Paris’te, 9 Ocak 2013 yılında katledilen Sakine Cansız’ı anlatan Gönül Kaya, ‘o, özgürlüğe âşık bir kadındı ve kadın tarihinin aydınlatılmasının adı oldu’ dedi
Fransa’nın başkenti Paris’te PKK’nin öncü ve kurucu kadrolarından Sakine Cansız (Sara), Kurdistan Ulusal Kongresi (KNK) Paris Temsilcisi Fidan Doğan (Rojbîn) ve Avrupa Kürt Gençlik Hareketi üyesi Leyla Şaylemez (Ronahî) 9 Ocak 2013’te katledildi. Üç devrimci kadından biri olan Sakine Cansız, Dêrsim’de 1958 yılında dünyaya geldi. Gençlik yıllarında arayışları başlayan Cansız, 12 Mart 1971 askeri darbesi sonrasında devrimci gençlik mücadelesine ilgi duydu. Xarpêt’te öğrenci gençliği üzerinde etkili olan PKK’nin öncü kadroları içerisinde yer alan Cansız, 1978 yılına doğru aktif olarak gençlik örgütlenmesi yürüttü.
İşkencelere maruz kaldı
27 Kasım 1978 tarihinde PKK’nin kuruluşunun gerçekleştirildiği 1’inci Kongre’de yer alan Cansız, 1979 yılında Xarpêt’te bir grup arkadaşı ile birlikte tutuklandı. 12 Eylül 1980 Askeri Darbe döneminde işkencelerin yoğunlaştığı Diyarbakır Cezaevi’nde tutulan Cansız, gördüğü işkencelere rağmen, cezaevinde direnişi ile simge haline geldi. Bütün işkence ve baskılara rağmen Cansız, Xarpêt, Meletî, Amed, Çanakkale ve Bursa cezaevlerinde işkencecilere karşı mücadele etti. Cansız, 1991 yılında cezaevinden çıktıktan sonra mücadelesini daha aktif bir şekilde sürdürdü. Filistin ve Suriye’de de kalan Cansız, PKK ve Kürt Kadın Hareketi’nin konferans ve kongrelerine katıldı. Kürt Kadın Hareketi’nin örgütlenmesinde öncü rol üstlenen Cansız, 9 Ocak 2013 tarihinde katledilmeden önce de Avrupa’da birçok alanda çalışma yürüttü.
Sakine Cansız ile 1998’de tanışan ve uzun yıllar arkadaşlık yapan Gönül Kaya, Sakine Cansız’ı anlattı.
‘Bir efsane olduğunu gösterdi’
Cansız ile ilk olarak 1998 yılında bir toplantıda tanıştığını belirten Kaya, Kürt kadın direnişinde öncü olan bir isimle tanışmanın kendisinde heyecan yarattığını belirtti. Cansız’ın Kurdistan’da bir efsane olduğunu dile getiren Kaya, “Efsaneler genelde ‘geçmişte kalmış, yaşanmış ve bitmiş’ bir gerçeği ifade eder. Ama Sakine, bu gerçeği ‘yaşayan bir efsane olarak’ değiştirdi. Kendini hep canlı, hedefli, büyük duygulu ve düşünceli, eylemli kılarak bunu göstermeyi başardı. Efsaneleşen insanların, çok büyük kavgalarla kendilerini yaratan insanlar olduğunu gösterdi. Etrafımıza çizilen sınırların ve belirlenen yaşamların dışına çıkmaya, sayısız olasılığın olduğu bir zamanı yakalamaya cesaret etmeyi, kendi kavgasıyla, arayışçılığıyla, devrimciliğiyle gösterdi bize” dedi.
‘Özgürlüğe âşıktı’
Cansız’ın mütavazı yönüne değinen Kaya, “Kürt Özgürlük Hareketi’nin ilk kadın kurucularındandı, mücadelenin tarihine direnişiyle adını yazdırmıştı. Yeri herkesten farklıydı, ama o bunu bizlere hiç hissettirmezdi, Bir sohbette onun ne kadar büyük bir direnişçi olduğunu bir arkadaş anlatırken, ben Sakine arkadaşa baktım. Yüzü hızla kızardı, bu övgü dolu sözler onu utandırmıştı. Gözlerini hafifçe yere indirdi, gülümseyerek ‘yok heval abartmayalım, asıl direniş sahibi olanlar Mazlum’lardır, Kemal’lerdir’ dedi. Direnişlere nasıl yaklaşmamız gerektiğini uzun uzun anlattı. Herkesle bir yürek ve düşünce bağı kurdu, kendi izini bıraktı. İçten, samimi gülüşü, karşısındaki insanın gözlerinin içine bakarak konuşması, sorunları tartışırken sergilediği açıklık, eleştirel olmak kadar özeleştirel olma samimiyeti ve çalışmayı çok sevmesi çok dikkatimi çekmişti. Hiçbir zaman yaşanılan zorluklardan, imkansızlıklardan şikayet ettiğini duymadım. O, özgürlüğe, özgür insanı yaratma mücadelesine aşık bir kadındı” şeklinde anlattı.
