Kürt siyasal geleneği üzerine inşa edilmiş bir parti olduklarını kaydeden HDP Eşbaşkanı Sancar, Türkiye’nin bütün halklarından oluşan bir model olduklarını vurguladı
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar’ın, Kısa Dalga Podcast’e verdiği röportajın ikinci bölümü yayınlandı. Sancar, HDP’nin önceliği, Ahmet Şık’ın istifası, Meclis’in 100. yıl vesilesiyle yaptığı konuşmaya gelen tepkilere ve HDP’ye katılım aşamasına ilişkin konuştu.
‘Bizim gövdemiz Kürt’tür’
HDP’den önce kurulan partilerin Kürt sorunu odaklı çalıştığını ve HDP’nin de söz konusu partilerin mirasçısı olduğunu söyleyen Sancar, “Bizim gövdemiz Kürt’tür. Bizi kuran Kürt siyasal geleneğidir. Kürt siyasal geleneğinin tecrübeleri, bedelleri üzerinde inşa edilmiş bir partidir. Seçmenin yüzde 80-90’ı, belki daha fazlası Kürt’tür. Bizim en önemli önceliğimiz Türkiye’nin ve bütün sorunların kilidi olarak gördüğümüz Kürt sorunudur. Ama şimdi bu yaklaşımı ele alan bir modelle doğdu HDP. Sadece Kürtlerden ya da sadece bir eğilimden oluşan bir parti değil, gövdesi Kürtler olan ve ama dalları Türkiye’nin bütün halklarından oluşan bir modeldir HDP. Son 6 yıla baktığınızda büyük bir başarı hikayesidir. Bu hikayenin bu kadar başarılı olduğunu görmeden sadece sorunlara yoğunlaşırsak ve bunları kronikleştirme içinde ele alırsak Türkiye’nin birikimine, kendimize haksızlık ederiz” dedi. HDP’nin Türkiye partisi olduğunu ifade eden Sancar, “Türkiye’nin bütün sorunlarının çözümüne ve Türkiye’yi yönetmeye talibiz. İkincisi de Türkiye’nin bütün renklerini içermeye mecburuz. Yani bu parti bütün kimlikleri, ötekileştirilen, dışlanan bütün kesimleri, kendilerine eşit şekilde temsil verecek şekilde içeren bir partidir” diye konuştu.
‘HDP olgunlaşmakta’
HDP’nin çok özel bir parti olduğunu belirten Sancar, “Dünyada da çok fazla örneği yok. Elbette zorlukları da vardır. Ama bana ‘HDP’de zor bir dönem mi yaşanıyor?’ diye sorarsan ‘hayır’ derim. HDP olgunlaşmaktadır. HDP olgunlaştıkça hem Türkiye’nin bütün sorunlarına, en başta Kürt sorunu ve diğer sorunlara, çok daha ciddi ve ikna edici çözümler üretebilecek bir konuma geliyor hem de siyasete bir güç olarak etki etme potansiyelini hayata geçiriyor” ifadelerini kullandı. Türkiye’deki siyasal kültürü, siyaseti çerçeveleyen hukuk ve siyasetin cereyan ettiği ortamdan HDP’nin payına düşenler olduğunu anlatan Sancar, “Ama söylendiği gibi bileşenlerin bir arada olmasının sorun yarattığı ifadesi bana çok sıkıntılı geliyor” dedi.
Ahmet Şık’ın istifası
Ahmet Şık’ın HDP’den istifasına ilişkin de konuşan Sancar, “Ahmet’in kişisel olarak neler yaşadığı sorusunun muhatabı kendisidir. Kendisi bunu ortaya koymadıkça ben tek kelime etmem. Ahmet çok değer verdiğim bir gazeteci ve uzun yıllardır da arkadaşım. Partide kalmasını isterdim. Bütün itirazlarını parti içinde dile getirmesini çok isterdim. Bu yolu önerdim kendisine ama o bu yolu tercih etti. Tweetinde yazdığı gerekçeyi haksız ve yanlış buldum” diye konuştu.
‘Eleştiriyi aşan kısmı dikkate almıyorum’
Meclis’in 100’üncü kuruluş yıldönümünde yaptığı konuşmaya ilişkin gelen tepkilerinin bir bölümünün değerli olduğunu ifade eden Sancar, “Eleştiriyi aşan kısmı dikkate almıyorum. Belki de benim acemiliğimdir, bunu da bu program dolayısıyla söyleyeyim. Bu kadar yüksek doz akademi ile bir partinin eş genel başkanı olarak, hele HDP Eş Genel Başkanı olarak konuşmanın dengelerini ve vurgularını, bu eleştiriler ışığında yeniden bir değerlendirmem lazım sanıyorum. Buradan bu sonuçları çıkardığımı da senin aracılığınla duyurmak isterim” şeklinde konuştu.
Siyasete girişi
Sancar, röportajın devamında şu ifadeleri kullandı: “Benim bir üslubum var ve başkan olmakla bu üslubun değişmesi söz konusu olmaz. ‘Mithat Sancar ayrı, HDP ayrı bir yerde’ eleştirisini kabul etmem. Benim söylediğim her şey HDP’nin ilkeleri programı ve hedefleridir. Benim siyasete girişim de biraz şartların ürünü bir karar oldu. O zaman Selahattin Demirtaş öğrencimdi, üniversitede beni davet etti partiye. Selahattin’den süre istedim. Bunu kızımla paylaşmam gerekiyordu. Kızım Dicle 18 yaşına yaklaşıyordu. Benim siyasete girmemi pek istemiyordu. Kendisine dedim ki ‘İnsanın hikayesi bazen insanı bir yol ayrımına getirir ve vereceğin kararın da hikayenin hakkını veren bir karar olması lazım. Hikâyeni 30-40 yıl örmüşsün, vereceğin kararla o hikayeyi değersizleştirmeye hakkın yok.’ Kızım hiçbir şey söylemedi ‘tamam’ dedi, ‘ilk oyumuzu kime vereceğimiz belli oldu’ dedi. Bu kararı vermiş olmaktan pişman değilim.”
İSTANBUL