Bütçe görüşmelerinde konuşan HDP Eş Genel Başkanı Sancar, ‘Bu bütçe bir savaş bütçesidir. Çünkü ülkeyi yöneten mevcut ittifak, bir savaş ittifakı, bir savaş hükümeti olarak varlığını sürdürmeyi amaçlıyor’ dedi
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi’nin görüşmelerinin sürdüğü Meclis Genel Kurulu’nda açıklamalarda bulundu.
Türkiye’nin AKP-MHP koalisyonunun savaş tamtamları gölgesinde her gün daha fazla yoksulluk, daha fazla açlık ve sefalet, daha fazla yolsuzluk ile tarihinin en önemli seçimine doğru gittiğini belirterek, “İşsizler, emekçiler, emekliler, engelliler, gençler, kadınlar, çocuklar, çiftçiler ve küçük esnaf büyük bir ekonomik, sosyal ve siyasal krizle boğuşuyor ve yaratılan enkazın altında ezilmeye terk edilmiş durumda. İktidar bloğu, bu enkazın üzerinde yükselmek ve yaratılan devasa imtiyaz düzenini sürdürmek için devletin bütün imkanları eşliğinde adaletsizliği, eşitsizliği ve sömürüyü her alanda derinleştiriyor” şeklinde konuştu.
Bu bir otoriterleşme bütçesidir, faiz bütçesidir…
İşte 2023 yılı Bütçesi bu çerçeve içerisine yerleştirilerek çıkarılmaya çalışılıyor. Plan ve Bütçe Komisyonu’ndaki tartışmalarda bunun ön hazırlığını hep beraber gördük. Bu bütçe neyin bütçesi sorusuna birkaç başlıkla cevap vermek mümkün. Bu bir otoriterleşme bütçesidir, faiz bütçesidir, seçim bütçesidir, enflasyonolistbir bütçedir. Sermayeye kaynakların daha çok aktarıldığı bir bütçedir. Kamusal hizmetlerde reel kesintilere uğrayan bir bütçedir. Vergiler yoluyla yükün halkların omuzlarına bindirildiği bir bütçedir. İktidarın ve küçük ortağının yüzde 85 dediği Enflasyon, 2023 yılı bütçesinde yüzde 160 olarak karşımıza çıktı. Türkiye halklarının boğazından geçen lokmayı her geçen gün küçülten bu enflasyonist politika son derece asimetrik bir zenginleşmenin de zeminini yarattı, yaratmaya da devam ediyor. Bir yanda gece yatağa aç giren çocuklar, gün boyunca yoksulluğu iliklerinde hisseden insanlar, gençler, emekçiler, emekliler varken, diğer yandan bu düzenin istismarından menfaat sağlayan sermayedarlar ve bürokratik oligarşi var. Utanma gibi erdemlerin yok olduğu, pişkinlikle savunulan bu düzen, yalanla ve savaş politikalarıyla sürdürülmeye çalışılıyor.
Gençler ülkeyi terketme yollarını arıyor
Bugün Türkiye’de 30 milyon insan açlık sınırının altında yaşıyor. Gençler mutsuz, Türkiye’yi terk etmenin yollarını arıyor. Eğitim sistemi tamamen çürümüş durumda. Öğrenciler ne evrensel değerleri ve bilgi teknolojilerini hak ettikleri gibi edinebiliyor ne de bugünlerini ve geleceklerini güvende hissediyor. Sağlık sisteminde ‘5 dakikalık göstermelik tedavi’ye dönülmüşken, halk hastanelerde sabah karanlığında sıraya girerek, aylar sonrasına verilen randevuların yarattığı sağlık sorunlarıyla boğuşuyor. Esnaf siftah yapamıyor, mutsuz ve umutsuz. Kredilerle ayakta kalmaya çalışıyor. Ayakta kalamayanlar dükkân kapatıp işsizler ordusuna katılmak zorunda kalıyor. Çiftçi maliyetleri karşılayamıyor. İthalat politikalarından kaynaklı sorunlar nedeniyle üretimden dışlanıyor. Kadınların yaşam hakkı her an tehdit altında, erkek şiddeti kadınları hayattan koparmaya devam ediyor. Kadın emeği daha derin bir sömürü çarkına bağlanmış durumda. Yüzlerce yıllık mücadele ile elde edilen kazanımları birer birer gasp edilmek isteniyor. Türkiye, toplumsal cinsiyet eşitliğinde her yıl dünya sıralamasında geriliyor. 10 milyona yakın engelli, yardım, lütuf ve inayet anlayışıyla toplumsal ve siyasal hayattan soyutlanıyor.
