Halkların Demokratik Partisi Eşbaşkanı Mithat Sancar, Meclis’te düzenlenen grup toplantısında konuştu: Örgütlü kötülük gece gündüz devrede. Türkiye’yi çetelerin üstüne resmen tapulamaya çalışıyorlar. Haklarımızla birlikte güçlü ve kararlı bir biçimde ilerlemeye devam edeceğiz, kazanıncaya kadar. Mutlaka kazanacağız, asla vazgeçmeyeceğiz. Kayyumları göndereceğiz, yerine utanç müzelerini kuracağız
AKP-MHP yönetimine yüklenen HDP Eşbaşkanı Mithat Sancar, “Aldıklarıyla yetinmiyorlar cepte kalanı da gasp etmeye çalışıyorlar. Halkın mutfağına, tenceresine, sofrasına darbe yapan bir iktidar var” dedi ve zulüm karşısında boyun eğmeyen milyonların cesaretle, kararlıkla ilerlemeye devam edeceğini söyledi.
HDP Eşbaşkanı Mithat Sancar, partisinin Meclis’te düzenlenen grup toplantısında değerlendirmelerde bulundu.
2021 için “karanlık bir dönem” diye tarif eden Sancar, “Hem ülkemiz için hem de dünya halkları için 2022 yılını umut yılı haline getirmeye kararlayız. Dünyadaki gelişmeler de bu yönde ve Türkiye’deki mücadele azmi ve yürüyüşü de bu yönde. 2022 yılının adalet, barış ve demokrasi getireceğine olan inancımla hepinize iyi seneler diliyorum. Dünya halklarının yeni yılını kutluyorum” dedi.
Karamsar olmamak gerektiğini belirten Sancar şunları söyledi: “Mücadele azmi ve kararlığımız. Hukuksuzluklar diz boyu saymak bile gereksiz, örgütlü kötülük gece gündüz devrede. Bizlerin ise kazanmaya odaklanmış demokrasi ve adalet yürüyüşü var. Onlarda korku, bizlerde ise büyük cesaret var daha da büyüyen bir mücadele azmi ve kararlılığı var. Zulmün karşısında boyun eğmeyen milyonların temiz vicdan var. Hakikatin yanında esaslı demokratik bir duruş, cesaret, kararlılık, inanç ve başarma isteği var. Açılan bu umut dolu yolda haklarımızla birlikte güçlü ve kararlı bir biçimde ilerlemeye devam edeceğiz, kazanıncaya kadar. Mutlaka kazanacağız, asla vazgeçmeyeceğiz.”
‘Ekonomik kriz sözü yaşananları anlatmaya yetmiyor’
“Ekonomik kriz” ifadesini yaşananları anlatamadığını söyleyen Sancar, şöyle devam etti: “Artık ekonomik kriz sözü yaşananları anlatmaya yetmiyor ortada bir çöküş var ve bu çöküşün faturasını halka ödetmek isteyen iktidar anlayışı var. Bir avuç sermayedar, yandaşa, saraya, savaşa kaynak aktararak, halkı enkaz altında nefessiz bırakmaya azmetmiş bir yönetim var. Artık bir geçim mücadelesi de değil söz konusu olan. Ortada bir yaşam mücadelesi var. Açlık sınırı 4 bin lira, yoksulluk sınırı 13 bin lira. Böyle bir ülkede geçim değil yaşam derdi artık söz konusu. Yeni yıla da bütün zamanların en büyük zam operasyonuyla girdik. İktidar gece yarısı operasyonuyla kendini var ediyor, bunu biliyoruz. Gündüzleri bol bol hamaset ve nutuk geceleri ise kararname ile halkın cebine, sofrasına, hayatına ve nefesine pusu kurmak var. İktidarın günışığındaki hayal satan sözlerine değil gece karanlığında yaptıklarına bakın. En nihayetinde karanlıktan beslenen bir zihniyet ile karşı karşıyayız. Elektrik, doğalgaz, akaryakıt, temel gıdalar kalem kalem saymaya gerek yok iğneden ipliğe bir insanın asgari yaşamı için zorunlu olarak tüketmesi gereken her şeye yüzde 1000 ve daha yukarıda zamlar yapıldı. Zamlarla temel gıdaların 250 gramdan sonrası lüks tüketim, haline getirildi. İktidarn yandaşları, ortakları halk ile dalga geçmeye devam ediyorlar. En son ufacık bir ortakları var ya bunların tek işi bize sataşmak. Koyun satın almaktan, et tüketimine çareyi koyun alıp kesmekten geçtiğini söylüyor. Utanmazlığa bakın. Bundan önce söylenen sözleri hatırlatmıyorum bile. Halkla dalga geçen, ülke gerçekliğinden kopmuş, kendi çıkarları dışında hiçbir şeyi gözü görmeyen iktidar ve avanesi ile karşı karşıyayız.
