Ali Sinemilli
Bir süredir tartışılan ve 15 Nisan’da gerçekleşeceği söylenen Güney Kürdistan’a yönelik Türk saldırısı başladı. Daha öncekilere benzer bir biçimde bu saldırıda da Türk ordusu KDP ile birlikte hareket ettiğini açıkça gösterdi, hakeza KDP de bu saldırının ortağı olduğunu gizleme gereği duymadı. Zaten saldırıdan iki gün önce KDP’li Mesrur Barzani’nin Erdoğan’ın huzurunda verdiği görüntü bir nevi malumun ilanıydı. Türk devlet aklı bu ilişkiye nasıl yaklaştığını dışarıya servis edilen fotoğraf ile bir kez daha göstermiş oldu. Yine KDP de bu tarz bir ilişkiye itiraz etmediğini, bunu kabul ettiğini bir kez daha teyit etti. Bu anlamıyla yeni bir şey yoktur.
KDP-AKP ilişkileri -ki bugün itibariyle buna KDP-Türk derin devleti ilişkisi demek yanlış olmaz- her iki taraf açısından da sıradan olmayıp stratejik bir mahiyet taşımaktadır. AKP şahsında Türk devlet aklı, KDP eliyle Kürt özgürlük hareketini tasfiye etmeyi düşünmekte, adımlarını buna göre atmaktadır. KDP de bu gerçeği bildiğinden ve Kürt halkı diye bir derdi olmadığından kaynaklı olabildiğince kendisini pazarlayarak ayakta kalma uğraşı vermektedir. Fakat tüm bu girişimlere, çabaya rağmen istenen bir türlü gerçekleşmemektedir. Kürt özgürlük hareketi geriletilememektedir. Aksine gerek toplumsal taban gerekse de coğrafik olarak her geçen gün daha fazla büyüyen bir hareket söz konusudur.
Kuşkusuz, bu durum hem saldıranları hem de onların yereldeki işbirlikçilerini korkutmaktadır. Bundandır ki, aralıksız bir biçimde özgür Kürde saldırılmaktadır. İşte, gelişen son saldırıyı da bu kapsamda değerlendirmek yanlış olmayacaktır. Türkiye’yi yürüten aklın da, Güney Kürdistan’ı yürüten aklın da topluma söyleyeceği bir şey kalmamıştır. AKP de KDP de en fazla yaptıkları yolsuzluklarla ve yarattıkları ekonomik-siyasal krizlerle gündemdeler. Ne yapsalar da, ne söyleseler de halk nezdinde bir karşılığı yoktur. Tümüyle teşhir olmuş iki güç söz konusudur. Hal böyle olunca bilinen yollara, bilinen biçimlerde başvuruluyor ve sonuç işin doğası gereği aynı oluyor.
Sahadan gelen ilk bilgiler Türk ordusunun PKK karşısında ciddi kayıplar verdiği yönünde. Özellikle Şırnak ve Hakkari hattındaki hastanelerden gelen haberler bu kayıpların gizlenemeyecek düzeyde olduğunu gösteriyor. Şüphesiz, özelde son bir yıl genel olarak da 2018 yılından bu yana yaşananlar, savaşın hem boyutu hem de gidişatı için önemli veriler sunuyor. Türk ordusunun ele geçirdiğini iddia ettiği başta Xakurke olmak üzere Heftanin, Metina, Zap ve Avaşin bölgelerinde çok değil, daha bir ay önce PKK’lilerin gerçekleştirdiği Newroz kutlamaları hakikatin başka türlü olduğunu ortaya koydu. Özel savaş medyası aksini söylemeye çalışsa da alanda PKK’nin belirgin bir kontrolü var.
Şüphesiz, bu aşamada karşılıklı konumlanan güçlerin meşruiyeti ve toplumda yarattıkları güven oldukça önemli. AKP-MHP iktidarı hem içerde hem de dışarda ciddi bir siyasal-ekonomik kriz ile yüz yüze ve bu durum halkın öfkesini, tepkisini her geçen gün büyütüyor. Sokaklardan yansıyanlar bu öfkenin bir patlama noktasına geldiğine işaret ediyor.
Erdoğan yönetimi gerek Nato bloğu karşısında gerekse de Ortadoğu’da attığı her geri adımı ileri bir adım olarak sunmaya çalışsa da artık kendisine inanan yoktur. Kendi tabanının dahi yapıp ettiklerine şüphe ile baktığı, desteklemediği kamuoyu araştırmalarına yansımaktadır. Buna rağmen ciddi bir manipülatif çabayla güçlü olunduğu imajı yaratılmak istenmektedir. Güney Kürdistan’a yönelik saldırı da esasen böyle bir algıyı beslemek için gerçekleştirilmektedir. Aksi halde AKP-MHP iktidarı da, iktidarın koltuk değneği Millet İttifakı da, halkın ezici çoğunluğu da bu saldırılardan bir şey çıkmayacağını bilmektedir. Sadece son bir yılda yaşananlar dahi gelişen bu saldırının farklı bir sonuç doğurmayacağını göstermektedir. Özcesi, iktidar tersini iddia etse de bu saldırının da kendisini kurtarmayacağı, baş aşağı gidişi engellemeyeceği açıktır.
Buna karşın Kürt cephesinde durum farklı. Gerçekleşen saldırı karşısında sadece PKK direnmiyor. En az onun kadar halk da direniyor. İşte, saldırının yaşandığı ilk saatlerden başlayarak Kürt halkının direnişi gözler önünde. Kürt halkı bulunduğu her yerde ayakta ve direniş güçleriyle birlikte olduğu mesajı veriyor. Türk devleti ile beraber hareket eden KDP tarihi bir yalnızlık yaşıyor, meydanlardan KDP’ye lanet okunuyor. Bundandır ki, diğer Kürdistani güçler de erkenden açıklamalar yaparak halkın bu tepkisine ortak oluyor ve KDP karşısında pozisyon alıyor. Açık ki, Kürt cephesi hiçbir dönemde olmadığı kadar bir ve bütün. PKK’nin direneceğine ve bu saldırıyı da diğerleri gibi boşa çıkaracağına olan inanç-güven en üst seviyede.
Sonuç olarak şunu söylemek mümkün: Meşruiyet kavgasını daha şimdiden kazanan Kürt tarafıdır. Fiili netice de farklı olmayacaktır.