Fırat Can
Son zamanlarda Türk devleti tarafından Kürtlere karşı Silahlı İnsansız Hava Aracı (SİHA) ile yapılan saldırılar oldukça arttı. Hedef gözetmeyen bir katliam aracına dönüşen SİHA’lar, DAİŞ barbarlarına karşı insanlığı savunmuş Kuzey ve Doğu Suriye de yaşayan halklara yönelik her gün saldırılar düzenleniyor. Son olarak Birleşmiş Milletler (BM) destekli bir kız eğitim merkezi, Türk savaş uçağı tarafından bombalandı. 4 öğrenci hayatını kaybederken, bazıları ağır olmak üzere 11 öğrenci de yaralandı.
23 Haziran 2020’de Kongra Star Fırat Bölgesi Koordinasyon üyesi üç kadın SİHA’ların ilk hedefi oldu. Tüm dünyanın gözleri önünde en barbar gericiliğin günümüzdeki ifadesi olan DAİŞ’in yenilgiye uğramasında ve oluşturulan korku duvarının yıkılmasında kadınların rolü tartışılmaz bir gerçektir.
Gerici zihniyet sahiplerinin ilkin kadınlara saldırdıkları biliniyor. Türk devletinin ilk SİHA saldırısında kadınları hedef almasının bir nedeni de, her türden gerici zihniyeti kendi bağrında taşımasındandır. Her gün Rojava’ya saldırı düzenliyor, çünkü Rojava demek aynı zamanda kadın demek, emek demek, direniş demek, özgürlük demek…
Şimdi hedefte Kobanê var. Kobanê’nin sadece bir şehir olmadığını, Kürtler ve tüm dünya için ne anlam ifade ettiğini uzun uzun anlatmaya gerek yok. 15 Eylül 2014’te Kobanê DAİŞ saldırılarının hedefi oldu ve tamamen kuşatıldı, “Düştü, düşüyor” dendi ama düşmedi. Kürtler DAİŞ’e karşı taviz vermedi, sonuna kadar direndi ve 27 Ocak 2015’te özgürleştirildi. Kobanê’nin özgürleştirilmesi DAİŞ’in yenilgisinin başlangıcı oldu. Sözde “Halifelik Devleti” peşinde olanlar hüsrana uğratıldı. SİHA saldırıların ilk hedefinin Kobanê olmasının ne anlama geldiği anlaşılıyor. Kobanê düşmedi, bu da Yeni Osmanlıcılık hayalleri kuranlar için dert oldu. Çünkü DAİŞ ile kurdukları sahte kahramanlık hikayeleri yarım kaldı. İşte bu son saldırılar ile bu yarım kalan hikaye tamamlanmak isteniyor.
SİHA saldırılarının yoğunlaşmasının ardından Suriye Demokratik Güçleri (SDG), “Yemin Operasyonu” başlattı. Saldırıların istihbarat bölümünde MİT’e bilgi verip SDG, YPG ve YPJ’liler ve birçok sivilin hayatını kaybetmesine neden olan ajanlara karşı Qamişlo, Til Temir, Heseke, Şeddadê, Dêrazor, Reqa, Minbiç ve Kobanê gibi birçok merkezde 36 kişi tutuklandı. Tutuklanan ajanlar suçlarını itiraf ettiler ve verdikleri bilgilerden ötürü kimlerin yaşamını kaybettiğini anlattılar.
Yemin Operasyonu doğrultusunda tutuklananların sayısı her geçen gün artıyor ve operasyonların kararlılıkla süreceği ifade ediliyor. Yakalanan ajanların itirafları yayınlandıkça tehlikenin büyüklüğü daha iyi anlaşılıyor.
MİT için çalışan bu kişilerden kimileri tehdit sonucu ajanlaştıklarını, kimileri de para karşılığı bu işi kabul ettiklerini söylüyorlar. İnsanların kanları üzerinden maddi kazanç sağlamaya çalışanların ifadeleri ne kadar çürüdüklerini açıkça gösteriyor. Birkaç kuruş para için hiç tereddüt etmeden DAİŞ barbarlarına karşı dünyayı savunmuş insanların üzerine bomba yağmasını sağlıyorlar.
