi kampanya kafasıyla çekilmiş. Bari Kurtlar Vadisi’ne bu kadar benzetmeseydiniz müziğiyle, içeriğiyle! Kurgusu ilk saniyeden itibaren hangi niyetle bu oyunun tezgahlandığını de-şifre ediyor zaten. Bu halkın parasıyla yaptığınız masrafa, harekete geçirdiğiniz binlerce kolluğa, uçurduğunuz dronlara yazık. Çünkü bu gösterilerinizin hiçbir karşılığı yok. Halk bunun bir seçim operasyonu olduğunu biliyor. Silah doğrulttuğunuz kişilerin kafa kesen IŞİD’liler, insanları tehdit eden çeteler olmadığının; aksine onları korumak için bu operasyonları yaptığınızın farkında. Devri iktidarınızda IŞİD’liler, çeteler, mafya artıkları ülkenin her yerinde “özgürce” faaliyet yürütüyor. Peki, kime doğrultuyorsunuz devletin silahını? Sandık güvenliğini sağlayacak avukatlara, seçimleri takip edecek gazetecilere, toplumu aydınlatmaya çalışan siyasetçilere yani seçimlerde tercihini kullanacak olan toplumun kendisine.
Bu filmi çektiren, kurgulayan, servis eden kim? Kolluğun başında bulunan, maaşını bu halkın vergilerinden alan atanmış İçişleri Bakanı. Hem de bir partinin milletvekili adayı olarak bu tezgahı tertipliyor, kurguluyor, montajlıyor ve sonra da servis ediyor. Bundan âlâ seçim kampanyası, reklam filmi mi olur? İktidar lehine bu filmin figüranı olanlara bu toplum nasıl güvensin, seçimlerin adil ve eşit koşullarda yapılacağına nasıl inansın?
Bir de hiçbir şey olmamış gibi hâlâ “seçim güvenliğinden” bahseden, demokrasicilik oyna-yan, her zamanki gibi sopayı yiyen Kürt olunca suspus olan muhalefet var. Her gün “Seçim güvenliğini sağlayacağız” diye komik demeçler veriyorlar. 150 Kürt siyasetçi, gazeteci, avukat ve aktivistin gözaltına alındığı dakikadan itibaren seçim güvenliği zaten ortadan kalktı, se-çimlere şaibe karıştı, bunun farkında mısınız? Sandıkları korumanın yolu, propaganda sürecinin adil, eşit ve güvenli bir ortamda yapılmasından geçiyor. Bütün bu yapılanlara en küçük bir itirazda bulunmadan sandıkları nasıl koruyacaksınız? Cumhurbaşkanlığı seçiminde size oy verecek insanlara yapılan bu zulmü ve haksızlığı görmezden gelerek seçimleri nasıl kazanacaksınız?
Kürtler dün olduğu gibi bugün de demokrasinin, değişimin ağır bedelini ödüyor. Bu, mücadele edenler açısından bir sürpriz, beklenmeyen bir sonuç değil elbette. Zamanı gelmiş değişimin önüne ne bu operasyonlar ne muhalefetin ürkek ve suskun tavrı geçebilir. 2015 yılın-dan beri Kürtlere ve toplumun değişim isteyen kesimlerine karşı yapılan saldırılar Kürtleri sindirmedi. Aksine tarihin en büyük siyasal ve toplumsal değişiminin koşullarını yarattı, iktidarın bugün karşı karşıya kaldığı yenilginin zeminini oluşturdu. Saldırı ve mücadele sürecinin diyalektiğidir bu ve asla başka bir sonuç doğurması mümkün değildir. Er ya da geç bu değişim süreci gerçekleşecek, bu değişim mutlaka yaşanacak. Ama bunun objektif toplumsal koşulları bu kadar olgunlaşmışken, ürkek yaklaşarak kurgulanan tezgahlara karşı yeterince tavır almayarak bu fırsatın heba edilmesi değişim sürecini uzatır, sancılı ve acılı hale getirir. Olan topluma, hepimize olur. Olan Türkiye’ye olur. Umutsuzluğa ve karamsarlığa yer yok ama risklerin de tehlikelerin de herkes farkında olmak zorunda. O yüzden Kürtler değişim için bunca bedel öderken, bunca mücadele verirken “değişim” istediğini savunan kesimlerin seyirci konumda kalmasının kabul edilebilir, affedilebilir bir tarafı yok. O yüzden bu seçim gerçekten değişim isteyenler ile değişim istemeyenler arasında bir seçim olacak. Bu seçim kendisine her türlü hakareti, zulmü ve saldırıyı reva görenlere karşı Kürd’ün tercih seçimi olacak.