Türkiye yine çok ilginç ve önemli bir süreçten geçiyor. 31 Mart 2019 yerel seçimlerinin ardından öyle gelişmeler oldu ki, iki kutuplu Türkiye siyasetinde makas öyle açıldı ki, tarafların önümüzdeki değil birkaç ay ya da birkaç hafta, birkaç gün içindeki tutumları bile ülkenin geleceğini belirleyebilecek önemde artık. “Taraflar” derken elbette kesin hatlarla belirlenmiş iki cepheden söz etmiyorum. İktidar ve muhalefetten söz ediyorum ve bu ikisinin seçimlerde aldığı tutumdan. Yoksa iktidardaki AKP-MHP bloğunda da, muhalefet içinde de çelişkiler mevcut. Fakat AKP-MHP seçim sonrasında öylesine halk iradesini umursamaz, yasa tanımaz bir tavır içine girdi ve Cumhurbaşkanı’ndan öylesine bir destek gördü ki bu tavır, bu süreç çok da öğretici oldu Türkiye kamuoyu için.
“Türkiye kamuoyu öğreniyor” derken de Kürtleri bu bağlamda dışta tutmak gerekiyor, çünkü Kürt halkı neyin ne olduğunu, Türkiye’deki sandık demokrasisinin kimi zamanlarda ve kimi yerlerde, öncelikle de Kürdistan’da ne kadar göstermelik bir şey olabildiğini çoktan öğrenmiş.
Seçim öncesinde sandık birleştirmeler, seçim günü kentlere, ilçelere asker, polis seçmen yığdırmalar, ve sonra birkaç yıldır da kayyum atamaları ile Kürtlere kaybettirilmek isteniyor ve Kürtler herkesten fazla direnerek ve demokrasiye sahip çıkarak seçim tercihini her defasında ortaya koyuyor. 31 Mart 2019 seçimlerinde de devlet ve hükümet, Kürdistan’da her türlü yöntemini kullandı yine ve yine de Kürt halkına baş eğdiremedi. Şimdi Kürtlerin seçilmişlerine OHAL’in bitmesiyle kadük olmuş KHK’ları gerekçe göstererek mazbata vermiyor, onlar yerine kendi adamlarını belediye başkanlığı koltuklarına oturtuyor, onurumuz Ahmet Türk’e mazbata vermemek için yaşını ve sağlığını bile gerekçe göstermeye kadar ileri gidiyor –ki Ahmet Türk direnci ve kararlılığıyla, emeğiyle nicelerine taş çıkartır-ve Kürtlerin siyasi tercihini tanımamaya kalkışıyor. Kürtlerin ülkenin Batısı’nda seçim sonuçlarını belirleyen güç olmuş olmasının intikamını da alıyor kendince bir yandan da bu yaptıklarıyla.
Ancak bu defa önemli bir şey daha oluyor. Aynı mazbata vermeme, seçim sonuçlarını tanımama, sandıkta kaybettiği seçimi kapalı kapılar ardında kazanma uğraşını iktidar bu seçim sonrasında Batı’da da, özellikle de İstanbul’da da sürdürüyor.
31 Mart gecesinden beri iktidar ve Cumhurbaşkanı birbirinden tutarsız iddialar ve taleplerle süreci tıkamış durumda. Her defasında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nda kendi adaylarının Ekrem İmamoğlu karşısında seçimi kaybettiği ortaya çıksa da, oyları yeniden ve yeniden saydırıyor. Bir yandan da halkı terörize ediyor. Dünya kamuoyu Türkiye’de olanları şaşkınlıkla seyrederken, umarım, Türkiye kamuoyu da bu defa durumu ibretle izliyor ve önemli dersler çıkarıyordur.
Biz Kürtler senelerdir her seçimde nasıl bir ayrımcılık, nasıl bir kanun tanımazlıkla mücadele ettiğimizi anlatırız. Fakat Türkiye’de muhalefet bizim bu dediklerimizi şimdiye kadar anlamamış görünüyor ya da ulusalcı saplantıları nedeniyle anlamazlıktan geliyordu. Seçilmiş belediye başkanlarımız ve yerel yöneticilerimiz tutuklanır, belediyelerimize kayyumlar atanırken neler hissettiğimizi, neyle karşı karşıya olduğumuzu bilmek istemedi bizim dışımızdaki muhalefet. Şimdi artık muhalefetin bu aymazlığından vazgeçeceğini düşünüyorum ve bunun belirtilerini de sokakta ve sosyal medyada görüyorum.
Evet, Türkiye’de seçim sürecinde gevşek de olsa kurulmuş olan muhalefet cephesi seçim sonrasında yavaş yavaş bütünleşiyor. Önceliğin demokratikleşme olduğu ve bunun da Kürtler olmadan olmayacağı, Kürt siyasetinin bu ülkedeki demokratikleşme sürecinin lokomotifi olduğu görülüyor.
Ama bu süreçte samimiyet çok önemli. Demokrasi ve özgürlük mücadelesinin sandıktan ibaret olmadığını onlarca yıldan beri bilen ve böyle bir siyasi pratik içinde olan Kürtler, seçim sürecinde de direnişlerini, barış ve hukuk mücadelesini onurlu biçimde sürdürdü. Leyla Güven ve yoldaşlarının PKK lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması için sürdürdükleri açlık grevinde hayati eşik çoktan aşıldı. Ben bu yazıyı yazarken Leyla Yoldaş eyleminin 158’inci günündeydi. Çok kritik bir noktada arkadaşlarımız. Gencecik evlatlar cezaevlerinde hayatlarını feda ediyor. Tecrit kalkmalıdır. Bunun için Türkiye muhalefetinin bütün unsurları çağrıda bulunmalı ve Kürt halkıyla asgari de olsa dayanışma içinde olmalıdır.
Kürtler her defasında demokrasi mücadelesinde ne denli samimi olduğunu kanıtlıyor. Biz de tam da seçim sonrasının bu muhalefet partileri ve muhalif kamuoyu açısından çok öğretici döneminde onlardan samimiyet bekliyoruz.