Bugün etin, sütün, peynirin mutfaklara giremediği bir yoksulluk ülkesi yaratıldı, açlık yaygınlaşıyor, yoksulluk derinleşiyor. Artan ulaşım zamları ile insanları bir yerden bir yere gidemez hale getirdiler. Yüksek doğalgaz zammı ile haneleri dondurucu karakışla baş başa bıraktılar. 2022’ye girerken asgari ücrete yüzde 50, memura 30,5, emekliye 25 yaptılar. Daha o zamlı maaşlar halkın cebine yansımadan iktidar bunların üzerine bu zamlarla ve diğer operasyonlarla çöktü. Veriyormuş gibi yapıyorlar, vermeden alıyorlar. Aldıklarıyla yetinmiyorlar cepte kalanı da gasp etmeye çalışıyorlar. Halkın mutfağına, tenceresine, sofrasına darbe yapan bir iktidar var. Bu iktidar sadece siyasal darbelerle ayakta kalmaya çalışmıyor, aynı zamanda ekonomide de darbecidir. Gece yarısı operasyonlarıyla darbeler yapmakta, Merkez Bankasının kaynaklarını çarçur etmekte, Hazineyi talan etmekte ve zamlarla halkı soymaya devam etmektedir. Yapılan zamların akacağı yer neresi; AKP iktidarının faiz ödemelerine, savaş harcamalarına, israfına, yandaşa, ihalelerine ve müteahhitlerine, garanti ödemelerine gidecek. Halkın sofrasından, aşından, cebinden aldıklarını yandaşa, savaşa ve saraya aktaracaklar. Ortada halka kurulmuş büyük bir tezgah ve kumpas var. Bakın 1 Ocak 2022 itibariyle elektriğe yüzde 127 zam yapıldı. 150 kilovat altında tüketim için yüzde 50 zam yapıldığını söylüyorlar, ancak bugün bir hanede tek bir elektronik cihaz günde sadece bir defa kullanılsa bile 150 kilovat sınırı aşılıyor. Aynı zamanda yalan hile hurda ile halkı kandırabileceklerini sanıyorlar. 1 Ocak 2022 itibariyle Elektrik Üretim Anonim Şirketi 100 kilovat elektrik tedarik şirketlerine ise 31 lira 86 kuruştan satıyor. Tedarikçiler ise 31 lira 81 kuruştan aldıkları elektriği 137 lira 33 kuruşa halka satıyorlar. Aradaki fark yüzde 330. Hani diyoruz ya ‘yandaşa aktarılıyor bunlar’ işte hesap ortada. Şirketlere satış fiyatları ile şirketlerin halka yansıttıkları fark yüzde 300’ün üzerinde. Bu fark yandaş şirketlerin bir avuç sermayedarın cebine, kasasına giriyor.”
