TTB’den uzmanlar, AKP’nin 2003’te devreye koyduğu Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın, birinci basamak sağlık hizmetlerini yok ettiğini ve bu nedenle krizleri önlemekten çok derinleştirdiğini vurguladı
Çin’de Aralık ayında ortaya çıkıp kısa sürede tüm dünyaya yayılan koronavirüs (Covid-19) salgını pek çok ülkenin sağlık sistemini sorgulatır bir krize dönüştü. Özellikle önlemlerin geç alındığı, test kitlerinin yaygınlaştırılmadığı, yetkililerin her akşam sadece vaka sayılarını açıklayıp almakta geç kaldıkları önlemleri sıraladıkları Türkiye’de, uzmanların dillendirdiği ana husus 2003 yılından bu yana uygulanan Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın (SDP) herhangi bir salgın krizini ön görerek hazırlanmadığı.
Sağlıkta Dönüşüm Programı, AKP tarafından iktidara geldikten bir yıl sonra 2003 yılında “Acil Eylem Planı” olarak başlatıldı. Program kamuoyuna “Herkes için ulaşılabilir, nitelikli ve sürdürülebilir sağlık hizmetinin, etkili, kaliteli, verimli ve hakkaniyete uygun bir şekilde sunulması” olarak duyuruldu.
Sağlık ticarileştirildi
Ama bu iddianın aksine sağlık uzmanlar, başta birinci basamak sağlık hizmeti olmak üzere sağlık hizmetlerinin olumsuz etkilendiğini belirtti. Temel niteliği sağlık hizmetlerinin ticarileştirilmesi ve özelleştirilmesi olduğu belirtilen uygulama anlatımlara göre, özellikle salgının hızla yayıldığı bu günlerde ihtiyaç duyulan önlemlerin alınmasına engel oldu. Programın içerdiği 8 ana başlıktan biri “Yaygın, erişimi kolay ve güler yüzlü sağlık hizmet sistemi” idi. Bu da üç alt başlıktan oluşuyordu. Bunlar ise şunlardı: “Güçlendirilmiş temel sağlık hizmetleri ve Aile Hekimliği”, “Etkili, kademeli sevk zinciri” ile “İdari ve mali özerkliğe sahip sağlık işletmeleri.”
Birinci basamak sağlık kurumları olan sağlık ocaklarını dönüştüren SDP’nin önemli bileşenlerinden biri olan aile hekimliği, yasal düzenlemeler yapıldıktan sonra 2005 yılında pilot uygulama olarak Düzce’de başlatıldı. 2011 yılında da Türkiye’nin tamamında aile hekimliğine geçildi. Aynı yıl 663 sayılı KHK ile sağlık hizmetleri yönetimi tümden değişti. İllerde Sağlık Müdürlüğü, Halk Sağlığı Müdürlüğü, Kamu Hastane Birlikleri olmak üzere üç farklı idari yapı oluştu.
‘Öngörü olmadığı ortaya çıktı’
SDP ile beraber birinci basamakta olan sorun izlenim görevinin İlçe Sağlık Müdürlüklerine verildiğini belirten Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi Üyesi Dr. Selma Güngör, “Birinci basamak sağlık alanından da aile hekimleri sorumlu tutuldu. Bu iki sorun bugün salgın döneminde birlikte nasıl çalışacaklarına ilişkin hiçbir öngörünün olmadığını ortaya çıkarıyor” dedi.
Aile hekimliğinden önceki sistemde birinci basamakta hizmet veren doktorların bulunduğu bölgedeki insanları tanıdığını, geçirdikleri hastalıkları bildiğini ifade eden Dr. Selma Güngör, “Koronavirüs üzerinden baktığımızda sistem değişmeseydi bölge tabanlı bir çalışma olurdu ve bir Aile Sağlık Merkezi sorumlu olduğu bölgede çalışmasını planlayabilirdi. Ailenin tümünü göz önünde tutarak bir izleme, izolasyon programı izlemek mümkün değil” diye konuştu.
TTB Merkez Konseyi Genel Sekreteri Dr. Bülent Nazım Yılmaz’a göre ise, SDP ile kriz dönemlerinde nasıl müdahale edileceğini planlayan koruyucu sağlık ve birinci basamak sağlık hizmetleri yok edildi.
‘Toplumdan kopuk sistem’
SDP’nin koruyucu sağlık hizmetlerini güçlendireceği iddiası da pratikte uygulanmadı. Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) en son yayınladığı verilere göre, Türkiye’de 2017 yılı itibariyle toplam kızamık vaka sayısı 69 iken, bu rakam 2018 yılında 510’a, 2019 yılının ilk 9 ayında da önceki yılın aynı dönemine göre beş kattan fazla artarak 2 bin 666 vakaya ulaştı.
Aile hekimliği sisteminin koruyucu sağlık hizmetlerinin gerektirdiği bir planlamayı yapabilecek ve çabuk ulaşılabilir bir yapıya sahip olmadığını kaydeden Dr. Bülent Nazım Yılmaz, bu sistemi şöyle tanımladı: “Bu sistemde sadece ilaç yazdırmak isteyenler telefon yoluyla ilaç yazdırırsınız. Aşısı gelenlere aşılarını yaparsınız ve kayıtlarını bilgisayara geçirirsiniz. Toplumdan tamamen kopuk bir sistem. Ve elinden olanakları da alındığı için topluma yüzünü dönemez.”
Şehir hastaneleri
SDP ile büyük kurumsal kaynakların özel şirketlere devrini sağlayan şehir hastaneleri kurulmaya başlandı. Kamu-özel ortaklığı ile gerçekleştirilecek şehir hastanelerinin temeli Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu’nda Temmuz 2005 yılında görüşülen Sağlık Hizmetleri Temel Kanununa Bir EK Madde Eklenmesi Hakkında Kanun ile atıldı.
2006 yılında uygulama için yönetmelik yayımlanması ile kamu-özel ortaklığı modeli altında büyük kurumsal kaynakların özel şirketlere devrini sağlayan şehir hastanelerinden 2017 yılında Adana, Mersin, Isparta, Yozgat, 2018 yılında Kayseri, Manisa, Elazığ, Eskişehir ve 2019 yılında Ankara ve Bursa’da olmak üzere 10 tane açıldı.
Dr. Yılmaz’a göre, şehir hastanelerinin şuan hiçbir iyileştirici yanı yok. Yılmaz, “Tam tersine hastalığın yayılmasında, kontrol altına alınmasında ve müdahalesinde ağırlaştırıcı yanları var. Yani bu süreçte yarardan çok zararı var. Bütün işler tek hastanede yürütülmeye çalışılıyor. Üniversite hastaneleri iyi ki var. onlar da olmasa zaten daha kötü bir tablo ortaya çıkardı” diye belirtiyor.
Kaynak: MA / Zemo Ağgöz