Kanal istanbul’un rantsal yağma olduğu iddiaları güçlü biçimde dile geliyor. Diğer yandan proje ortada olmamasına karşın Kanal manzaralı hayali inşaatların başlatılması rantı açığa çıkarırken, Kuzey Ormanları ve su varlığına bir darbe daha indiriliyor
Yusuf Gürsucu / İstanbul
Türkiye’de süren ekonomik iflasın başlıca nedeni olan rantsal ekonomide ısrarın durmayacağını gösteren adımlar atılmaya devam ediyor. Rantın en büyük dayanaklarından biri olan inşaatçılık Kanal İstanbul ve deprem bölgesinde AKP eliyle sürdürülüyor. İstanbul’daki olası depremi de kullanışlı araca çevirmeye çalışan, TOKİ eliyle Kanal İstanbul güzergahında bulunan Arnavutköy’e bağlı Dursunköy’de toplu konut projesi işine giren iktidar, belediyeyi devre dışı bırakarak bakanlık eliyle yapı ruhsatları çıkardı.
528 adet blok inşa edilecek
Emlak Konut GYO ve THY Havaalanı Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı’nın ortak olduğu Arnavutköy Dursunköy’deki toplam 1 milyon metrekarelik arazide 12 bin 585 konut ve 450 ticari alandan oluşan sosyal konut inşaatı Kanal İstanbul projesine komşu olarak başlatılmış oldu. Proje için yapı ruhsat alım süreci Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından onaylandı. Kanal İstanbul güzergahında Arnavutköy’e bağlı Dursunköy’de konut inşa edileceği 2018 yılında dile getirilmişti. Proje kapsamında 8 kat yüksekliğinde 528 adet blok inşa edilecek. Bu adımla birlikte Kanal İstanbul güzergahında atılan ilk adımda 42 bin 500 nüfus yaşaması öngörülmekte.
İlk sözleşmeler yapıldı
Projenin maliyeti 12 milyar 53 milyon 890 bin 472 TL olduğu öğrenildi. ÇED süreci başlatılan konut projesinin 1. Etap 1.Kısım İnşaatı için 17 Mayıs 2023 tarihinde United Group’a bağlı UNTD İnşaat A.Ş. ile 3 milyar 488 milyon 800 bin TL’lik sözleşme imzalanırken, 26 Mayıs’ta ise 2. Etap 1. Kısım İnşaatı için Antaş Altyapı ve Gökyol İnşaat ortaklığı ile 2 milyar 157 milyon TL’lik sözleşme imzalandı. ÇED süreciyle ilgili her hangi bir gelişme yaşanmazken, bölgenin Kuzey Ormanları’nı içeriyor olması daha önce katledilen milyonlarca ağaca yenilerinin eklenecek olması ve bölgede su havzalarının işgal edilip yok olması gibi büyük ekolojik yıkımlar yaşanacak.
THY ve ihaleyi alan şirketler
THY Havaalanı Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı 2017 yılında kurulmuştu. KAP’a yapılan bildirimde, “Ortaklığımız Yönetim Kurulu’nca havalimanı işletmeciliği ve yatırımları alanları başta olmak üzere ve Ana Sözleşmesi’nde belirtilen konularda faaliyet göstermek üzere hisselerinin tamamı Türk Hava Yolları A.O.’ya ait 50.000 TL (Elli bin Türk Lirası) nakit sermayeli “THY Havaalanı Gayrimenkul Yatırım ve İşletme Anonim Şirketi” ünvanlı şirketin kurulmasına karar verilmiş olup, söz konusu şirket İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü’nce tescil edilerek kurulmuştur” deniliyordu. Kanal İstanbul projesi kapsamında sürdürülmeye başlanan rantsal konut yapımlarında THY’nin ortaya çıkması dikkat çekici. Bu adımla, Varlık Fonu bünyesine alınmış olan THY’nin varlıklarının rantsal yağmaya taşındığına işaret etmekte.