Bu bütçe sizlerin veda bütçesidir
Kürt sorununda çözümsüzlük ve şiddet siyaseti her geçen daha fazla cana, kaynağa ve krize neden oluyor. Peki, bu iktidar bu bütçe ile ne yapmaya çalışıyor neyi hedefliyor? 2023 merkezi yönetim bütçesiyle asıl büyük kaynak aktarılan iki büyük kesim savaş ve faiz lobileridir. Bu iktidar halklar aldığı vergilerden faiz lobilerine 565,6 milyar TL, savaş lobilerine 468,7 milyar TL aktarmayı öngörüyor. Yani bütçe gelirleri kapsamında halktan toplanan her 3 TL’lik verginin 1 lirası, faiz lobilerine, savaş baronlarına altın tepsilerle servis ediliyor. Milyonlarca emekçi ve emeklinin sofrasına düşen üç ekmekten biri, işte bu iki lobiye aktarılıyor bunlar arasında paylaştırılıyor. Bu yetmezmiş gibi 660 milyar TL’lik bütçe açığı öngörülüyor bu da bütçenin seçim bütçesi olduğunu gösteriyor. İktidar 2023 bütçesini her ne kadar seçim bütçesi yapmaya çalışsa da varlığını sürdürmeye çalışsa da bir kez daha diyoruz ki bu mümkün değil bu bütçe sizlerin son bütçesidir, sizlerin tabelaları depolara inecek çürümeye bırakılacak. Bu bütçe sizlerin veda bütçesidir, küçük ortağının değersiz yalnızlığının müjdecisi bir bütçedir.
İktidar kendi yarattığı sorunları çözmenin sözünü veriyor
Türkiye’yi bu çarpık ekonomi anlayışından kurtaracak, kaynakların savaşa, faize değil, emekçilere, emeklilere, gençlere, kadınlara, engellilere harcandığı ve HDP’nin yetki sahibi olduğu ilk bütçeye çok fazla zaman kalmadı, en fazla 8 ay kaldı. İktidar, 20 yıldır ülkeyi yöneten kendisi değilmiş gibi, yarattığı sorunları çözmenin sözünü veriyor! Böyle bir yaman çelişkiyle yüz yüzeyiz değerli arkadaşlar. Vaatler arka arkaya sıralanıyor. Bütün bunlar kendi ürünleri değilmiş gibi çözüm önerilerinin sıralayan konuşmalar yapılıyor, nutuklar atılıyor, vizyon belgeleri açıklıyor. Oysa halkımızın büyük bir çoğunluğu gerçeklerin farkında. ‘Asgari ücreti artıracağız’ diyorlar ama kurdukları ekonomik sistem, enflasyonist politikalarla alım gücünü yok ettiler, paranın değerini pula çevirdiler, tüm emekçileri açlık sınırında yaşayan asgari ücretli haline getirdiler.