‘Duruşu bir etki yarattı’
Cansız’ın hiçbir zaman “Ben direndim, özgürleştim” yanılgısına girmediğini belirten Kaya, mücadelede süreklilik ve ısrarın onun temel karakteri olduğunu vurguladı. Sakine Cansız’ın direnişi, duruşu ve mücadeleciliğinin Kürt kadınlarının yaşamında belirleyici bir etki yarattığını ifade eden Kaya, “Bizlere ne yapmamız, nasıl yaşamamız, nasıl savaşmamız gerektiğini göstermiştir. Kürt özgürlük mücadelesinde tarih yazan Çiçek Selcanların, Azime Demirtaşların, Rahime Kahramanların, Hanım Yaverkayaların, Sultan Yavuzların, Bese Anuşların nasıl takipçileri olmamız gerektiğini Sakine arkadaştan öğrendik. Devrime, toplumsallığa, siyasete, ideolojik mücadeleye, felsefi, sanatsal bir yaşamı yaratmaya bizleri teşvik etmiş, büyük cesaret vermiştir” diye belirtti.
Verilmek istenen mesaj
Paris’te yaşanan 9 Ocak katliamının tarihi bir dönemece girildiğinde gerçekleştiğini anımsatan Kaya, katliamın amacına ilişkin şunları söyledi: “Sakine, Fidan ve Leyla’nın katledilmesinde hedeflerden biri, kadının Abdullah Öcalan’ın direniş ve barış çizgisine olan bağlılığıydı. Kürt özgürlük hareketini ayakta tutan temel güç kaynaklarının başında kadının bu çizgisel duruşu gelmektedir. Vurulmak istenen kadının bu duruşu olmuştur. Sayın Öcalan’a Sakine, Fidan ve Leyla arkadaşlar üzerinden verilen mesaj ‘Bizim istediğimiz çizgiye gelmezseniz, böyle yaparız, çözüm mü istiyorsunuz, benim çözümüm bu’ olmuştur. Diğer bir mesajı da yine Sayın Abdullah Öcalan çözmüştür: ‘Sakine arkadaşın katledilmesi, 2’nci Dersim katliamıdır’ demiştir. Devlet tarafından Dêrsim, Kürt soykırımında bitirilmesi gereken ‘son çıban’ olarak ele alındı. Koçgiri’de, Agirî’de, Zilan’da, Şêx Sêîd’in öncülüğünde gelişen isyanda halk kırımdan geçirilmiştir. Dêrsim ile de son noktayı koymak istemişlerdir. Ama Dersim ruhu Sakine arkadaş şahsında dirilmiştir. İşte katliam bu ruhtan, bu mücadele büyüklüğünden duyulan korkudan dolayı devreye konulmuştur.”
Uluslararası güçlerin ortaklığı
Kay, katliamın Kürt sorununun çözümsüz bırakılması ve Kürtlerin soykırım sınırında tutulması için yapıldığını söyledi. Bir düğüme dönen bu sorunların bir ucunun bölgesel sömürgeci devletlerde, diğer ucunun da da uluslararası güçlerin elinde olduğuna vurgu yapan kaya, “Bu güçler ellerinde tuttukları iplerin uçlarını da bırakmak istememektedirler. Ortadoğu’da Kurdistan merkezli oyunlar ne kadar sonuç alırsa, bundan kar sağlayacak olan güçler Batılı kapitalist güçlerdir. Şimdi buna Rusya da eklenmiştir. Abdullah Öcalan bu güçlerin politikalarını ‘tavşana kaç, tazıya tut’ şeklinde özetlemiştir. Bu söz, Kürtleri hep isyan pozisyonunda, Türkleri de hep katleder pozisyonda tutmayı anlatmaktadır. MİT’in Paris’in ortasında böyle bir katliamı yapması tam da bu politikayı bizlere göstermektedir. MİT’in Fransa’da, Belçika’da, Almanya’da ya da diğer ülkelerde nasıl hareket ettiğini bu ülke istihbaratlarının takip etmediğini, bilmediğini düşünmek mümkün müdür?” diye sordu.
Müjdat can / Amed-MA