UNTD, Antaş, Gökyol
United Group, İtalyan Manutencoop’la ortaklık yaparak Manutencoop adlı şirket kurdu. Bu şirketle Şehir Hastaneleri’ni hedeflerine koyan ortaklık aynı zamanda Katar ve Polonya gibi ülkelerde de iş yapıyor. Türk Hava Yolları’nın (THY) güvenlik hizmetleri için açmış olduğu ihaleyi, İGA Güvenlik Hizmetleri AŞ. ve United Group UFS Güvenlik Hizmetleri AŞ.’nin almış olması dikkat çekici. Temizlik, güvenlik, bina yönetim, filo yönetim ve eğitim hizmetleri veren United Group’un AKP şemsiyesi altında büyürken, bu büyüme aralıksız devam ediyor. AKP iktidarı sürecinde ortaya çıkan Antaş Altyapı AŞ. şirketi ise deprem bölgesinde aldığı işlerle dikkat çekerken, oradaki ortağı Gökyol İnşaat’la Kanal İstanbul sürecinde yeniden ortaya çıktı. 4’ü tamamlanan, 7’si ise devam eden Şehir Hastaneleri işini yürüten Gökyol İnşaat, AKP iktidarı döneminde devasa büyüme yaşadı.
Katar’a verilen sözler mi tutuluyor?
Kanal İstanbul güzergahında daha önce körfez ülkelerinin zenginlerine arazilerin satılmış olması, seçim sonrası atılan adımla satılan arazilere işlev kazandırılmaya çalışıldığı anlaşılıyor. Diğer taraftan swap işlemlerinin ağırlıklı olarak gerçekleştirildiği Katar’ın bölgeye özel bir önem veriyor olması dikkat çekici bir durum. Seçimin hemen ertesinde kanalın asıl amacı olan rant yaratma sürecini başlatan AKP iktidarı, aynı zamanda Katar ve diğer körfez zenginlerine verdikleri sözlerin hayata mı geçiriliyor sorusunu ortaya çıkarmakta.
İstanbulluların tepkisi bekleniyor
Bilimin ve İstanbul Büyük Şehir Belediyesi’nin ve İstanbul halkının büyük çoğunluğunun karşı olduğu Kanal İstanbul, inşa edilmesi halinde büyük bir ekolojik yıkımın yaşanacağı, su havzalarının yok olacağı ve bölgenin soylulaştırılarak demografik yapısının tamamen değişeceği gibi birçok olumsuz gelişmenin yaşanacağına kesin gözüyle bakılıyor. Bilim insanları bu kanalın önemli bir doğa katliamına neden olacağını söylerlerken, iktidarın bu gerçekleri görmezden gelip rantın peşine düşmesi karşısında İstanbulluların tepkilerini güçlü bir biçimde tepki göstereceği bekleniyor.
İstanbul yıkıma uğratılıyor
Kanal İstanbul Projesi İstanbul’un giderek yok edilen su havzalarını ve ormanlarını ortadan kaldıracak. Kanalın açılacağı belirtilen bölge su ve tarım havzası olması yanında ormanlarıyla bölgeye hayat vermektedir. Kanal açılması halinde yüzbinlerce yılda oluşmuş olan deniz ekosistemi de yerle bir edilecek. Bu yok oluş iktidarın gündeminde maalesef yok, olmasıda beklenemez. Onların varlık nedeni sermaye kesimlerinin ve kendi ceplerinin doldurulmasını gözetmekten ibaret. 3. Havalimanı ve çevre yolları ile 3. Köprü inşaatlarının 13 milyon ağacın katledilmesi üzerine inşa edilmiş olması ekolojik yıkımı ortaya koyarken, başlatılan inşaatlarla katliamın boyutu çok daha fazla büyüyecek.
İstanbul’un suyu yok ediliyor
Küçükçekmece Gölü ile Sazlıdere Gölü tamamen yok edilirken, Terkos Gölü’nün ise inşa edilmek istenen yeni yerleşim için belirlenen 500 bin kişinin su ihtiyacını dahi sağlaması mümkün görülmüyor. Istranca’lardan toplanıp İstanbul’a taşınan suyunda bu bölgeye bağlanacağı açıkça anlaşılıyor. Trakya’yı İstanbul’dan koparıp bir ada ortaya çıkarılmak istenirken, bu durum bölge açısından büyük bir felaket olacağı ve İstanbul’un susuzluğa mahkum edileceği öngörülebilen bir gerçek.