Salgınla birlikte gelen yasaklara rağmen mevsimlik tarım işçileri, hijyensiz koşullarda günde 12 saat sigortasız çalıştırılıyor ve yaşamlarını 20 metrekarelik bir çadıra sığdırıyor.
Tarım kenti olmasına rağmen ekin alanı olmadığı için her yıl binlerce insan Urfa’dan mevsimlik işçi olarak göç yolcuğuna çıkıyor. Gittikleri kentlerde başta ırkçı saldırılar olmak üzere birçok olumsuzluğa maruz kalan işçiler, bu yıl da koronavirüs (Kovid-19) tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. Kavurucu yaz sıcaklarında küçük çadırlarda konaklayan kalabalık ailelerin, temiz içme suyuna erişimin olmaması salgın hastalıklarla karşı karşıya gelmelerine yol açarken, salgına karşı nasıl korunacakları ise belirsiz.
Urfa’dan binlerce kilometre uzaklıkta bulunan Ankara’nın Bala ilçesine gelen mevsimlik tarım işçilerini de aynı olumsuzluklar bekliyor. Göç yolculuğuna çıkan binlerce tarım işçisinden Hasan Olgun, yaşadıkları sorunları, “Türkiye’de en çok sömürüye maruz kalan işçi kesimi tarım işçileridir” diye özetliyor. Olgun, tarım emekçilerinin yaşadığı uzun yolculukları, barınma koşulları, çalışma şartları ve hijyen sorunlarını anlattı.
Özel izin veriliyor
İçişleri Bakanlığı tarafından tarım işçileri için getirilen “özel izin” uygulamasının risk barındırdığını söyleyen Olgun, risklerin izin alma süreciyle beraber başladığını ifade etti. Olgun, “İl Tarım Müdürlükleri önünde binlerce kişi birikiyor. Günlerce Tarım Müdürlüğü’nün önünde izin sonuçlarının çıkmasını bekliyoruz. Yaşanan yığılmalar nedeniyle koronavirüs salgını için alınan tedbirlerin aksine bu hastalığın yayılma riski artmaktadır” dedi.
Salgın riski
Olgun, seyahat izni alabilen işçileri bekleyen bir diğer sorunun da araç temini olduğunu belirterek, maddi imkansızlıktan dolayı kısıtlı yolculuk uygulamasının kendileri için işlemediğini söyledi. Olgun, salgın kapsamında alınan tedbirler kapsamında getirilen yasaklamaların tarım işçileri için uygulanmadığını ifade ederek, “Tam bilemiyoruz ama belki de trafik polisleri bu konuda özel talimatlar doğrultusunda ceza kesmiyor. İş yürüsün de bu insanlar kaza yapmış, hayatları kimin umurunda! Şimdi koronavirüs dolayısıyla kapasitenin yarısı diye yolculuk talimatı var ama bırakın yarısını, kapasitenin iki katı üzerinde yolculuk yapılıyor. Eğer tarım işçileri yasal yolculuk şartlarına uysalar, kazandıklarının çoğunu yol ücretine vermek zorunda kalırlar” diye konuştu.
Sigortasız çalışma
Çalışmak zorunda oldukları için ücretlere itiraz edemediklerini ve işverenin bu durumundan faydalandığını söyleyen Olgun, “Tarım işçileri günde 12 saat ağır işlerde hem de sigortasız çalışıyorlar. Buna rağmen aylık kazançları asgari ücretin altında. Bir de koronavirüs sebebiyle daha önce bölgede düzenli bir işte çalışanların işyerleri kapatıldığı için ve işsiz kaldıkları için bu yıl onlarda tarım işçiliğine yöneldiler. Bu durum tarım işçilerinden artan işçi kitlesi yoğunluğundan dolayı günlük yevmiyeleri daha da aşağıya çekecektir” diye belirtti.
Hijyensiz koşullar
Tarım işçileri için “Bütün hayatlar 20 metrekarelik bir çadıra sığıyor” diyen Olgun, “Yatıp, kalktığımız, oturduğumuz, mutfak olarak kullandığımız yer sadece 20 metrekarelik bir çadır. Ne bir televizyon ne buzdolabı. Sosyal hayattan kopuk bir yaşam. Buna yaşamak denirse. Elektrik yok, akşamları lüküz denen tüplü lambayla çadır aydınlatılıyor. Suya erişim ise çok kısıtlı. İşverenler tarafından tankerle su getirilir, bu tankerlerden aldığın suyu kovalarda ve küçük bidonlarda çadıra taşır kullanırsın ki, tanker suyu çok çabuk bitiyor. Bazen tekrar tankerin getirilmesi uzun zaman alır, bir gün susuz beklediğimiz zamanlar olur” şeklinde anlattı
Bebekler bakımsızlıktan hastalanıyor
Mevsimlik tarım işçiliğinin kadınlar için daha zorlu bir süreç olduğuna dikkat çeken Olgun, kadınların gündüz tarlada, akşam saatlerinde de başta yemek olmak üzere diğer temel ihtiyaçları karşılamak durumunda kaldığını söyledi. Olgun, “Bir erkek olarak kadınların bu durumunu düşünmek bile insana acı veriyor. Anneler için daha zor oluyor. Bebek tarla kenarında soğuktan etkilenir, güneşten etkilenir, çamur, toprağın içinde bakımsızlıktan etkilenir. Çoğu bebek bakımsızlıktan hastalanır” dedi.
Olgun, gittikleri kentlerde bir ay kalmalarının ardından başka kentlere gitmek zorunda kaldıklarını ve yaşadıklarının kısır döngüden ibaret olduğunu ifade ederek, “Bir yerde bir iş sezonu ortalama bir ay sürüyor. Orda iş sezonu bittiğinde başka bir yere geçiyoruz. Örneğin Mayıs ayında çapalama işi, o iş bittikten sonra kimisi kiraz toplamaya, kimisi kayısı, kimisi de fındık toplamaya gider. Kısacası mevsimlik tarım işçisi bir aile, 7 aylık bir çalışma süreci boyunca uzun yolculuklara katlanarak, en az 7-8 kent değiştirirler” diye anlattı.
HABER MERKEZİ