‘Türkiye çetelere tapulanıyor’
Rant dağıtımına işret eden Sancar şunları söyledi: “Bugün Türkiye elektrik dağıtımı açısından 21 bölgeye ayrılmış. TEDAŞ özelleştirildikten sonra 21 bölge özel şirketleri dağıtıyor. En büyük elektrik tüketimi ve aboneliğinin olduğu bölge İstanbul Avrupa Yakası. Dağıtım yapan şirket kim? Biraz önce söylediğim yüzde 330 civarında farkı cebe indiren kim? CLK Elektrik diye bir şirket yani 5’li çetenin bileşenleri Cengiz Limak Kolin. İhale deyince bu çete, rant deyince yine bu çete, vergi affı deyin bu çete, teşvik garanti ödemeleri deyince yine aynı çete. İşte Türkiye’yi bu çetelerin üstüne resmen tapulamaya çalışıyorlar. Halkın bütün gelirlerini ve emeklerini bu çetelere peşkeş çekme derdindeler. Bu çeteler sadece kendi sermayelerini büyütmek için bu rantlardan yararlanıyorlar. Hayır, iktidarı ayakta tutacak sermaye gücünü, iktidarın bu kirli oyunlarıyla yaratma planıdır. Bu sermaye gücüyle ayakta kalabileceklerini, bu sermaye gücüyle yine topluma kumpaslar, hileler kurarak iktidarlarını sürdürebileceklerini düşünüyorlar. Yok böyle bir imkanları, yok artık. Bu ülkenin kaynaklarını dibine kadar tükettiler, halkı dibine kadar soydular, yoksulluğu, açlığı bu ülkeye hakim kıldılar ama işte buraya kadar. 2022 yılı bu soygun, talan ve yalan düzeninin son bulacağı yıl olacaktır. Bunu bizler yapacağız, halkların, emekçilerin ortak mücadelesi yapacak.”
Emeklilerin maaşları
Sancar emeklilerin geçinemediğine de dikkat çketi:
“Emekli maaşlarıyla ilgili de rakamlar sıralayacağım. Rakamları sıralayınca hakikaten hoş olmuyor ama görmemiz gerekiyor. En düşük emekli maaşını 2 bin 500 TL’ye çıkardıklarını söylüyorlar ve bunu da bir lütuf gibi sunuyorlar. Bugün en düşük elektrik faturası 250 TL. En düşük doğalgaz faturası 600 TL, en düşük kira bin 500 TL. Geriye ne kalıyor bütün bunları çıkardıktan sonra 2 bin 500 alan bir emeklinin maaşından 150 lira. Bakın ekmeği ve diğer zorunlu gıdayı saymadık. Bu 150 lira ile geçinmesi gerektiğini söylüyorlar. Bu halka hakarettir, bu halkı açlığa mahkum etmektir, milyonlarca emekliyi insan yerine koymamaktır. Bizim halkça, adaletli, insanca bir düzen kurma mücadelemizin temel hedefi ve sebebi budur. İstiyoruz ki bu ülkede yaşayan bütün insanlar onurlu bir hayat sürsünler. Herkes emeğinin karşılığını alsın. Ülkenin refahından, adil eşit bir pay alma sistemi kurulsun. İşte emekçilerle, ezilenlerle, ötekileştirilenlerle kurduğumuz ve daha da büyüteceğimiz demokrasi ittifakının mücadelesinde hedefi budur. Ekmek ve demokrasi talebini, aş ile özgürlük hedefini mutlaka birleştireceğiz. İşte o zaman bu düzen mutlaka gidecek. Kur Garantili Mevduat vb. uygulamalarına girmiyorum bile.”
Cezaevlerindeki ölümler ve Aysel Tuğluk
Sancar Cezaevlerinde olanlara da dikkat çekti: “Cezaevlerindeki uygulamaları tekrar tekrar hatırlatmak zorundayız. Bu uygulamaları hayata geçiren zihniyet ile ekonomiyi bu hale getiren uygulamalar birbirinden koparılamaz. Tekrarlıyorum aş iş özgürlük, ekmek demokrasi bunlar birbirinden koparılamaz. Halka ekonomik sömürü, açlık, yoksulluk dayatan zihniyet cezaevlerini ölümevlerine çeviriyor. Hasta mahpusların ölüme terk edilmesi fiili idam cezasıdır. Güya idam cezası anayasadan ve kanunlardan çıkarıldı ama cezaevlerinden kalması ölmesi demek olan yüzlerce, binlerce mahpusu orada tutmak fiilen idam cezası demektir. Cezaevlerinde yaşanan bu büyük, baskılara, haksızlıklara, adaletsizliklere birlikte karşı çıkmak zorundayız. Bunlara karşı çıkmadıkça, bu rejimin özüne ilişkin mücadeleyi doğru yürütmemiz mümkün değil. 12 Eylül rejimi kendisini nerede var etti? 12 Eylül rejimi kendisini Diyarbakır Zindanındaki uygulamalarla var etti.
