İktidarın vaka sayılarını 8 ay sonra açıkladığını belirten Sancar, ‘Bezirganlık peşindeler. Aşı tahsisi veya sağlanacak ekonomik yardımlardan daha fazla pay almak için yüksek rakamları ilan etmeye başladılar’ dedi
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, partisinin haftalık grup toplantısında konuştu. Mardin ziyaretine ilişkin Sancar, “Mardin’de, Kızıltepe’de, Nusaybin’de gördüğümüz şey şu; umut dimdik ayakta ve kararlı yürüyüşünü sürdürüyor. İktidar ise çöküyor, çözülür. Yıllardır diyoruz ki bu iktidar yalan talan ve savaş üzerine kurulmuştur. Yalansız yapamayan bir iktidarla karşı karşıyayız. Yalanları ortaya çıktığı zaman bir özür dileme bir mahcubiyet özür dileme bekleyenler boşuna bekliyorlar. Çünkü bu iktidardan ne özür ne hicap ne utanç işareti geliyor” dedi.
Bezirganlık peşindeler
Koronavirüs salgınına dair tüm vaka sayılarının yeni açıklanmaya başlaması üzerinden iktidara yüklenen Sancar, şunları söyledi: Pandeminin başından beri verilen sayılar kamuoyuna duyurulan rakamlar meğer yalanmış. Biz bunu söylüyorduk zaten, yalan olduğunu biliyorduk. Sadece bizler değil pek çok kuruluş bu yalanların nasıl pazarlandığını, pandeminin nasıl yalan üzerine yönetilmek istendiğini kamuoyuna, halkımıza açıklıyordu. Bunların başında TTB geliyordu ama her seferinde bu yalanları ortaya koyanlar iktidarın yalanlarını sergileyenler saldırıya maruz kalıyordu. Hain, terörist ilan ediliyordu ama ne hikmetse birden iktidar da bugüne kadar yaptığı şeyin temelden yalan olduğunu kabul etmek zorunda kaldı. Bunun sebepleri var biliyoruz yine bezirganlık peşindeler muhtemelen vaka sayılarına göre yapılacak aşı tahsisi veya sağlanacak ekonomik yardımlardan daha fazla pay almak için şimdi birdenbire 8 ayı sildiler hiçbir şey olmamış gibi yüksek rakamları ilan etmeye başladılar.
Vahim tablo
Açıklanan rakamlara göre Türkiye’de bugün vaka sayısı 30 binin üzerine çıkmış durumda. Dünya genelinde en fazla vaka sayısı bildiren ülke listesinde birdenbire 24’üncü sıradan 3’üncü sıraya yükseldi Türkiye. Ne diyordu bakan ‘vaka sayısı ile hasta sayısı aynı değildir’. Bir ülkede veya bir toplulukta bir yalanı bir kere pazarlaya bilirsiniz. Toplumu veya toplumun çoğunluğunu bir kere inandırabilirsiniz. Bir kere daha söylediğinizde toplumun bir kısmını bir kere daha inandırabilirsiniz. Ama 3’üncü kere söylediğinizde artık hiç kimse size inanmaz. Nüfus oranına göre değerlendirildiğinde günlük vaka sayısına göre Türkiye birinci. Bu sayılar hala güvenli değil. Ama açıklanan bile tablonun ne kadar vahim olduğunu gösteriyor. Peki bu yalanın sonucu faturası bedeli nedir? Bu yalanın faturası halkın sağlığıdır.
İnsanların hayatına mal olan bir yalan
İktidar kongrelerini ertelemiyor, topluluğun üstüne çaylar fırlatılıyor, tedbir alınmıyor. Destek yok. Vaka sayısı artıyor, hasta sayısı artıyor insan sağlığı büyük bir tehlike altına giriyor. Ölümler artıyor açıklanan ölüm rakamlarına da inanmıyoruz dedik. Gerçekten inanmıyoruz. Daha fazla olduğunu belediye başkanları günlük defin rakamlarını paylaşarak ortaya koyuyorlar. Bu basit bir yalan değil. Bu toplumun sağlığına insanların hayatına mal olan bir yalandır peki bunun bir karşılığı olmayacak mı bunun hesabını bu iktidar vermeyecek mi?