EYT’ye verilen sözler seçim manevrası
‘Emeklilikte Yaşa Takılanların emeklilik haklarını teslim edeceğiz’ diyorlar. Oysa AKP Genel Başkanı bir süre önce ne demişti; ‘Seçimi kaybetme pahasına bu işi yapmayız.’ Şimdi ne oldu? Neden EYT’lilerin haklarını teslim etme sözü veriyor? Bütün bunlar seçim yatırımı. Seçimi kazanmak için iktidarı kazanma manevrası. Yine bir Sosyal Konut Projesi hayata geçirdiler. Bu ihtiyaç nereden hasıl oldu? Barınma sorununun sorumlusu kim? Ev sahipleri ile kiracıları birbirine düşüren, bu nedenle ölümlerin dahi yaşandığı bir sorunu iktidar değilse kim yarattı? İstanbul’da en düşük kira 5 bin TL, Ankara’da en düşük kira 4 bin TL seviyesinde olduğu bu düzeni kim yarattı. Ve bu konut projesi için 2 yıl sonrasına randevu veriyorlar. İnsanlarımızın umutlarını, gelecek kaygılarını istismar ediyorlar ve ‘bize oy verin 2 yıl sonra projeyi hayata geçirelim’ diyorlar.
Emekçilerle omuz omuza
KYK borçlarının faizleri siliyorlar, oysa yapılması gereken bütün borçları silmektir, sadece faizlerini değil. Biz söz veriyoruz KYK borçlarını değil bütün borçlarını sileceğiz, bütün öğrencilerin eğitimleri sürdürecek bir bursa sahip olmaları bir haktır. Bu hak sadece borçların silinmesiyle olmaz. Bu saydıklarımız yurttaşlarımızın haklarıdır seçim malzemesi yapılamaz. Halkların Demokratik Partisi olarak bizler, bütün yurttaşların ekonomik ve sosyal haklarını sonuna dek savunmaya, onlarla birlikte mücadele etmeye, insan onuruna yaraşan bir çalışma yaşamı, insanca ücret ve hak mücadelesinde işçilerin emekçilerin yanında onlarla omuz omuza olmaya devam edeceğiz.
Bu bütçe bir savaş bütçesidir
Diğer bütçeler için söylediğimiz bir söz var, başta da belirttim eş genel başkanımız Pervin Buldan da altını çizdi. Bu bütçe bir savaş bütçesidir. Esas olarak bir savaş bütçesidir Çünkü ülkeyi yöneten mevcut ittifak, bir savaş ittifakı, bir savaş hükümeti olarak varlığını sürdürmeyi amaçlıyor. İktidarını ayakta tutmak için kutuplaştırmaya, ayrıştırmaya, savaş ve çatışmaya ihtiyaç duyuyor. İçi boş hamasi söylemlerle sürekli iç ve dış düşmanlar yaratarak toplumu korkuyla yönetmeye, siyaseti ve muhalefeti dizayn etmeye çalışıyor.
Savaşın nedeni Kürt karşıtlığıdır
Bakın bir kez daha Kuzey ve Doğu Suriye halklarına, Rojava topraklarına hava harekatı başlatıldı, kara harekâtlarının yapılacağı da iki de bir söyleniyor. Daha önce belirttik yine belirtelim. Bu savaşın asıl nedeni Kürt karşıtı politikalardır. Bu savaş en açık anlamıyla iktidarın yürüttüğü Kürt karşıtlığı, Kürt düşmanı siyasetinin yansımasıdır Kürt sorununda çözümsüzlükte ısrarıdır sonucudur. Dünyanın neresinde olursa olsun Kürtlerin kazanımlarına duyulan alerjinin ve fobinin bir göstergesidir. Terörle mücadele adı altında yürütülen bu politika, yedeğine alamadığı her Kürt’ü haklarından soyundurma siyasetinin bir parçasıdır.
Sınırların dışında dahi kazanımlarına olan tahammülsüzlük
Ülke içinde dilini, kültürünü yasakladığı, bütün siyasi ve insani haklarını gasp ettiği, gözaltı, tutuklama ve hatta ölümlerle sindirmeye çalıştığı Kürtlerin, sınırların dışında dahi kazanımlarına olan tahammülsüzlüktür bu politikaların anlamı. Bu politikalar, artık kendilerinin ve ortaklarının açıkça dile getirmekten imtina etmedikleri ‘emperyal fetih’ fantezileri çerçevesine yerleştirilmiştir. Terörizm hamasetinin, yükseltilen milliyetçi hezeyanların ve her sıkıştığında dillerine doladıkları beka ve ‘biz gidersek devlet çöker’, vatan da gider söyleminin arkasında gizlenen hakikat tam da budur.
