Erdoğan seçimler için 14 Mayıs’ı işaret edince “Yeter söz milletin” sloganını bugüne uyarlayacağını ilan ederek “neşe ve umutla” dolan Millet İttifakı, üzerinde çokça beklenti yarattığı “Ortak Politikalar Mutabakat Metni”ni nihayet açıkladı. Ortak dedikleri metinde hiç olmazsa insan az biraz toplumun ortak talep ve beklentilerinin yer almasını umuyor, ama nerede? Ortak mutabakat metni mi? AKP ve MHP ittifakına karşı bir sağ siyaset manifestosu mu belli değil.
Öyle “Ama içerisinde demokrasi var, adalet var, kayyımların gönderilmesi var, OHAL süresinin kısaltılması var, Cumhurbaşkanı’nın yetkilerinin sınırlandırılması var” diyerek ikinci bir “Yetmez ama evet” güzellemesine kimse girmesin, çünkü toplum bunu yemez. Kimse iktidarın baskıcı politikalarının sınırlarına kendisini hapsetmiş sözüm ona muhalefet partilerinin handikaplarını ve çıkmazlarını “anlayışla” karşılamak zorunda değil. Muhalefetin açıkladığı metindeki “olumlu” önermelerin tamamı soyuttur, çünkü işin esasına dokunmaktan uzaktır. Bu metin esas olarak demokrasi, insan hakları, hak-hukuk, baskı ve zulüm, yoksulluk ve açlık gibi krizlere kaynaklık eden sorunun kendisini görmezden geldiği için soyuttur. Bana kalırsa “Ama içerisinde olumlu ve yabana atılmayacak maddeler var” denilen bu mutabakat metni AKP’nin siyasi yaşamının ilk yıllarda açıkladığı “demokratikleşme” metinlerinden bile geri durumdadır.
Bu metin, geçmiş güzellemesi yaparak “nasıl olur da 100 yıl sonra Cumhuriyet rejiminin katı bir faşizan düzenin kıyılarında dolaştığının” cevabını vermekten uzaktır. Bu metin, dünün yarattığı handikaplar üzerinden bugünkü rejimin yükseldiğini inkar etmektedir. Hasılı kelam bu metin, “Kürt’süzleştirilmek istenen Cumhuriyet’in can çekişme” sebeplerini yok saymaktadır. Mesele metinde Kürt kelimesinin, Alevi kelimesinin geçip geçmemesi de değil tek başına; mesele metnin dilinde, ruhunda ve hatta niyetindedir, tekçi ve inkarcı zihniyeti korumasındadır ve bu zihniyetin bugünkü sorunları yarattığını yok saymasındadır. Bu açıdan kusurludur, defoludur, asla “evet” denilmeyecek kadar yetersizdir, çözümsüzlük içermektedir. Hatta restorasyon iddiasından bile uzaktır. Ürkektir, sisteme eleştiri yapmaktan acizdir, dolayısıyla bu metinde Türkiye’nin bugünkü sorunlarına çözüm aramak nafiledir.
Asla umutsuzluğa gerek yok, aksine 6’lı Masa ya da Millet İttifakı gerçek niyetini kamuoyuna açıkladığı için kendilerine teşekkür etmek gerekir. Birbirinden yoksa farkı iktidar ile izdüşümü niteliğinde olan muhalefet partilerinin, o zaman “Yaşasın 3’üncü yol” deme zamanıdır. Gerçek değişimi yok sayılanlar, inkara tabi tutulanlar, adı anılmaktan imtina edilenler yaratacak. Onların varlığı, zorluklarla baş etme yöntemleri, muhteşem dayanışma örnekleri umut yaratıyor. Mesela Kürtler harikalar yaratıyor, muhteşem dayanışma örnekleri sergiliyor, yeni direniş metotları geliştiriyor. İktidar ve ortağının talimatı ile harekete geçen yargının iradesini, varlığını yok saydığı, oyunu geçersiz kıldığı ve hatta bütün coğrafyasını flu gördüğü muhalefetin ise görmezden geldiği Kürtler yeniden tarih yazıyor. AYM tarafından siyasi talimatlarla hesaplarına bloke kararı konulan HDP’nin başlattığı bağış kampanyası kelimenin gerçek anlamıyla bağış kampanyasından çıkıp meydan okumaya döndü. Muhteşem örnekler barındırıyor. Kampanya ile sadece HDP’nin hesaplarına para gönderilmiyor, banka dekontlarına binlerce siyasi mesaj yağıyor. Hem de ne mesajlar, insanın okurken gözlerinin dolmaması, duygulanmaması, hayranlık duymaması elde değil.
Mesajların birçoğuna ulaşma şansına ulaştım. HDP’nin hedefi seçime kadar 6 milyon seçmene ulaşmak ama kampanyanın ilk haftasında kendiliğinden harekete geçip bağış yapanların sayısı 10 bine ulaştı. Gelen mesajlardan öyle anlaşılıyor ki bağış yapanların yüzde 90’ı emekçi yoksul kesim, kol emeği ile geçinenler. Öğrencilerin katılımı oldukça yoğun. Bağış yapanlar arasında çocuklar var, düzenli işi olmadığı için tezgah açanlar var. Örneğin iki gün önce HDP’yi arayan daha önce para yatırdığı hesaba bu kez yatıramadığını söyleyen bir yurttaşa, parti yetkilileri “Her gün bağış mı yapıyorsun?” diye soruyor. Yurttaş “Evet, sigara satıyorum ve günlük kazancımın bir kısmını size gönderiyorum” cevabını alıyor. Hesabındaki 30 lirayı gönderdikten sonra “Ne olur kusura bakmayın bütün param bu kadardı” mahcubiyetini dile getiriyor kimi bağışçılar, bir başkası “Keşke daha fazlasını gönderebilseydim” diye yakınıyor. Sevgilisiyle cafeye gidip çay içmekten imtina eden ve bu parayı gönderen de var, çocuklarının harçlıklarını bağışlayanlar da. Keledoş yapan anneler, koyununu ve ceketini satarak katılanlar zaten bu kampanyanın nirvanası durumunda.
O yüzden HDP’nin kampanyası “bağış kampanyasını” aştı, meydan okumaya döndü, bir irade beyanı halini aldı. Bu kampanya seçime kadar büyüyerek devam edecek. Bağış yapanlar da bütün uyarılara rağmen asla bunu “bağış” olarak isimlendirmiyor, engellenmek istenen siyasetin önündeki engelleri kaldırma olarak görüyor. Değiştirirse düzeni harikalar yaratan bu ötekiler, yok sayılanlar, görmezden gelinenler değiştirecek. Bunlar asla kendilerini yok sayan iktidara da muhalefete de bırakın “Yetmez ama evet” diyerek oy bağışlamayı, günahlarını bile bağışlamaz.