Cumhurbaşkanının sorumluluğu
Sorumluluğu bir bakanın üzerine yıkarak sistemi aklayabileceklerini mi düşünüyorlar? En tepede yetkiler bendedir herşey benden sorulur diyen AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanının burada sorumluluğu yok mu? Yetkiye gelince her şey bende, sorumluluğa gelince benim hiç kabahatim yok yalanına daha ne kadar inanacağız. Biz inanmıyoruz. İnanmayanlar artıyor. Hakikat yolculuğu büyüyor hakikat yolculuğu büyüdükçe iktidar çözülüyor sistem çöküyor.
HDP hakikat yolcusu
Ulusal çıkar deyince akan suların durduğu insanların sustuğu itirazların kesildiği bir dönem artık yok. Niye yok? Çünkü hakikat yolcuları cesaretle mücadeleye devam ediyor. Hakikat yolculuğunun başını da HDP çekiyor. Hakikat yolculuğunu bedelini de Kürt halkı ödüyor. Bu bedeli öderken bu toplumu yalanlardan bu beladan kurtarmaktır. Bunu diyoruz boşuna ödenmiyor bu bedeller. Hakikat yolculuğu sürecek. HDP bu yolda asla geri adım atmayacak, Kürt halkı asla bu mücadeleden vazgeçmeyecek. Bunu da buradan herkese duyuruyoruz bir kez daha. Ulusal çıkar sözünü kullanıldığında iktidar arkasına dizilenlere de buradan seslenmemiz gerekiyor. Ders çıkarın. Burada ‘ulusal çıkar’ yalanı örtmek için kullanılıyorsa daha pek çok konuda da ulusal çıkar kavramı başka yalanları gizlemenin aracı olarak kulanılıyordur.
Ulusal çıkar yalanı
Bunları tek tek sayabiliriz iç ve dış politikaya kadar. Toplumun her kesimini sindirmek için politikaları pazarlamanın aracıdır ulusal çıkar yalanı. Muhalefetin toplumsal güçlerin bu gerçeği artık çok daha açık bir şekilde görmeleri ve gereğini yapmaları gerekiyor. HDP ve Kürtlere saldırdığında bunun ulusal çıkar diye propagandası yapıldığında susanlar inananlar veya inanmış görünenlerde lütfen uyanın artık buradan. Bu iktidarın temeli yalandır bu iktidar talan ve savaş politikalarını sürdürmek için yalan söylemek zorundadır. İşte ancak bu yalanı çökertirsek talan politikalarını da savaş politikalarını da boşa çıkarabiliriz. Hepimiz bu dersin gereklerini mutlaka yapmalıyız. İktidarın temsilcilerinin en başta sağlık bakanının iktidarın küçük ortağının özür borcu vardır. Çıkın TTB başta olmak üzere bu yalanı aylardır ortaya koyan herkesten özür dileyin ama özür dilemeniz sorumluluğunuzu ortadan kaldırmayacaktır.
Yasaklar çelişkilerle dolu
AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı, pandemi ile ilgili tedbirler başlığı altında dün bir açıklama yaptı; yasaklar geldi. Bizde bazı yasakların gelmesini başından savunuyorduk ama bu yasakların bir mantığı olur, savunulur bir yanı olur. İktidarın açıkladığı yasaklar çelişkilerle dolu. Bunların ayrıntısına girmeyeceğim ama yasak açıklanırken, destek es geçiliyor. Destek yok, yasak var. Destek neden gerekli? Eğer sokağa çıkma yasağı ilan edecekseniz, işletmelerin kapanması kararı alacaksanız, insanların geçimlerini sürdürmeleri konusunda da tedbir almak zorundasınız.