Sadece Türkiye’de değil, Diyarbakır’da değil dünyanın pek çok yerinde diktatörler, zalimler esas politikalarını cezaevlerinde pişirirler ve oradan bütün topluma yayarlar. O nedenle cezaevlerinde yaşanan hak gaspları, bu zulmü mutlaka ve mutlaka durdurmak zorundayız. Bunu da ancak hep birlikte yapabiliriz. Demokrasi, adalet, özgürlük isteyen herkes sesini çıkarmalıdır. Aysel Tuğluk bunların sembolüdür. Aysel yoldaşımızı orada ölüme mahkum etmek isteyen bir zihniyet ve uygulama var. Aysel Tuğluk özgür kalmalı, derhal serbest bırakılmalıdır. Onun şahsında bütün hasta mahpus derhal serbest bırakılmalıdır. Onun şahsında bütün hasta mahpuslar derhal serbest bırakılmalıdır. Bu talebi her zeminde dile getirmeyi devam edeceğiz. Ta ki başta hasta mahpus arkadaşlarımız olmak üzere siyasi rehine olarak tutulan bütün yoldaşlarımızı özgürlüklerine kavuşturana kadar.”
‘Bu düzen kumpas düzenidir, kayyum politikasına karşı o gün yapmadığımızı bugün yapalım’
Seçilmişlerin yerine kayyum atamaları konusunda Sancar şunları söyledi:
“Bu düzen kumpas düzenidir. Her gün yeni kumpaslarla, hileler ve oyunlarla ayakta kalma çabası sürdürmekte ve bunlara yenilerini eklemektir. Bunların en önemlileri de kayyum sistemidir. Kayyum sisteminin ne demek olduğunu yıllardır anlatmaya çalışıyoruz. Kayyum sistemi bu ülkede sandıksız bir rejim ve halksız bir yönetim kurma hedefinin anahtarıdır. Bu iktidar sandıksız bir rejim ve haksız bir rejim kurmak için kayyum uygulamalarını başlatmıştır. Kayyum uygulamalarını Kürt halkının iradesini gasp ederek başlatmıştır ama bu sistemi bütün ülkeye yayma çabasını sürdürmektedir ve her gün bunlara yeni örnekler eklemektir. Şimdi İstanbul ve diğer büyükşehir belediyelerini bu şekilde gasp etme yoklamalarını yapmaktadır bu iktidar. Zemin yoklamaktadır, direnç yokluktadır. Hatırlatmak istemem ama bu bizim görevimizdir. Bu ülkede ilk belediyeye kayyum atandığında tereddütsüz demokrasiden yana en ufak derdi olan bütün çevreler ortak irade koyabilseydi iktidar ne kayyum uygulamasını o gün sürdürebilirdi ne de bugün kayyum zeminini hazırlayacak kirli oyunlara başvurabilirdi. O gün yapmadığımızı bugün yapalım. Geciktik, bizler elimizden geleni yaptık, mücadelemizi ettik ama Türkiye demokrasisi açısından bir zaafın olduğunu kabul etmek zorundayız. Yüzleşmek bunu gerektirir. Bu acı gerçekle samimi bir yüzleşme gerçekleştirebilirsek, yani ilk kayyum atandığında gerçekten kuvvetli bir demokratik bir irade ortaya konamadığı, bunun bugünkü gelişmelerin önünü açtığı gerçeğiyle yüzleşebilirsek onu telafi edecek yolları bugün kolay buluruz. Kayyum uygulamaları demişken en önemli örnek Diyarbakır’la ilgili olarak yapılan tartışmadır.
