Kürt siyasetci Sırrı Sakık, İYİP’in Kürt karşıtı çıkışını ve muhalefetin açmazlarını değerlendirdi
Hüseyin Kalkan
CHP’li Gürsel Tekin’in bir televizyon programında söyledikleri Meral Akşener ve partisinin HDP’yi ve Kürtleri hedefe koymalarına bahane oldu. Aslında sorunun kendisi sorunluydu. Böyle sorular kolaylıkla ‘Kürt’ten seçmen olur mu?’ söylemlerine varır. Zaten ‘HDP’li bakan’ denildiğinde çıldıran bu politikacılar düne kadar Kürtleri inkar eden, Kürtlerin aslında Türk olduğunu iddia eden bir gelenekten geliyorlar. Bu tartışma aslında çok değişmediklerini, her an Kürtlerin seçme ve seçilme hakkını tartışmaya hazır olduklarını gösterdi. Bu tartışmayı değerlendiren deneyimli Kürt politikacı Sırrı Sakık, şunları söylüyor: “’HDP’ye bakanlık verilir mi, verilmez mi?’ tartışması öncelikle bizim gündemimiz değil, iki ittifak bloğunun birbirlerini sürükledikleri bir çıkmaz sokaktır. Hangi partiye ne verileceği veya nasıl bir görev beklediği başka bir parti tarafından belirlenmez, halk iradesi tarafından belirlenir. Bu tartışmanın kendisinden ziyade Türkiye’de mevcut iktidar ve muhalefetin Kürt sorununa bakış açısını, politik tutumlarını net bir şekilde ortaya koyması açısından önemlidir. Biz bu tartışmaya sürüklenmeyiz. Ama Türkiye siyaseti genel olarak rant, pazarlık ve çıkar üzerine kurulduğu için sanki tüm sorunlar çözülmüş de tek bu sorun kalmış gibi yapay ve sığ bir tartışma yaratılıyor. Bu tartışmayı iktidar bloğu başlatıyor ve Millet İttifakı da kuyruğuna takılıyor. Ülkenin geleceği üzerine tek bir somut projesi olmayan partiler bugün çıkıp HDP’ye bakanlık verilsin mi verilmesin mi tartışması yapıyor. Hiçbir kişi ya da partinin haddi değildir milyonlarca tabanı olan bir partiye sanki kendi mallarını vereceklermiş gibi ‘onu vermeyiz, şunu vermeyiz’ demesi. Buna ancak bize iradesini temsil hakkı veren halk karar verir. Şunu hatırlatmakta fayda var, bugün bu tartışmayla Millet İttifakı’nı suçlayan mevcut iktidar, 2015 Haziran ve Kasım seçimleri arasında HDP 2 bakanlıkla kabinede yer aldı. 20 yılı aşkın bir süredir birçok büyükşehir başta olmak üzere yüzlerce belediye yönetti. Türkiye’nin üçüncü büyük partisi oldu. Kim kime neyi veriyor? Sonunda bu irade gasp edildi, Kürt şehirleri kayyumla yönetiliyor, milletvekilleri muhalefetin desteğiyle cezaevine gönderiliyor.”
Demokrasi sorunu
Sakık, sorunun birkaç bakanlık sorunu olmadığını, ülkenin sorunlarına demokratik ve eşitlikçi bir perspektifte bakma sorunu olduğunu belirtiyor ve şunları ekliyor: “Bu tartışmalar bize önümüzdeki süreçle ilgili çok net bir tablo sunuyor. O da şudur: Kürt sorunuyla ilgili ve Türkiye’nin birçok önemli sorunuyla ilgili partilerin çoğunun birbirinden farkı olmadığıdır. Cumhuriyetin ilk yüzyılı bitiyor ve ikinci yüzyılı başlıyor. İlk yüzyıl ret, inkar, asimilasyon ve savaşlarla geçti. Halklar acı dolu bir yüzyıl yaşadı. Peki ikinci yüzyılda ne sunuyorsunuz? Bizim çabamız birkaç bakanlık için değil demokratik bir cumhuriyeti nasıl inşaa edeceğimizdir. Ama tartışmanın taraflarının asıl derdi mevcut statükonun olduğu gibi el değiştirmesidir. Biz en başından beri bu masaların hiçbirinde olmadığımızı ve geçen yıl açıkladığımız tutum belgesiyle ilkelerimizin ne olduğunu net olarak ortaya koyduk. Bu ilkeler doğrultusunda her türlü diyaloga açık olduğumuzu ve ülkenin geleceği için üzerimize düşeni yapmaktan kaçınmayacağımızı belirttik. Ancak eski Türkiye’nin karanlık simalarıyla veya mevcut statükocu anlayışıyla bir gelecek hayali sunuyorsa bu gelecek değil karanlık geçmiştir.”