İşkence meşru gösterilemez
Yalanların sonu yok. Bakın geçen İçişleri Bakanlığı bütçesi görüşülürken İçişleri Bakanı bazı açıklamalar yaptı. Van’da helikopterden işkence edilerek, atılan insanlarla ilgili ellerinde görüntüler olduğunu söyledi. Demek istedi ki, ‘onlar hak ettiler, niye peşine düşüyorsunuz.’ Daha açık söylemek istediği şudur: Biz terörist diye yaftaladık mı ona işkence etmek caizdir meşrudur. Daha önce de yaptılar bunu. Yalan söylediklerini biliyoruz. Bu yalanla işkence gibi, yargısız infaz gibi insanlık suçlarının hesabını ödemekten çıkamayacaklarını da onlar bilsinler. Kaldı ki işkence hiçbir kimseye ve hiçbir gerekçeyle kabul edilemez ve meşru gösterilemez.
Zulüm ve talan iktidarı
Değerli halkımız, sevgili demokrasi güçleri ve muhalefet partileri; bu yalanlara üstüne hangi etiket konursa konsun artık inanmayın. Bu yalanların peşinden gitmeyin, bu iktidar bir zulüm ve talan iktidarıdır, yalanlarına verdiğiniz her pirim zulmün, talanın, savaşın devamına katkı sunmak anlamına gelir. Oysa bizlere düşen bu gidişatı, bu rejimi, bu iktidarı, bu sistemi değiştirmektir. Değiştirebilmek için hakikate ihtiyacımız var hakikat etrafında hak adalet etrafında demokrasi mücadelesini büyütmeye ihtiyacımız var biz buradayız bu mücadeleyi sonuna kadar sürdüreceğiz. Herkesi de bu mücadeleye daha güçlü katkı sunmaya davet ediyorum.
Kürt sorunu var mı yok mu?
‘Kürt sorunu yoktur’ noktasına nereden gelmiştik, ‘Kürt yoktur’ noktasından gelmiştik. Sonra ‘Kürt sorunu vardır’ denmişti, sonra ‘Kürt sorunu müzakere ve diyalogla çözülecek’ demişlerdi. Şimdi makarayı geri sarıyorlar. Asla diyalog olmaz, müzakere olmaz diyorlar. Oradan geriye sarıyoruz, Kürt sorunu da yoktur, emin olun bir süre sonra Kürt de yoktur diyecekler. Zaten diyorlar. Kürdün dilini yok ediyorlar, kayyım politikalarıyla iradesini gasp ediyorlar. Bundan daha büyük inkâr ve zulüm olur mu? En büyük sorun budur. Kürt sorunu Kürdün hakkını iradesini inkâr etmektir. Kürde yönelen cinayeti, işkenceyi, zulmü cezasızlık perdesi ile aklamaya çalışmaktır.
Diyalog ve müzakere
Belki de iktidarı ayakta tutan ve iktidar ortaklarını birbirine yapıştıran şey de bu Kürt düşmanlığıdır. Eğer bu Kürt düşmanlığına karşı güçlü bir toplumsal mücadele yürütürsek emin olun iktidar ortakları daha fazla birbirlerine girecek. Bir süre sonra itirafçılıklar, karşılıklı suçlamalara, birbirlerine saldırılar başlayacaktır. Bir suçta ortak olanlar, o suç ortaya kondukça o suçun hesabını sormak için mücadele büyüdükçe birbirlerine düşerler. O nedenle biz daha güçlü bir şekilde Kürt sorunu vardır, bu sorun ancak demokratik zeminde diyalog ve müzakere ile çözülür. Bu ülkenin bütün diğer sorunlarının önünü açacak olan da demokrasiye, özgürlüğe, refaha giden yolu açacak olan da budur. Kürt sorununda çözümdür.
Tarihin çöplüğüne gittiler
Aksini yapan bütün iktidarlar çözüldüler. Nasıl bu kadar göremez duruma gelebilirler. İnkara, savaşa sığınan, inkardan, savaştan, zulümden medet uman bütün iktidarlar çözüldü. Bu iktidarların başını çeken partiler tarihe gömüldü, tarihin çöplüğüne gittiler. Ama Kürt halkı dimdik ayakta, siyasi temsilcileri demokrasi ve barış mücadelesinden bir milim sapmamakta kararlı. Onlar tarihin çöplüğüne Kürt halkı ve onların siyasal temsilcileri aydınlık ufuklarına yürüyorlar ve bu yürüyüş devam ettikçe bu iktidar daha fazla çözülecektir.