Demokratik siyasette bizler barış ve eşitliği, ortak yaşamı kurmak için uğraşıyoruz. Bu iktidar zorbalık ve savaş politikalarıyla diktatörlük hevesini yürütmektir. Diyarbakır’da yaşanan budur. Diyarbakır’da kayyum atandıktan sonra neler yaşandığını biliyoruz, ilk kayyum döneminde. O yolsuzluk, talan yönetiminin gerçek yüzünü halka gösterdiği için ve göstermeye devam edeceğini bildikleri için belediye eşbaşkanlarımız Selçuk Mızraklı ve Hülya Alökmen arkadaşlarımızı görevden aldılar, yerlerine kayyum atadılar. Yerlerine kayyum atama hazırlıklarının başlangıcını hatırlatalım, 1 Nisan 2019, yani 31 Mart’ta seçimler yapılmış, resmi sonuçlar açıklanmamış mazbatalar falan hazırlanmamış ama İçişleri Bakanlığına kayyum atanması için yazı yazılmış. Demek ki sonradan isnat ettikleri her şey yalandır. Buradan da anlaşılıyor biz yalan olduğunu biliyoruz.
Kayyum operasyonu Kürt halkının, Diyarbakır halkının iradesini gasp etme operasyonudur ve bunun hazırlıklarını çok önceden yapmışlardı. Eski kayyum biliyorsunuz pek çok yolsuzlukla anılıyor. Belki bunlara kulak kabartmayanlar vardır. Belki yeterince yaygınlaşmamış bu bilgiler ama biz anlatmaya devam edeceğiz, bu soygun düzenini. Tuttular 2019 yerel seçimlerinde kayyumı aday gösterdiler ve Diyarbakır halkının iradesini bu sefer seçimle -seçime de her türlü zorbalığı karıştırarak- alabileceklerinin hesabını yaptılar. Diyarbakır halkından öyle bir cevap aldılar ki felekleri şaştı. 2019 seçimlerinden kayyumlarını aldığı ağır darbe içlerine öyle bir oturduk ki, Selçuk Mızraklı arkadaşımız başta olmak üzere pek çok arkadaşımıza bunun bedelini özgürlük gaspıyla ödetmeye çalıştılar.”
Hatıra ormanı planı
Devlet Bahçeli adına “hatıra ormanı” planı konusunda Sancar şunları dile getirdi:
“Kayyum uygulamalarını sürdürüyor, halk iradesine bu saygısız yaklaşımını sürdürüyor. Diyarbakır halkını biz temsil ediyoruz diyor, utanmazlığın dik alası. Nereden aldın bu hakkı? Diyarbakır halkı nereden sana verdi bu hakkı? Nasıl Diyarbakır halkının iradesine biz temsil ediyoruz diyebiliyorsunuz? Diyarbakır halkının kaynaklarını talan etmekle kalmıyorsunuz, kültürüne, kimliğine saldırılarınızı sürdürüyorsunuz. En son efendim, bir hatıra ormanı kuracaklarmış adı da Devlet Bahçeli hatıra ormanı olacakmış. Bu artık gerçekten Diyarbakır halkına, Diyarbakır halkının kültürüne, kimliğine, onuruna saldırılarda pervasızlığın son örneğidir. Devlet Bahçeli, Diyarbakır halkına ne verdi? Her gün Kürt halkına hakaret eden, Kürt halkının siyasi temsilcileri olan bizleri onların meşru iradesini, Türkiye halklarının meşru iradesi ile birleştiren HDP’yi her gün hedef gösteren, haklar arası düşmanlığı körükleyen, söylem ve politikadan başka ne yapıyor? Diyarbakır halkına onun adıyla bir hatıra ormanı hangi gerekçeyle kuruluyor.
