Giderek derinleşen krizde, hekimler istifa ve göçe sürüklenirken, yurttaşların sağlık hakkı da gasp ediliyor
Derya Doğan
Türkiye’de sağlık çalışanlarının hak kayıpları, özellikle salgın döneminde giderek artarken, yurttaşların aldığı sağlık hizmetleri ise her geçen gün niteliksiz hale getiriliyor. Hastanelerde muayene süresinin 5 dakikaya indirilmesi ile nitelikli sağlık hakkına darbe vurulurken, hekimler açısından ise bu karar halihazırda fazla olan iş yükünün iyice artması ve hekimlere yönelik yeni şiddet vakalarının önünün açılması anlamına geliyor. Sağlık sistemindeki krizi derinleştiren bir diğer sorun ise, SGK’nin 15 Ekim itibariyle en çok reçete edilen 52 ilacı geri ödeme kapsamından çıkarması olurken, döviz kurundaki rekor artış ile de, yurttaşların Türkiye’ye gönderimi durabilecek bazı ilaçlara ulaşamayacağı belirtiliyor.
İstifa ve göç silsilesi
Türkiye’de sağlık çalışanları, ekonomik ve özlük haklarının, özellikle 2003 yılında uygulanmaya başlayan ve hekimlerin “sağlıkta piyasalaşma” eleştirisiyle tepki gösterdiği Sağlıkta Dönüşüm Programı ile giderek zayıfladığını belirtirken, Covid-19 salgın sürecinde de hak kayıplarının göze çarpan oranda arttığına dikkat çekiyor. Çalışma koşullarının iyileştirilmesi talepleri ise karşılık bulmuyor. Yetersiz çalışma koşullarında, artan iş yükü nedeniyle çok sayıda sağlık emekçisi salgına yakalanıp hayatını kaybederken, hekimlerin “tükeniyoruz” haykırışının duyulmaması ise, istifa ve göçleri beraberinde getiriyor. TTB’ye iletilen verilere göre son 18 ayda kamuda 8 bin hekim istifa ederken, son iki yılda ise 3 binden fazla hekim ülkeden ayrıldı. Yurtdışına gitmek için iyi hal belgesi alan hekimlerin sayısı 2012’de 59 iken, bu sayı 2018’de 802, salgının başladığı 2020’de ise 931 oldu. 2021’in ilk 9 ayında ise 967 hekim yurtdışına gitti. Sürece dair değerlendirmelerde bulunan TTB Merkez Konseyi Üyesi Dr. Halis Yerlikaya, “Ne yazık ki bu haykırışımız, sağlık alanında artan işsizlik, atama bekleyen binlerce sağlık emekçisi, asgari ücretin reel olarak erimesi gibi gerçeklikler, iktidar tarafından önlem alınması gereken sorunlar olarak görülmedi, halen de görülmüyor” diyor.
Belge talebi bine ulaştı
Çalışma koşulları, ücretlendirme ve özlük hakları konusunda dile getirilen sorunların, emeklilik, istifa, hekim göçü, tükenmişlik, hastalık, intihar ve hekime yönelik şiddetle sonuçlandığına dikkat çeken Yerlikaya, yalnızca 2020 yılında, 12 bine yakın “beyaz kod” verilen sağlıkta şiddet olayı yaşandığını belirtiyor. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın, 2020 yılının ilk 6 ayında 2 bin 412 doktorun istifa ettiğini, 522 doktorun özel hastanelere geçiş yaptığını açıkladığını, ancak resmi olmayan bilgilere göre 18 ayda 8 binin üzerinde hekim istifası olduğunun TTB’ye iletildiğini aktaran Yerlikaya, şunları ekliyor: “Hekimler ve sağlık çalışanları yılmış ve tükenmiş durumdadır. Yurtdışında çalışmak için birliğimizden talep edilen iyi hal belgesi yılda 900’lere binlere ulaştı. Ayda yaklaşık 80 hekim, bu ülkede hekimlik yapmak yerine yurtdışında göçmen doktor olmayı tercih ediyor. Her yıl altı tıp fakültesi mezun sayısı kadar hekim yurtdışına gidiyor.”