Alternatifimiz var
Sırrı Sakık’a göre bu tartışmaların rant ile ilgili bir yanı da var. Sakık bu konu ile ilgili şunları söylüyor: “Asıl savaş ülkeyi diledikleri gibi bölüşemeyenlerin savaşıdır. Bu savaşı meşru kılmak için milliyetçilik kisvesi altında Kürtleri ve HDP’yi birbirlerine karşı koz olarak sunuyorlar. Bugün Cumhur İttifakı’ndan 3 parti çıktı, İYİP içinden de minik yavru ırkçı bir başka parti çıktı. Bu ideolojik veya politik bir ayrışmadan kaynaklanmıyor. Bu iktidarı ve sundukları nimetleri paylaşamamaktan kaynaklanıyor. Matruşka gibi MHP’yi açsanız İYİP, İYİP’i açsanız Zafer Partisi ve kaçınılmaz olarak daha nicesi çıkacak. Hiç kimse Kürtlere ölümü gösterip sıtmaya razı edemez. Biz daha çok ırkçılar ve daha az ırkçılar arasında bir seçime gitmeyiz. Üçüncü ve alternatif bir yolumuz var.”
Bakan olarak Akşener
Sırrı Sakık, bugünü anlamak için geçmişe bakmak gerektiğini belirterek, bugün HDP karşıtlığı yapan kadrolarını 90’larda oynadığı rolü hatırlatıyor. Sakık, şunları söylüyor: “Karanlık ülke tarihinin en koyu zamanlarından biri 1990’lı yıllardı. Faili meçhullerin, suikastlerin dorukta olduğu; insan hakları ve hukukun asla hayat bulmadığı, Kürtlerin sistematik şiddetle yok edildiği bir dönemdi. Yine bugün olduğu gibi o yıllarda da dokunulmazlıklarımız kaldırıyor, yine cezaevine gönderiliyorduk. Seçilmişlerimiz ensesinde kurşunla sokak ortasında katlediliyordu. İşte bu karanlık ve şiddet sarmalı döneminde Meral Akşener İçişleri Bakanı’ydı. Görev yaptığı dönemde on binlerce faili meçhul cinayet ve kayıpla ilgili hiçbir şey yapmadığı gibi görev yaptığı sürecin arkasında olduğunu belirtmiştir. Susurluk kazasıyla birlikte karanlık güçlerin devletle el ele vererek Kürtlere yönelik nasıl bir yok etme planının işletildiği ortaya çıkmıştı. Abdullah Çatlı, Sedat Bucak, Hüseyin Kocadağ ile devlet-siyaset-çete-mafya ilişkisi ortalığa saçılmışken Mehmet Ağar’dan İçişleri Bakanlığı’nı devralan Meral Akşener döneminde açılan tüm soruşturmalar sonuçsuz kaldı. Ve o gün hesap verilmesine izin verilmeyen tüm karanlık aktörleri, elleri Kürtlerin kanına bulaşmış tüm gladyo ekibi bu ülkede savaşın bitmesine izin vermediler. Daha derin ve acı dolu yıllar yaşanmasına sebep oldular. Bugün de maalesef iktidarından muhalefetine kadar hepsi kendi iktidarlarına sahip çıkmak için bu karanlık, kendini devletin öz sahibi gören, ırkçı kesimlere teslim oluyor. Çetelerle iş tutan ırkçı partiler ülkeyi aynı kaosa sürüklüyorlar.”