Bakın söyleyelim, bu kayyumlar gidecek. Bu kayyumları bu iktidarla birlikte göndereceğiz, bunda kararlıyız. Nasıl 7 Haziran’da o yenilgiyi tattırdıysak, 31 Mart’ta, 23 Haziran’da ağır bir yenilgiyi tatmalarını sağladıysak, bu kararlı mücadelemizle bu iktidarı göndereceğiz, kayyumlarını da göndereceğiz. O kayyumlar yarın öbür gün bizim kuracağımız özgürlük ormanlarında, yarın onları gönderdikten sonra eşit ortak yaşam ormanlarında fidan dikmekle görevlendireceğiz. Bununla da kalmayacağız kayyum uygulamalarının hepsini utanç müzesi kurarak sergileyeceğiz unutulmasın diye. Kayyumlar, kayyumların icraatları halkın hafızasında canlı kalsın diye yaptıklarını sergileyeceğimiz utanç müzelerini kuracağız, bunu da bilsinler. Her türlü hırsızlığı ve yolsuzluğu yapıyorlar, bunun temelinde irade hırsızlığı yatıyor. Halkın iradesini çalışıyorsanız, onun her şeyini çalma hakkını kendinizde görürsünüz. İşte bu iktidar halkın iradesini çaldıktan sonra kayyum aracılığıyla halkın hem kaynaklarını hem de değerlerini gasp etme hakkını kendinde görüyor. İşte buna dur diyeceğiz, bunu durduracağız.”
Diyarbakır halkı sesleniyor, bu kent sahipsiz değildir. Diyarbakır halkı sesleniyor, Diyarbakır bizimdir diyor. Bir kez daha söylüyoruz. Amed, Amed halkının bu irade sonuna kadar iradesini inancını sürdürecektir kayyumlar tarihin çöplüğüne bu iktidarla birlikte gönderilecektir. Diyarbakır, Diyarbakır halkının, Amed ya me ye.
Bütün bu oyunlar, bütün bu rezillikler halkın ekmeğini aşını gasp eden ekonomi politikalarının yürütülmesini sürdürmek içindir. Bunu unutmayalım. İrade hırsızlığına savaş politikalarına halkın tehdit ile şantaj ile korku ile yönetme planlarına karşı ortak demokratik mücadeleyi güçlendirmek büyütmek zorundayız. Aksi takdirde bütün bu soygun düzeni savaş politikalarıyla tehdit şantaj korku oyunlarıyla sürdürülmek istenecektir. Bunu boşa çıkaracağız, bunu nasıl boşa çıkaracağımızı her gün anlatıyoruz. Halkı her imkanlı demokratik siyasetin her alanında bütün demokratik meşru haklarımızı kullanarak savunmayla devam edeceğiz. HDP’yi de öyle, çünkü HDP halktır, HDP halkın umudu, geleceğidir. Bize yönelik kapatma davasına karşı hukuk ofisimizde savunma yazacağız ama savunmayı meydanda yapacağız haklarımızla birlikte yapacağız. HDP’yi halklarla demokratik güçleriyle birlikte meydanlarda ve hayatın her alanında savunacağız. Bundan kimsenin tereddüdü, kuşkusu olmasın.
Savaş politikalarına karşı çıkmak zorundayız. Çıkmazsak bu iktidar oyunlarını devam ettirir. Siyasal muhalefete hatırlatmak istiyoruz. Bu iktidarın her türlü kirli yöntemi kullanarak ayrıştırma ve düşmanlaştırma oyunlarına gelmeyin, bu iktidarın kurduğu oyun sahasına girmeyin. Yeni yalanlar, kumpaslar 10 yılların üzerine insanlık hikayeleri üzerine kirli kumpaslar kuran bu iktidara asla inanmayın. Asla onun politikalarına destek verecek veya yol açacak en ufak bir tutum sergilemeyin. Çünkü eğer bu iktidar kurduğu oyun sahasına her şeyi talan üzerine kurduğu, bu kumpaslara muhalefetten de toplumun çeşitli kesimlerinden de küçücük bir onay olursa, bu oyunlarını sürdürecektir. Bu oyunları bozmanın yolu ortak demokratik irade ve birleşik demokratik mücadeledir. Bunu unutmayalım. Bu kadar seviyesizleşen ve alçalan basınıyla pervasızlaşan uygulamalarıyla iktidara dur demek bizim sadece siyasi değil ahlaki ve vicdani borcumuzdur. Bu halklara, tarihe karşı borcumuzdur bu borcu mutlaka ödeyeceğiz.
