Kürt halkı son yüzyılda çok büyük acılar yaşadı, ülkesi dörde bölündü, soykırıma varan katliamlardan, sürgünlerden, hapislerden, zulümlerden geçti. Halen uygar dünyanın gözü önünde bu zulümlere maruz kalmaya devam ediyor. Tek isteği dünyanın bütün halkları gibi özgür ve onurlu bir yaşam sürdürmek; kendi dilini konuşmak, yazmak, kendi kültür dairesi içinde huzurlu bir yaşam sürmek. Bunu istediği için maruz kaldığı dehşetengiz zulmün yanında Kürt halkı muazzam bir direnişin de sahibi oldu bu yüzyıl içerisinde. Tüm baskı ve zulümlere karşı özgür ve onurlu yaşam talebinden asla vazgeçmedi.
Kürtlerin maruz kaldıkları bu zulüm ve zulüm karşısındaki büyük direnişleri, son yüzyıldaki Kürt sanatının özellikle müzik ve edebiyatın temel konuları olageldi. Elbette Kürt müziği ve Kürt edebiyatı üzerinde de çok ciddi baskılar gelişti. Kürtçeye uygulanan yasaklar nedeniyle Kürtçe yazılmış edebi eserler yayınlanamadı, dağıtılamadı. Kürtçe müzik kasetleri yasaklandı, toplatıldı. Kürt edebiyatçılar, müzisyenler ya tutuklandı, ya tutuklanmamak için sürgüne gitmek zorunda kaldılar. Kürt müziği ve Kürt edebiyatı bu sefer sürgünde filiz vermeye başladı, külliyatlı bir sürgün edebiyatı oluştu. Aynı şekilde Kürt yazarlarla doldurulan zindanlardan bir zindan edebiyatı külliyatıyla çıktı Kürt yazarlar. Kürt analarının zulümlere karşı geliştirdikleri muazzam bir direniş biçimi olarak ağıtlar boy verdi dağlar boyunca yankılanan.
Kürt müziği ve Kürt edebiyatı bu anlamıyla son yüzyıldaki acılı Kürt coğrafyasının tarihi belgeleridirler aynı zamanda. Tarihe edebiyatla, müzikle kaydedilen belgeler dünyanın en güçlü belgeleridir. Son kırk yılda giderek gelişen ve hatırı sayılır, dikkate alınır ürünler vermeye başlayan Kürt sineması da Kürtlerin acılarını, direnişlerini estetik bir yoruma tabi tutarak ifade etmeyi, görünür kılmayı üretimlerinin esası kıldı büyük oranda. Siyasi ve toplumsal olarak ortaya koydukları direnişe denk düşen bir sanatsal üretim ortaya çıkmasa da mevcut haliyle Kürt sanatının, Kürtleri dünyaya anlatmada muazzam bir diplomatik rol üstlenmeye başladığını ve bu yolu güçlendirmenin çok stratejik bir hamle olduğunu görmek son derece önemli.
Kürtlerin müzikte, edebiyatta, sinemada sahip oldukları acı ve direniş eksenli külliyatına 1990’lı yıllardaki Hizbullah vahşetinin neden dahil olmadığı, bu konuyu eksene alan üretimlerin neden gerçekleşmediği ise dikkate değer bir soru olarak duruyor ortada. Binlerce Kürt yurtseveri, işkence literatürüne “domuz bağı” olarak geçen dehşetengiz işkence biçimleri ile öldürüldü. Sokak ortasında insanlar satırlarla vahşice doğrandı. Hizbullah gibi düşünmeyen dindar insanlar bu katliam ve zulümden payını aldı. Ama bunların hiçbiri Fırat’ın ötesinde gerçekleşmedi, Kürt coğrafyasında yaşandı. Tasavvur ettiği yaşam biçimi ve şiddet yöntemleriyle DAİŞ’in bir öncülü olan Hizbullah örgütü, ideolojik bir güç olarak ortaya çıkmış olsa da Kürt siyasi hareketi karşısında, Kürtler arasında taban tutamadığı ve gelişemediği noktada devletin derinliğiyle ittifak geliştirmiş ve aslında kendi ideolojik lügatiyle “tağuti düzen” dediği, “küfür sistemi” dediği devletle değil, Kürt yurtseverleriyle mücadele etme yolunu seçmiştir. İktidarın son seçimleri kendisi için varlık yokluk seçimi addettiği süreçte Hizbullah’ın illegaliteden legaliteye geçmiş versiyonu olarak sahne alan Hüda Par ile geliştirdiği ittifakın yine derin ilişki ve vazifeleri içinde barındırdığı kuşkusu yaratıyor insanda. Batman’da, sosyal medya üzerinden Hizbullahçı olduğunu ve iktidara muhalif olanların kafasını keseceğini söyleyen bir cihadistin, iktidara en ufak bir eleştiri yöneltenlerin evleri basılarak gözaltına alındığı ortamda şikayetler üzerine gözaltına alınıp ama hemencecik salınıvermesi, cezasızlıkla ödüllendirilmesi Hizbullah benzeri cihadist yapıların, baskıcı rejimlerin aparatı haline geldiğinin, Ortadoğu’da demokratik sistemin inşası önünde nasıl bir engel olduğunun açık işaretidir. Hizbullah’ın ne olduğuna dair hafızaları tazeleyecek doğru dürüst bir kaynağın olmayışı, bugüne kadar bu konuda yapılmış bir belgesel filmin bile olmayışı bu tür yapıların farklı dönemlerde, farklı biçimlerde yeniden zuhur etmesini son derece kolaylaştırıyor.