Ragıp Zarakolu
Stockholm. Ahmet Akif Mücek değerli bir araştırmacı, özellikle barış süreçleri üzerine yoğunlaşan. Daha önce 12 Eylül rejimi üzerine de, çalışmaları yayınlandı. (*) Bu konuda kişisel olarak da bir deneyime sahip, zira 17 yılını geçirdi cezaevinde. Bir direniş komitesi mensubu olarak! Ve hala direnişte… Yazmak ve araştırmak da direniş değil mi?
“Türkiye’nin Tarihi ve Ekonomik Politik Yapısı/1838-2016)” 17 yıllık hapislik döneminin notlarına dayanır. (Belge Y. Şubat 2019). Suriye iç savaşının tırmandığı dönemde ise, “Ortadoğu’nun Globalleşmesi/ Yeni Amerikan Yüzyılında ABD-NATO-Türkiye İlişkileri Ekseninde Orta Doğu ve Kuzey Afrika’nın Küreselleşme Süreci”ni yayınladı. (Belge Yayınları, Eylül 2014).
Barış süreçleri üzerine, ilkin Sri Lanka Barış Süreci üzerine kitabı yayınlandı Belge’de (2017). Bu kitap çok önemli, zira RTE, Sri Lanka’daki çözümsüzlük ve imha üzerine yoğunlaşan Sri Lanka deneyimini örnek aldı kendine. Şimdi Filipinler Barış Süreci üzerine kitabı yayınlanacak yakında.
Stockholm’da Sri Lanka kitabı yayınlandığında, İsveç Kürt Kültür Merkezi’nde bir toplantı düzenlenmişti.
Bu kitap da önemli zira, Filipinler Barış Süreci’nin ilerlemesinde Türkiye’nin de katkısı oldu. Müslümanlarla rejimin sorununu çözmek için. Kürtler de Müslüman ama bir faydası olmadı Türkiye’deki barış sürecinde!
Sahi, Mücek Elazığ doğumludur ama, kökleri Siirt’in Tillo köyüne gider, hani Hanfendi’nin köyü! Mezarına dağdan ışık inen İbrahim Fakirullah efendiyi de anmadan geçmek olmaz!
Sevgili Faik Bulut ile gitmiştik Tillo köyüne. Ne olduysa fren boşalmış, araba savrulmuştu aşağı doğru. Tillo, tam Botan’a açılan vadinin üstünde yer alır. Son derece özgün mimarisine hayran olmamak mümkün değildir.
Sahi sözde sosyal demokrat, 1960 Nisan’ında Menderes’in yakasına yapışmakla öğünen Baykal efendi ayarlamıştı ünlü Siirt yeni seçimini, değil mi?
“Filipin Demokrasisi Olmayacağız!”, bizim 68 kuşağının sloganı idi. Maalesef olduk, 12 rakamı sayesinde! Hem Martlı hem de Eylüllü tarifeden!
*
Ahmet Akif Mücek, Filipinler deneyimine ilişkin kitabının sunumunu şöyle yapıyor:
“Bence, Clinton’un pompaladığı Güney Afrika ve Kuzey İrlanda çözüm süreçlerini örnek alsa, hem Kürtler hem Türkler için daha hayırlı olurdu. Filipinler’de çok yönlü ve çok taraflı yürütülen barış süreçleri çok zengin deneyim ve birikim içeriyor. Bir dizi tarihi, sosyal, ekonomik, kültürel, dilsel, etnik vb. faktörün varlığı ortaya alabildiğine karmaşık bir tablo çıkarmaktadır. Çoklu barış süreçlerinde atılan adımlar, vazgeçilen anlaşmalar, her defasında farklı muhatapların olduğu, uzun, yıpratıcı ve yıkıcı iç savaş süreci Filipinler örneğini birçok ülkede yaşanan süreçlerden ciddi manada farklılaştırmaktadır.
ABD’nin ucuz hammadde ve işgücü pazarı haline getirilen Filipinler, askeri üslerle adeta bir savaş gemisine dönüştürüldü. Güney Doğu Asya bölgesindeki gelişmelerde aktif yer alan Filipinler, ABD açısından bir demokrasi vitrini olarak öne çıkarıldı.
ABD, Filipinler oligarşisinin tehlikede olduğu kritik durumlarda “barış müdahalesi” yaptı. Bu nedenle bütün barış süreçlerinde bu ayak izlerini takip etmek mümkündür. Çatışma-dışı çözümlerin hayata geçirildikleri düzlem yine muhalif hareketleri en basit deyimle manipüle etmeyi içeren şiddet tabanlı kontrgerilla politikasıdır.
Barış sürecinin muhataplarından Yeni Halk Ordusu ekonomik ve finansal krizin ağırlaştırdığı sorunlar devam ederken etkili bir siyasi askeri güç olmuştur. Öte yandan Mindanao ve çevresinde etnisiteye dayalı ulusal bayrak talebinin yerini şeriatın yeşil sancağı aldı.
Öte yandan Filipinler’de uzun bir geçmişi olan başkanlık sistemi, [biz de, parlamenter sistemi terk etmekle öğünüyoruz sahi değil mi?] Amerikan tahakkümünün gerçekleşmesini sağlayan en önemli kurumsal düzenlemedir. Ancak oligarşi içi çatışmalar ve farklı muhalif yapıların dirençlerinden ötürü son derece kritik sorunları çözmede yetersiz kaldı. Kriz derinleştikçe ordu siyasi gelişmelere daha fazla müdahil olmaya başladı.
Barış süreçleri konusunda Filipinler onlarca yıldır sınıfsal, etnik ve dinsel tabanlı hareketlerle muhatap olmaktan kaynaklanan deneyimlere sahiptir. Filipinler devleti zengin deneyimlerin yol göstericiliği ve biriktirmiş olduğu stratejik akılla hareket etmektedir. Bu nedenle müzakerelerde, muhataplarına verdiği ucu açık tavizlere karşın, her seferinde masadan uzun vadeli kazanımlarla kalkmayı başarmıştır.
Bu isyancı hareketlerin bir şey elde etmedikleri anlamına gelmiyor. Birçok ateşkes, müzakere, barış, düşmanlıkların sona erdirilmesi, özerklik, pozitif ayrımcı müdahaleler, binlerce toplantı, görüşme ve muhataplık vb. elde edilmesi ciddi mücadeleler sayesinde, çok ağır bedeller ödenerek elde edilmiştir.”
* DP’li Clinton tarihe, İsrail/Filistin çatışmasını da çözmüş başkan olarak geçmek istedi. Ara anlaşma da sağladı. Ama ilginç, olay Kürt sorununun çözümüne geldiğinde, “teslimat” yapmıştı. Alan/ Belge’den çıkan Abu Firas’ın “Filistin Belgeleri”ne önsöz yazan Bülent Ecevit ise, “Valla verdiler ama niye verdiler biz de anlamadık” demişti safiyane.
Clinton’un “çözümü”, Arafat ve Nobel Barış ödülü almasını sağladı ama her ikisinin yaşamına mal oldu bir yerde.
İsrail militarizmi sabote etti Kudüs’te barışçıl çözümü. Biz de kim etti acaba? Hangi odaklar, hangi uluslararası silah ticareti ağı?
(*) Türkiye’de Askeri Darbeler (2009), 12 Eylül Darbesinin Ekonomi Politiği (2009) ve Asimetrik Savaş ve Provokasyon Süreci (2010) adlı kitapları ise, kendi kurduğu, mübbet hapse mahkum olması nedeniyle kapanan Gökkuşağı Yayınları tarafından yayınlandı.