Bu savaşın politikasının bir diğer önemli nedeni ise, çöküşte olan iktidarın, savaştan, çatışmadan güç ve iktidar devşirme planıdır. Evet, iktidar özellikle seçim arifesinde tırmandırdığı bu siyasetiyle seçim sürecini dizayn etmeyi hedefliyor. Kendisi bu stratejiden kazanmayı hedeflerken, topluma ölüm, acı, yoksulluk ve geleceksizlik sunuyor. İşte bugün yaşadığımız, siyasetten ekonomiye, toplumsal yaşamdan ekolojiye kadar her türlü ağır sorunun altında yatan sebeplerin en önemlisi bu zihniyet ve siyasettir.
Muhalefetin tutumu
Buna onay ve destek verenler de kim olursa olsun, ‘İktidarın kazanması, toplumun kaybetmesi’ planına destek verdiğini artık görmek zorundadır. İktidar kendi politikaların hayata geçirebilmek için muhalefeti ve seçim sürecini dizayn etme hedefini bu kadar açık ortaya koyarken buna karşı net bir tutum sergilemek bütün toplumsal ve siyasal muhalefetin tarihsel görevi ve sorumluluğudur. Tüm siyasal ve toplumsal güçler, iktidarın, yolsuzluklarını, talanını, açlığı, yoksulluğu, adaletsizliği savaşla perdelemeye, muhalefeti de bu oyun sahası içerisinde tutmaya çalıştığını görmelidir. Bu savaş siyasetinin peşinden gidenler, aynı zamanda, toplumun barış içerisinde bir arada yaşama hakkının tehdit edildiğini ve buna onay verildiğini anlamak zorundadır.
Ülke halkının barış hakkının sözcüsüyüz
Buradan bir kez daha ifade ediyoruz: Biz HDP olarak zihniyete çatışma ve savaş politikalarına, çözümsüzlükte ısrar eden her türlü yaklaşıma karşı durmaya devam edeceğiz. Kürt sorununun demokratik zeminde çözümünün ve ülke halklarının bütünün mutabakatıyla çözülmesini hedefliyoruz, bu ülke halklarının barış hakkının sözcüsü ve ısrarcı siyasi bir güç olma sözünü veriyoruz. Ülke halkının barış hakkının sözcüsüyüz, bunda sonuna kadar ısrarcıyım.
Denenmemiş savaş yöntemi yoktur
Bu konuda özel çalışmış bir arkadaşınız olarak söylüyorum, Bu yerkürenin üzerinde denenmemiş savaş yöntemi yoktur. On yılları hatta yüzyılları alan savaşlar, yıkımlar geleceğe hep büyük sorunlar bırakmıştır. İnsanlığın bu yüzyıla miras taşıdığı en önemli kazanımlardan biri ise sorunların savaşla değil, müzakere, diyalog ve mutabakatla çözülebileceği gerçeğidir. Bu gerçek bize bu ülkeye bu ülkenin bütün halklarına kendisini bir görev ve sorumluluk olarak dayatıyor. Burada, iki büyük dünya savaşını görmüş, savaşın ortasında yaşamını yitirmiş bir düşünürün, Walter Benjamin’in sözünü hatırlatmadan geçmek istemem: ‘Ortada bir düşman olmamasına ve barışın ne olduğu bilinmesine rağmen savaşı övmekten çekinmeyecek kadar ‘dar ufuklu’ olmanın sonucu ufuktaki yıkımdır, savaşın yıkıntılarıdır.’