Halk için bütçe istiyoruz
Halk için bütçe istiyoruz. Halk için bütçe nedir uzun uzun anlatırız. Anlatmaya da çalıştık zaten. Köyleri gezdik, çiftçilerle buluştuk, mağdur kesimlerle, meslek örgütleriyle buluştuk. Fikirlerini dinledik. Ve bunu yapmaya da devam edeceğiz. Halkımız, yurttaşlarımız yoksulluk, işsizlik sefalet ve geçim sıkıntısını iliklerine kadar yaşarken iktidar bir avuç yandaşa ve kocaman bütçeler gerektiren savaşa para harcıyor. 2021 yılı bütçesinin en önemli özelliği süreç açısından yapılış şekli bakımından yine şeffaflıktan tamamen uzak bir şekilde tartışılmasıdır. Yani bütçeyi halktan kaçırıyorlar.
Esnaf kan ağlıyor
Pandemi de zarar gören esnaf kan ağlıyor. Esnafın zararını karşılamak için ihtiyaç duyulan meblağ 10 milyar TL. Bunu alalım dedik yok dediler. Ataması yapılmayan öğretmenlerin atanması için gereken miktar 20 milyar TL. Bunu da kabul etmediler. Önümüzdeki günlerde çok daha yakıcı bir hale gelecek aşı meselesi. Pandemi ile mücadelede aşının ne kadar önemli olduğunu söylememe gerek yok. Aşının herkese ücretsiz yapılması için bir tahsis yapılmasını önerdik, gereken miktar 15 milyar TL bunu kabul etmediler. Bütün bunları reddettiler.
Katar kayyumu gelmiş
Bu ülkenin emekçilerinin halkının kaynaklarıyla birikimiyle oluşturulmuş kurumları yok pahasına satıyorlar. Ne pahasına sattıklarını da bilmiyoruz çünkü şeffaf değiller. En son Katar’a, Borsa İstanbul’un yüzde 10’luk hissesini satmışlar. Daha başka pek çok şey de satmışlar. Ve bütün bunları halktan gizleyerek yapıyorlar. Bu iktidar sadece belediyelere kayyım atamakla yetinmiyor. Ülkenin kaynaklarına da kayyım atamış. Ülkeye Katar sermayesini kayyım yapmış iktidar. Şimdi bu ülkenin kaynaklarının başına Katar kayyımı gelmiş. Tek derdi kendi varlığını sürdürmek bunun için de Katar sermayesine ihtiyaçları var. Katar sermayesine ülkenin kaynaklarını peşkeş çekmek mecburiyeti var. Ama bunların hesabını soracağız. Mutlaka soracağız. Halk için soracağız.
Bu yürüyüşün sonu aydınlıktır
Ülkede açlık, yoksulluk var ama mücadele de var. Savaş var, talan var ama demokrasi ve barış yolcuları da var. Hakikat yolcuları da var. Mardin’de Kızıltepe ve Nusaybin’de attığımız her adımı takip ettiler. Bizi izleyen bir sürü kamera var ama basın olmadığını biliyoruz. Polis kameraları izliyor selam veren her yurttaşı çekiyorlar. Ayrıca fotoğrafçılar var. Ama görmenizi isterdim. Kızıltepe’de kameralara göstere göstere zılgıt atan kadınları, gençlerimiz, esnafımız, sokaktaki insanımız o yürüyüşte kararlılığı onların gözünün içine soka soka gösterdi. Selam olsun Kızıltepe halkına. İşte emekçimizle, emeklimizle, kadınlarla, gençlerle ve Kürt halkının o yüksek direnci ile hakikat ve özgürlük yürüyüşü devam ediyor. Bu yürüyüşün sonu aydınlıktır. Mutlaka kazanacağız.
ANKARA