Mafya ve milliyetçilik iç içe
Susurluk’ta ortaya çıkan derin devletin önemli aktörlerinden biri de o zamanki Doğru Yol Partisi (DYP) Milletvekili Sedat Bucak’tı. “HDP’li bakan olur mu” tartışmaları sürerken Meral Akşener, Bucak’ı ziyaret etti. Sakık, bu ziyaretle ilgili şunları söylüyor: “Milliyetçi gelenekten gelen partilerin hiçbiri mafya ve çetelerle olan ilişkilerini gizlemek bir yana kol kola gezerek korku iklimi yaymaya çalışıyorlar. Devlet Bahçeli çete liderleri için özel aflar çıkardı. Onların ülkenin geleceği ile ilgili tek bir derdi, hiçbir yeni söylemleri yoktur, kaos ve savaştan beslenirler. Oyları düştüğünde Kürt kartını oynayarak şiddeti tırmandırarak oy devşirmeye çalışırlar. Kim ölmüş, ülke batmış, insanlar aç kalmış onların derdi değildir. Bugün İYİ Parti’nin de demokratikleşme, hukuk ve adil bir düzen için yeni ve iyi bir söylemini duymadık. Adları İYİ ama söylem ve pratikleri pek iyi olmadı. Geçen gün Meral Akşener’in Urfa’ya olan yolculuğu ve Susurluk sanığı Sedat Bucak ile buluşması çok açık bir mesaj. Türkiye halkı bunu iyi okumalı ve iyi anlamalı. Meral Akşener, Sedat Bucak’a giden yolun Susurluk’tan, devlet-mafya ilişkilerinden, ülkenin şaibeli ve karanlık geçmişinden geçtiğini çok iyi biliyor. Bu yolculuklar çok siyasetçiyi tarih sahnesinden sildi. İYİP’nin bugünkü kadrolarını oluşturan bazı aktörler devlet bürokrasisinde önemli görevler üstlenmiştir. Bu kişiler çok büyük ahlar aldı. Özellikle 17 Ağustos 1999 depremi trajedisinde yapılan yolsuzlukları herkes biliyor.”
HDP ve seçmeni
HDP ile bir masaya oturmayacaklarını söyleyen İYİP’liler, Kürtleri ayrı tuttuklarını eklemeyi unutmuyorlar. Sırrı Sakık, HDP seçmenini sadece bir seçmen değil bir mücadele birlikteliğinde geldiğini söylüyor. Bu nedenle bu tür söylemlerin ayakları havada bazı temenniler olduğunu belirtiyor ve şunları ekliyor: “Kürtler 31 Mart seçimlerinde iktidara mesajını verdi. Kimin kazandığı değildi derdimiz. Ama bugün muhalefet iktidarın yaptığı hataların aynısını tekrar ederse onlara da mesajımız net. Biz asla ırkçı, retçi bir ideolojiye teslim olmayız. Evrensel değerler ve ilkelerimiz doğrultusunda her türlü müzakereye açığız. Tüm partileri sağduyuya davet ediyoruz. Bu ülkeyi birlikte yeniden inşaa edelim. Biz olmadan bu denklemin çözülemeyeceği açık. HDP seçmeni ayrı, HDP ayrı söyleminden vazgeçilmeli. HDP seçmenini tüm partiler istiyor ama HDP olmadan. Üzgünüm HDP seçmeni sadece bir seçmen değildir. Bir tarih ve bir mücadele birlikteliğidir. Ne kendini ne de dişi tırnağıyla oluşturduğu partisini ucuz pazarlıklara dahil etmez.”
Susurluk’ta ne olmuştu?
3 Kasım 1996’da Susurluk’ta bir kamyon devlete çarptı. Derin devletin kirli ilişkileri ortaya döküldü. Polis tarafından aranan MHP’li Abdullah Çatlı, Polis şefi Hüseyin Kocadağ ve araçta bulunan bir kadın öldü. Doğru Yol Parti (DYP) Milletvekili Sedat Bucak ise yaralı kurtuldu. O dönem İçişleri Bakanı olan Mehmet Ağar’ın Çatlı’ya sahte pasaport ve kimlik sağladığı ortaya çıktı. Ülke çapında gelişen tepkiler üzerine 5 gün sonra Mehmet Ağar istifa etmek zorunda kaldı. Onun yerine o zaman DYP İstanbul Milletvekili olan Meral Akşener, İçişleri Bakanlığı koltuğuna oturdu. Akşener, ortalığı toparladı ve daha çok kirin-pasın ortaya dökülmesine engel oldu. Akşener’in yol arkadaşı ve üyesi olduğu hükümetin Başbakan yardımcısı Tansu Çiller, Susurluk kazasında adı geçenler ile ilgili “Bir ülke, millet ve devlet uğruna kurşun atan da, kurşun yiyen de bizim için saygıyla anılır, onlar şereflidirler” diyordu. Susurluk kazası sonrası birçok soruşturma açıldı. Ancak derin devletin büyük bölümü yine karanlıkta kaldı ve bugün hala iş görüyor. Mehmet Ağar’ın yeni işlerini Sedat Peker ifşa etti. Sedat Bucak hakkında dava açıldı ama açıldığı ile kaldı. Akşener geçtiğimiz günlerde Bucak’ı ziyaret etti. Susurluk günlerinini İçişleri Bakanı o günün suçlusunu ziyaret etmiş oldu. Akşener, Susurluk’a doğru giderken, Türkiye halkları demokrasiye giden yolu açmak için çalışıyor.