Çözüm diyalogdadır, siyaset zeminindedir
Bizler tekrar hatırlatıyoruz; savaşta politikalarında ısrar yıkımda ve yoksullukta ısrardır. Çözüm diyalogdadır, siyaset zeminindedir, müzakeredir ve gerçek bir mutabakat arayışındadır. HDP bundan önce olduğu gibi bundan sonra da her türlü sorumluluğunu yerine getirmeye söz veriyor ve bu yolda yürümekte ısrarcı olduğunu bir kez daha hatırlatmak istiyorum.
HDP sorumluluğunun farkındadır
Karşımızda meşruiyet krizi yaşayan, talepleri yok sayan her türlü baskıcı adaletsiz yola başvuran bir iktidar var. Bu seçimler eşit yurttaşlık ve barış içinde bir arada yaşama iradesi ile otoriterliğin kurumsallaştığı tekçi bir sistemin kurulmasını isteyenler arasında olacaktır. Toplumsal muhalefetin bu gerçeği bilerek sorumluluklarının farkında olarak hareket etmesi gerekiyor. Kısa vadeli hesaplar, dışlayıcı tutumlar sadece ve sadece bu düzenin devamına hizmet eder. Bu da bu tutumda olan herkesi tarih ve halk önünde büyük bir vebal altına sokar. Herkes atacağı adımları bu hakikati görerek atmalı önümüzdeki tarihi fırsatı heba edecek her türlü sorumsuzluktan kaçınmalıdır. HDP üzerine düşen sorumluluğunun farkındadır. Fikriyatı ile yürüttüğü siyasetle ve baskılara direnişiyle ayakta kalıp büyümesiyle önümüzdeki dönemin belirleyici aktörü olacak konuma gelmiştir.
Biz kendi yolumuzda yürümeye devam edeceğiz
Bunun biz farkındayız ama bizim dışımızdaki herkes farkında olmalıdır. Bu gerçeğin farkında olmak aynı zamanda sorumluluğumuzun farkında olma gibi bir mecburiyeti de önümüze koyuyor. Biz demokratik sorumluluğumuzun bilinciyle hareket ediyoruz, önümüzdeki her gelişmeyi de bu sorumluluk bilinciyle karşılamaya hazırız. İktidarın kapatma davasıyla veya başka operasyonlarla bizim önümüze çıkaracağı engeller de muhalefette yaşanabilecek yalpalanmalar veya tökezlemeler de bizim bu yolda yürümemizi engellemeyecektir. Biz kendi yolumuzda yürümeye devam edeceğiz, halklarımıza sesleneceğiz, bütün topluma dokunmaya çalışacağız ve geleceği kuracak gerçek fikriyatın ve gerçek gücün burada olduğu HDP ile birlikte ittifaklarında olduğunu, HDP ve ittifakları ile oluşacak büyük demokrasi bloğunda olduğunu her vesile ile söylemeye devam edeceğiz.
Bugün bizler gerçekten demokratik geleceğin sigortası durumundayız. Bu ülkede çatışmanın Kürt sorununda her türlü inkarcı ve imhacı yaklaşımın, toplumda inançlar arasında ayrımcılık ve baskıyı yaymaya çalışan her türlü yaklaşımın karşısında büyük barış sloganıyla ve güçlü demokrasi hedefiyle çıkıyoruz. Sorumluluğumuzun büyük olduğunu biliyoruz, bu sorumluluğu gereğini de yerine getirecek birikime, tecrübeye ve iradeye sahip olduğumuzu buradan ifade ediyoruz.
Çözüm biziz
Fabrikalarda, işyerlerinde, üniversitelerde, sokaklarda, köylerde, farklı yaşam alanlarında eşitlik, barış, özgürlük, adalet, hak, hukuk ve insanca yaşam mücadelesini daha da büyüteceğiz. Çözüm biziz, Türkiye’nin demokratik geleceğin inşa gücü buradadır, göreceksiniz bu güç ve fikriyat mutlaka kazanacak. Hepinizi bu duygu ve düşüncelerle selamlıyor selam ve sevgilerimi iletiyorum.”
ANKARA