Bugün barış akademisyenlerinin bu suça ortak olmayacağız bildirisini imzalamalarının 6’ncı yılı. 11 Ocak 2016’da ağır o ağır şartlar altında barışa sahip çıkan akademisyenler bildiri yayınladı. Bu cesaretin çok önemli bir örneğiydi. O gün o cesareti göstermek de kolay iş değildi. Bugün iktidar oyunlarıyla daha fazla maskesi düşerek açığa çıkmışken o gün barış akademisyenlerinin gösterdiği o büyük cesareti, o kadar büyük cesarete gerek kalmadan hepimiz gösterebiliriz. Aydınıyla sanatçısıyla aydınıyla kadınları gençleri herkes bu iradeyi daha kolay gösterebilir. O nedenle bu iktidarın savaş suçlarına soygun sömürü talan suçlarına ortak olmayacağız diyerek sesimizi, irademizi, mücadelemizi birleştirmenin zamanıdır. Gecikmeye, bu halkın ve tarihin tahammülü yoktur. Hiç kimsenin bahaneler üretmeye, gerekçeler yaratmaya lüksü yoktur. O nedenle gelin diyoruz hep birlikte irademizi birleştirelim ve bu düzeni değiştirelim bu iktidarı gönderelim.”
Seçim, sandık güvenliği
Sancar sandık güvenliği, ortak irade ve ortak mücadele için de şu ifadeleri kullandı: “Erken seçimi birlikte halkın gündeminde tutalım ve toplumun büyük talebi haline dönüştürelim. İşte o zaman göreceksiniz sandık gelecektir. Ama sandık gelecek her şey bitecek diye rehavete kapılmayalım. Şimdiden sandık güvenliğinden, seçmen kayıt güvenliğine kadar her alanda bir seferberlik başlatma zorunluluğu vardır. Hepimizin seçim ortamında halkın tercihlerinin sandığa yansımasını sağlayacak imkanları birlikte yaratma mecburiyeti yükümlülüğü vardır. Bu iktidar kaos planlarına başvuracaktır. En azından bu iktidarın içinden veya devletin bünyesinde kaos planlarından medet umanlar oyunlarını sürdüreceklerdir. Deniz Poyraz yoldaşımızı katletme olayı buydu. Kaos planlarının bir parçasıydı. Büyük demokratik tepkiyi ortak iradeyi sergilemeyi başarabildiğimiz için durdurduk. Bahçelievler ilçe binamıza İstanbul’da saldırı da yeni bir yoklamadır. Halka korku salarak, kaos havası yaratarak halkın iradesini teslim alma hesaplarının bir provasıdır. Bunlara ve bundan sonra benzer girişimlere hep birlikte çok net ve açık tepki göstermek zorundayız.
Ortak irade ve ortak mücadele yaratmak zorundayız. Yoksa seçim istemek doğru bir politika tercihi. Biz de istiyoruz fakat seçime giden yolda halkın güvenliğinden özgürlüğüne, seçmen kayıtlarının sağlamlığından sandıkların güvenliğine bütün önemli alanlarda siyasal ve toplumsal muhalefet güçlerinin, demokrasi çevrelerinin birlikte çalışması gerekiyor. Oturup bekleyerek sadece konuşmalar yaparak seçime hazırlanamayız. Eğer bu iktidarı bu seçimle göndermek istiyorsak saydığımız bütün alanlarda halkı ezen bütün politikalardan ortak duruşu çalışmayı şimdiden hiç olmazsa daha fazla gecikmeden yapmak zorundayız.
HDP bu konuda üzerine düşen her türlü görevi yapmaya hazırdır. HDP her türlü demokratik imkanla geleceği barış üzerine, demokrasi içinde, eşit özgür yaşam olarak kurma konusunda üzerine ne düşerse yapmaya hazırdır. Bu ülkede barışın da demokrasinin de adaletin de güvencesiyiz. Bu güvence sözümüzü yerine getirmek için bize ne görev düşüyorsa yapmaya hazırız. Bunu herkes böyle bilsin ve iktidar bu iradeyi gördükçe korkmaya devam etsin.”