“Yemin Operasyonu” kapsamında yakalanan Serêkanili bir Kürt olan Yûsif Sido, MİT ile nasıl çalışmaya başladığını şöyle anlatıyor. “2018 yılında Mihemed isimli bir akrabam beni aradı ve ABD askerlerine ait üs ve araç görüntülerini istedi. Bu görüntüleri kimi basın organlarına verip karşılığında bana para vereceğini söyledi, ben de kabul ettim. Dört gün sonra tekrardan konuştuğumuzda yanında bir kadın vardı. Mihemed bundan sonra benimle bu kadının iletişime geçeceğini söyledi. Yaklaşık bir ay boyunca Amerikalılara ait araçların resimlerini çektim. Bu kadınla bir ay çalıştım. Bir ayın sonunda arkadaşların noktalarına gittiğimde telefon ve internetimi kapatmamamı istedi. Til Temir’e gelen araçların görüntüsünü çekmeye başladım. 8-9 resim çektim. Bir ay sonra bana harita gönderdi ve nasıl kullanacağımı gösterdi. Bunun çok kolay olacağını söyledi. Ben de Til Temir’deki noktaları işaretlemeye başladım. Bir ay boyunca tanıdığım noktaları işaretlemekle geçti.”
Zaman geçtikçe İstihbaratın istekleri daha da artıyor. ABD askerlerine ait araç ve üs görüntüleri ile başlayan süreç SDG noktaların işaretlenmesine, kaç kişinin nerede kaldığına, telefon numaralarına, resimlerine ve noktalarına mayın koymaya kadar ilerliyor. Yûsif neredeyse gördüğü kuşların, kedilerin ve köpeklerin bile bilgisini para ve uyuşturucu karşılığında iştahla vermeye başlıyor. Bu yaptıklarından keyif alıyor, heyecan duyuyor. Ajanlaştırmada izlenen taktik şu: Amerikalı askeri hedefler ile ilgili bilgi isteme adı altında bir ajanlaştırma başlıyor, ilişki kuruluyor, paraya ve uyuşturucuya alıştırıldıktan sonra esas istenen şey açıklanıyor. İlişki kurulan kişi de aslında nasıl bir tezgahın içine girdiğini fark etmiyor. Gömlek düğmeleri bir kez çözülmeye başladığında tüm düğmeler rahatça çözülüyor. Kişilik yapısı buna yatkınsa Yûsif gibi karakterler ortaya çıkıyor.
PKK tarafından yakalanan MİT yöneticilerinden Erhan Pekçetin ajanlaştırma yönteminde nasıl bir yol izlendiğine dönük şunları söylemişti: “Hedeflerin zaafiyeti tespit edilerek onlara yönelinir. Uygun zamanda, uygun şartlar altında uygun bir yerde teklif yapılır. (…) Gerek canlı gerek cansız kaynaklardan zaafiyetleri üzerine yoğunlaşılır. Çocuğunun rahatsızlığı, sevgilisine küsmesi, örgüte olan küskünlüğü, paraya olan düşkünlüğü, kadına düşkünlüğü… Bunlar üzerinden bir zaafı tespit edilerek buna gidilir.”
Yûsif’in ajan olarak seçilmesindeki neden kız kardeşinin YPJ içerisinde hayatını kaybetmesi. Bilgi vermeye başladığında şüphe duyulmayacak, çünkü SDG’lilerin, halkı için hayatını kaybetmiş bir üyelerinin ailesinden böyle bir şey beklemeyecekleri düşünülmüş. Son zamanlarda ajanlaştırma, muhbirlik yaptırılan kişilerin profiline bakıldığında Yûsif gibi kişilerin özenle seçildiği görülüyor. Ya ailesinden biri hayatını kaybetmiş ya da aile veya akrabalarından biri zindana girmiş ya da dağa çıkmış. Eşi ile birlikte MİT için çalışmaya başlayan Yûsif, dokuz kişinin hayatını kaybetmesine ve onlarcasının yaralanmasına neden oluyor. Ta ki saklı yüzü ortaya çıkıncaya kadar.