Vakti zamanında yaşayan bir fukaraya dairdir masalımız. Garibim çalışır, çabalar, yine de fukaralıktan kurtulamaz imiş. Günün birinde canına tak demiş, sabrı tükenmiş, karar vermiş bu fukaralıktan kurtulmaya. “Varayım yaradana danışayım halimi, böyle iken böyle, benim yarı emeğimle çalışanlar daha iyi yaşıyorken ben sefaletin dibindeyim. Benim bahtım ne zaman açılacak?”
Bu düşüncelerle yaradana ulaşmak için yola çıkan fukara, dağda bir başına dolaşan aç bir kurda rastlamış. Selamünaleyküm, aleykümselam faslından sonra adamın niyetini öğrenen kurt ricacı olmuş: “Madem gidiyorsun, benden de bahset. Günlerdir kursağıma bir lokma girmedi, dağ bayır dolaşıyorum, yiyecek bir şey bulamadım. Madem yaratmış beni, çaremi de bulsun.” “Olur”, demiş fukara ve yoluna devam etmiş.
Nice sonra bu kez peri gibi güzel bir kız çıkmış karşısına. Acele ile ona da anlatmış hem kendi niyetini, hem de kurdun ricasını. Bunları duyan güzel kız hemen atılmış, “Aman kurban olduğum, benden de bahset. Hem varsıl hem de güzel bir kız gördüm, ama mutsuzdu, hayatta seveni sevdiği yoktu dersin.” Adam ona da söz vermiş ve yoluna devam etmiş.
Bu kez kuru bir ağaç ses vermiş, durdurmuş adamı. “Nereden gelirsin, böyle acele telaş ile nereye gidersin” diye sorguya tutmuş. “Eyleme beni, yolum uzun, derdim büyük” diyerek hem kendi halini, hem de kurt ile kızın ricalarını deyivermiş ağaca. Bunları duyunca kuru ağaç da umutlanmış, kendisine de bir çare istemiş: “Görüyorsun, derenin kıyısındayım ama köklerim suya ulaşamıyor bir türlü. Yeşeremiyorum, meyve veremiyorum, böyle giderse kuruyup gideceğim bu su kenarında. Söyle de bana bir çare bulsun”.
Adam ağaca da söz verdikten sonra, yola devam etmiş. Az gitmiş, uz gitmiş, dere, tepe, düz gitmiş ve nihayet varmış yaradanın yanına.
Huzura çıkıp bir bir anlatmış hem kendi halini, hem de aç kurdun, güzel kızın, kuru ağacın hallerini. Yaradan hepsini dinlemiş, notlar almış, sonrasında da kime ne diyeceğini teker teker tembih ettikten sonra, “Yürü git artık, bundan sonra bahtını açtım senin” deyip uğurlamış yanından.
Umutlanan fukara kuş misali aşmış geldiği sarp yolları. İlk kuru ağaca rastlamış. “Senin işin tamam. Dibine sandıkla altın gömmüşler, o yüzden köklerin suya kavuşamıyor” demiş. Kuru ağaç sevinmiş yeşereceğini düşünerek. “İyi o zaman, çıkar o altını, hem sen zengin olursun, hem köklerim suya ulaşır, ben yeşeririm” demiş. Ama adamın acelesi varmış, “Seninle vakit kaybedemem, yaradan bahtımı açtı, acele etmeliyim, sen başının çaresine bak” deyip seğirtmiş patika boyunca. Derken kızı görmüş yine aynı yerde. Ona da anlatmış yaradanın nasihatini. “Mutsuzluğun yalnızlığındanmış, eşini bulunca sıkıntın da geçecek” diye anlatmış. Bunu duyan genç kız hemen davranmış, “Sen ol benim eşim, ben hem varsılım, hem de güzel”. “Seninle vakit kaybedemem, yaradan bahtımı açtı, gidip bahtıma kavuşayım” demiş ve yoluna devam etmiş. En son kurdu görmüş. O da merakla beklemekteymiş yaradanın çaresini. “Sana da sabırlı olmanı salık verdi. Nasıl olsa oradan salağın teki geçer, onu yer canını kurtarır, dedi senin için”.
“Kurt akıllıymış, karnını doyurmuş, bizim salak fakiri de o günden sonra kimsecikler görmemiş…” diyerek bağlar masalın sonunu Ermenice edebiyatın usta kalemi Hovhannes Tumanyan. Bu masal nedense hep memleketimin hallerini anımsatır bana. Yüz yıldan uzun zamandır yaradanın vaat ettiği bahtının peşinde koşarken gözünün önündekini göremeyen, susuz ağacı kurumaya, yalnız kızı yalnızlığa mahkûm eden yurdumun halini düşünürüm bu masalı her anımsadığımda. Gazeteleri karıştırdıkça, haberleri izledikçe bu duygu pekişir içimde.
“Kriz mriz yok, bunlar Avrupalıların oyunları” lafını duydukça, çok istediğimiz halde Avrupa Kupası’na ev sahipliği yapma imkânı elden kaçtığında “İyi oldu, masraftan kurtulduk” bahanesini işittikçe hep bu masal gelir aklıma. Bugünkü günlük gazetelerde ‘Trump’ın tek taraflı politikaları’ diye bir ifade vardı. Ne yani, kaç taraflı politikası olacaktı da hangi tarafı bize yarayacaktı?
Çaresiz fukara gibiyiz. Biz çalışıyoruz da fukaralıktan kurtulamıyoruz. Varlık içinde yokluğa, yoksunluğa mahkûm olmamızın vebali, günahı yaradanın açmadığı bahtımızda değil, bize bahşedilen aklı kullanmayan, gözümüzü, kulağımızı kapalı tutan akılsızlığımızda olmalı.