Martin Luther King ‘Karanlık karanlığı uzaklaştıramaz bunu ancak ışık yapabilir’ diyor
Siyahların haklarını için mücadele etmiş olan, Irkçılığa karşı “İş ve Özgürlük İçin Washington’a Yürüyüş” sırasında Lincoln Anıtı önünde yaptığı “Bir Hayalim Var” konuşmasıyla bilinen Martin Luther King’e atıfta bulunan Sancar şöyle devam etti:
“Martin Luther King’in bir sözü var onu da hatırlatayım; ‘Karanlık karanlığı uzaklaştıramaz bunu ancak ışık yapabilir, nefret nefreti uzaklaştıramaz bunu ancak sevgi yapabilir.’ Bunun altına başka kelimeler de koyabilirsiniz. Nefret ve karanlık bu iktidarın özüdür. Hiç kimse bu öze yanaşma anlamına gelecek herhangi bir tutum ve tavır içinde olmasın, aksine karanlığa ve nefret politikalarının devamına maalesef ortak olur. O nedenle diyoruz, karanlığa karşı ışığı, nefrete karşı eşit ortak adil, özgür yaşamı savunmaya devam edelim. Bunu yaparken de en ufak bir tereddüt göstermeyelim. Bu kötülük düzeni bu ülkeden kötülükleri ve karanlıkları uzaklaştıramaz.
Bu ülkeyi karanlıktan uzaklaştıracak ışık, adalet, barış demokrasi temelinde yeni inşa ve değişim isteyen milyonların iradesinde mevcuttur. HDP bu ışık kaynağıdır. 2021 yılındaki bütün çalışmalarımız bunun içindi. İktidarın bütün çabaları bu mücadeleyi ezmek içindi. Ama iktidar başaramadı. Dimdik ayaktayız yürümeye devam ediyoruz, büyüyerek yürüyoruz. HDP geliyor, adalet geliyor, barış geliyor, demokrasi geliyor.
Bizler ekmek ve demokrasi mücadelesinde ortaklığımızı büyüttüğümüz oranda kazanacağız. Toplumsal muhalefet mücadele ortaklığı, siyasal muhalefetle müzakere zemini yaratma azmindeyiz. Toplumsal muhalefet mücadele ortaklığını büyüteceğiz, siyasal muhalefetle müzakere zeminini genişleteceğiz. Biz, bu konuda politikalarında ısrarcıyız. Demokratik siyasetin kurucu, sorumlu yapıcı aktörü olarak HDP geleceği aydınlıkla buluşturmanın güvencesidir. Tekrar söylüyorum bunu herkes lütfen iyice belleğine ve bilincine kazısın. Halklarımıza tekrar sesleniyoruz, birleşelim. Emekçilere sesleniyoruz ekmeğimiz için, demokrasi için mücadeleyi ortaklaştırma çağrılarının temeli sağlamdır. Demokrasi olmadan ekmek olmaz. Özgür olmayan toplum onurlu bir yaşam sürme imkanına da sahip olmaz. O özgür toplumu demokratik yaşamı hep birlikte kuracağız.
Başta Kürt halkı olmak üzere bütün halkların ortak iradesiyle kuracağız. Emekçilerin, ötekileştirilenlerin, ezilenlerin ortak mücadelesiyle kuracağız. Geleceği çalmak isteyen bu düzenin karşısında bizler bütün toplum tüm ezilenler demokrasi güçleri ortak geleceği ortak kurmak artık harekete geçme değil hareketi hızlandırma dönemindeyiz. Harekete geçme zamanı geçti şimdi birlikte yürümeyi daha da sağlamlaştırmak ve büyüterek ilerletmek zorundayız. Barışın, adaletin, özgürlüğün yılı yapacağız 2022 yılını. Yolumuz açıktır.”
ANKARA