HDP, bir ortak yaşam ve mücadele partisi olarak var olduğu ve Türkiye siyasetinde ağırlığını hissettirdiği günden beri hem birbirine yakın hem de birbiriyle asla uzlaşmayacak olan pek çok çevrenin saldırısına maruz kalıyor. Hemen herkes kendine göre, durduğu yere göre HDP’ye kimlik dayatmaya, gömlek biçmeye çalışıyor.
Son günlerde yine HDP üzerinden organize bir Kürtlük tartışması başlatıldı. HDP Kürt mü değil mi? Çok bilinçli bir şekilde denklem tersinden kuruluyor, soru tersinden soruluyor. HDP elbette gövdesiyle, bedeniyle, büyük oranda bilinciyle Kürt. Ama bir o kadar da Alevi, bir o kadar da emekçi, bir o kadar da kadın, bir o kadar da gençlik, bir o kadar ezilen bütün kimliklerin tümü. HDP’nin bu çoklu kimliklerinin neresi yanlış, kimi neden rahatsız ediyor?
Elbette bu parti Kürtlük inşa etme mertebesinde görmüyor kendisini. Birincisi, Kürtlük zaten kadim bir gerçeklik ve dolayısıyla inşa edilecek bir durum değil. İkincisi, Kürtlük mücadelesini önceleyen pek çok dinamik ve odak zaten var. Bu uğurda nefes nefese çalışan, emek veren bir damar zaten HDP içinde temsil ediliyor. HDP, Kürtlük inşa etmeye yeltenmiyor, bütün kimlikleri esas alıyor ama HDP’yi inşa eden, var eden Kürtlük bilincidir. Aslında Kürtlük bilincinin HDP gibi Türkiye siyasetinde söz sahibi olan bir partiyi var etmesi HDP’ye saldıranların asıl motivasyonunu oluşturuyor, rahatsız oldukları asıl nokta bu.
HDP’yi inşa eden bu Kürtlük bilinci, özgürleşme meselesini tekil bir kimlik meselesi ya da sadece Kürtlük sorunu olarak görmüyor. Bu topraklarda Kürtlük ile birlikte özgürleşmesi gereken o kadar çok kimlik var ki, HDP hepsinin ortak paydalarda güç birliği yapmasını özgürleşme sürecinin vazgeçilmezi olduğuna inanıyor. Aksine özgürleşmesi gereken kimliklerin karşı karşıya getirildiği, birbiriyle çatıştırıldığı bir tarihsel gerçekliğin orta yerindeyiz ve bu tarihsel gerçeklik, toplamda ezilen bütün kimliklere daha fazla ezilme dışında bir şey vadetmiyor.
HDP üzerinden Kürtlük tartışması yürütenler bu meselenin farkındalar ve esas olarak da bunu bildikleri için kendilerince HDP’nin ana gövdesine sesleniyorlar, HDP’nin Kürt kulağına fısıldıyorlar. George Orwell’in, “Dünyayı şekillendiren enerjinin kaynağı duygulardır. Irksal duygular, dini inanç ve savaş aşkı” belirlemesinin gereğini yerine getiriyorlar. Üstelik HDP’nin Kürtlüğünü tartışma konusu yapanların pek çoğunun Kürt kimliği mücadelesiyle ilgisi de yok. Kimi iyi niyetli olanları tenzih ederek söylemek gerekir ki, HDP’nin Kürtlüğünü tartışanların pek çoğunun yaptıkları AKP’nin yaptığından farksız. AKP önce HDP’yi Kürtlük üzerinden kriminalize ediyor, “bölücü, terörist” yaftası yapıştırıyor, örneğin HDP’nin belediyelerine el koyduğunda önce Kürtçeye, Kürtlük için yapılan çalışmalara saldırıyor. Bu akıl HDP’yi “tek dil, tek millet” diyerek karşısına konumlandırıyor, oradan HDP’ye parmak sallıyor. Ama günün sonunda dönüp “Siz Kürt vatandaşlarımızı temsil etmiyorsunuz, zaten Kürt partisi de değilsiniz” diyerek bir de güya HDP ile Kürt kitlesini karşı karşıya getirmeye çalışıyor. Ne kadar benzer yöntemler değil mi? Bugün HDP’ye Kürtlük adına akıl verenlerden bazılarının Taraf gazetesinde nasıl yazılar yazdıklarını unutmuş değiliz. O kalemlerden bazıları AKP saflarına geçti. Oradan yine Kürtlük üzerinden HDP’ye saldırıyor bir kısım başka mecralardan. Bulundukları yerler farklı olsa da dilleri ortak, “HDP Kürt değil, Kürtleri temsil etmiyor, ama silahlı örgütün de vesayetinden kurtulmuyor.” Bu ezber, ismi cismi ne olursa hiçbirinin dilinde değişmiyor.
Şimdi bunun için sevgili Osman Baydemir’in söylediklerini malzeme haline getiriyorlar. Osman Baydemir’in ifadeleri, iktidarın Kürtlere yönelik saldırının yarattığı bir duygusal kopuşa işaret ediyor. Elbette bu devlet Kürtlerin değil, bu haliyle bu devlet Türklerin de değil, bu devlet oligarşik bir avuç azınlığın elindeki aparattan başka bir anlam ifade etmiyor. Kürt hareketi yıllardır bunu söylüyor. Dolayısıyla Baydemir’in söyledikleri HDP’ye, üstelik de Kürtlük üzerinden saldırmanın gerekçesi yapılamaz.
Bütün bu saldırıların asıl amaçlarından biri de HDP’yi savunmaya iterek yarattığı çoklu kimliğine, Türkiye’deki bütün kesimlere seslenen özelliğine zarar vermektir. Bu saldırıların hedefinde ortak mücadele var. Bütün bu saldırıları göğüslemenin, üstesinden gelmenin tek bir yolu var, o da HDP’nin bu çoklu kimliğine sahip çıkmaktır, HDP ruhunu büyütmektir. HDP ruhunun büyümesi Türkiye’de ezilen pek çok kimliğin eş zamanlı olarak özgürleşmesi demektir. Kürd’ün de, Alevi’nin de, kadının da, emekçinin de, ezilen bütün halkların da haklarına kavuşması demektir.