“Bütün yanlış anlamaları engellemek adına belki de en son söylenecek sözü en baştan söylemek gerekirse seçimler elbette ki önemlidir, ancak seçimin toplumsal muhalefet ve sosyalist hareket açısından sadece bir araç olduğu gerçeği unutulmamak kaydıyla.” Yeni bir yazıya aynı köşede kaleme alınmış başka bir yazının giriş cümlesiyle başlamak ancak koşulların benzer bir tekrarı halinde mümkündür. Ağır bir ekonomik krizin tüm toplumu etkisine aldığı siyasal iktidarı sarstığı bir süreçte solun dönüp yeniden seçim tartışmalarına kilitlendiği, sarayın baskı düzenini yerel seçimlerle durdurmayı, onu belediyelerle sarsmayı hedeflediği yerde yeniden sandık ve seçim meselesini ele almak bir gereklilik haline gelmiştir.
Yerel seçimlerin yaklaşmakta olması, politik gündemin ana maddesinin seçimler, seçim tavrı ve ittifakları haline gelmesine yol açmış bulunuyor. Sandık yine ve yeniden iktidar mücadelesinin esas aracı olarak öne çıkmış görünüyor. Tüm politik özneler yoğun bir şekilde yerel seçim tartışmalarına gömülürken, Saray-MHP-Ergenekon ittifakını büyük kentlerde devirmek, kayyum atanmış belediyeleri geri alarak sarayı yenilgiye uğratmak, politik çalışmanın da ana gündemi haline gelmiş bulunuyor.
Siyasal iktidara ve bir bütün olarak emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadelenin araçlarından birisi, propagandanın yükseltildiği, örgütlenme düzeyinin derinleştirildiği bir süreç olarak ele alınması gereken seçimler, neredeyse mücadelenin tek ve ana yöntemi haline getirilmiştir. Bu durum var olan gerçekliğin, devletin şekil değiştirdiğinin unutulması, muğlaklaşması anlamına gelecektir Faşizm, Bonapartizm ya da başka isimler altında, olağanüstü bir devlet şekli olarak tarif edilen süreçte, politik analiz zaruret gereği yapılmıyorsa, olağanüstü devletin olağan sandık yoluyla devrileceğini varsaymak en azından yapılan analizi hafife almak anlamına gelecektir.
Devleti olağanüstü kılan şey olağan rıza üretme imkânlarının tükenmiş ve zor aygıtlarının belirleyici hale gelmiş olmasıdır. Rıza olanaklarının daralmış olması zorun, her sorunu çözen temel araç haline gelmesine yol açar. Havaalanı işçilerini, avukatları, Cumartesi İnsanları’nı hedef alan uygulamalar zor kullanımının ipuçları olarak okunmalıdır. Devlet şekline dair olağanüstü devlet analizlerinin yapılması, bu olağanüstü durumun, olağan hükümet değiştirme araçlarından birisi olan sandıkla değiştirilemeyeğinin de kabul edilmesi demektir. Sandık kitleler tarafından meşru bir araç olarak görüldüğü sürece elbette önemsenmeli ve mücadelenin bir aracı olarak ciddiye alınmalıdır. Ancak kabul edilmelidir ki olağanüstü dönemlerde sandık, güçlü bir halk hareketi tarafından destekleniyorsa bir anlam taşır hale gelir.
Bu tarif bile esas olanın halk kitlelerinin örgütlenmesi ve mücadeleye girmesi ile iktidar değişikliğinin yaşanacağı demektir. Erdoğan sandığı, kendi yönetimini meşrulaştırmanın bir aracı olarak kullanmaktadır. Adı ne olursa olsun her sandık oylaması Reis’in oylanması ile sonuçlanan bir referanduma dönüşmekte, her referandum Erdoğan’ın kendini meşrulaştırmasının bir aracı haline gelmektedir. Orhangazi Ertekin bu durumu, “Erdoğan, kendi iddialarını aralıksız olarak halka onaylatarak, meydan politikası ile var oluyor” diyerek izah ediyor. Erdoğan, toplumsal ve ekonomik gelişmelerin çatlattığı oy tabanını bu yöntemle arkasında tutuyor. Genel oy hakkı geldiği noktada, sarayın zorbalığının meşrulaştırılmasının bir aracına dönüşmüş bulunuyor.
Cüzi bir farkla da olsa halkın yarısına karşı sağlanan sarayın üstünlüğü saray tarafından ülke ve dünya halklarına her çeşit zorbalığın, baskının ve keyfi uygulamanın meşru zemini olarak dayatılıyor. Tarih baskıcı iktidarların evrensel ve hatta gizli oy ile çok rahat devam ettirilebildiğine tanıklık etmiştir. Kayyum atanmış belediyeleri geri almak, büyükşehirleri alarak iktidara güç gösterisinde bulunup halka umut vermek elbette çok önemlidir ve bu amaçla en geniş ittifak ilişkileri geliştirilmelidir. Ancak kabul edilmelidir ki umut esas olarak sokakta büyüyecektir.
Esas olan sandıktan sonra tekrar kayyum atanacak, görevden alınacak belediyeleri koruyacak bir dinamizmi oluşturmak, hegemonyayı kurmak ve örgütlülüğü inşa etmektir. Yerel seçim çalışması bu amaca yönelik gündemleşecekse anlamlıdır. Zira Erdoğan şimdiden sandık sonuçlarını tanımayacağını, beğenmediği belediye başkanlarının yerine yenilerini atayacağını ilan etmiştir. Ekonomik krizin iktidarı ve toplumu sarstığı bir dönemde artan siyasal baskıyı göğüsleme, gelişecek işçi hareketleriyle buluşup bu hareketlerin organize olmasına katkı verme gibi çok acil görevler seçim tartışmalarına kurban edilmemelidir.
Artan yoksullaşma ve işsizliğin hareketlendirdiği kitlelerin iktidara sermayeye yönelen öfkesinin belediyecilik tartışmaları ile boğulmasına seyirci kalınmamalıdır. Unutulmamalıdır ki Mart seçimlerine kadar sert geçecek bir kış, iktidarı ve halk kitlelerini bekliyor. Kış çok şeylere gebedir. Seçim önemsenmeli ama sandık tuzağına tekrar düşülmemelidir.