Doktor bulamayacağız!
Yaşanan istifa ve göçlerin, bölge kentleri başta olmak üzere, yurttaşların sağlığa erişiminde var olan sorunların katlanmasına neden olacağına işaret eden Yerlikaya, devlet hastanelerinden randevu almada önemli ölçüde sorunların yaşandığını da hatırlatıyor. Salgın sürecinde, pandeminin hastanelerde karşılanma stratejisi ile tüm sağlık emekçilerinin pandemiye yoğunlaştığının ve çoğu yurttaşın ertelenmiş sağlık hizmetleri nedeniyle sağlık gereksinimlerinin arttığını belirten Yerlikaya, “Ağır çalışma koşulları, emeğin karşılığının yeterli derecede verilmemesi nedeniyle kamu hastanelerinde gittikçe azalan hekim sayısı, gelecek günlerde halk sağlığına olası olumsuz etkiler açısından kaygılarımızı arttırmaktadır. Gelecekte kamu hastanelerinde doktor bulamayacağımız günlerin bizi beklediğini söylemek abartı olmaz” diyerek sürece dair endişelerini paylaşıyor.
Soyut suçlamalarla ihraç
Hekimlerin istifa ve göçlerinin karşısında, birçok hekimin, “arşiv araştırması” adı altında yapılan güvenlik soruşturması nedeniyle ataması engellenirken, aralarında hekimlerin de olduğu bazı sağlık çalışanları kurumlar bünyesinde oluşturulan komisyonlar aracılığı ile kamu görevinden çıkartılıyor. Yerlikaya durumu şöyle özetliyor: “Meslektaşlarımız, haklarında hiçbir yargı süreci veya idari bir soruşturma olmadan, asgari hukuk normlarına dahi uyulmadan, soyut bir suçlama ile veya isnat edilen suçlar hakkında haberdar olmadan ihraç ediliyor.”
‘Tükenmişlik’ yaşanıyor
Salgın dönemi, hekimler için başlı başına bir mücadele sahası olurken, geçen 18 ayda hak kayıpları göze çarpar şekilde artan hekimler, işsizlik, işten atılmalar ve yoksullukla karşı karşıya bırakılıyor. Yerlikaya bu süreci şöyle tarif ediyor: “Otoriterleşen tek adam döneminde, kalıcılaşan OHAL uygulamaları nedeniyle salgın döneminde işten atmaların devam ettiğine, mezun hekimlerin işe başlatılmadığına şahit olduk, giderek yoksullaşmayı gün gün yaşadık.” Çalışma koşullarının iyileştirilme talebine yanıt alamayan hekimler ve sağlık çalışanlarının büyük çoğunluğunun, hastanelerde, filyasyonda, 112’de, aile sağlığı ve toplum sağlığı merkezlerinde performans ve ek ödeme olmaksızın, uzun saatler görev yaptığını belirten Yerlikaya, sağlık emekçilerinin “tükenmişlik” yaşadığını ve istifalara mecbur bırakıldıklarını dile getirerek, “Yaşam standartlarına uygun bir gelir için ek işlerde ya da bulunduğu birimde daha fazla çalışmak zorunda bırakılan hekimler, izin haklarından vazgeçer hale geldiler” diye ekliyor.
Güvencesizlik tırmandırıldı
AKP iktidarının 2003’ten bu yana uyguladığı ve hekimlerin tepkilerinin odağında olan Sağlıkta Dönüşüm Programı ise özlük haklarını iyileştirmenin aksine, sözleşmeli istihdam modelleri oluşturarak kadrosuz ve güvencesiz çalışma biçimleri yaratırken, sağlık alanının taşeronlaştırma ve güvencesizliğin en yaygın olduğu işkolu haline geldiğini belirten Yerlikaya konuya dair şunları söylüyor: “Uygulama, baskının, mobbingin, ayrımcılığın, eşitsizliğin ve kayırmacılığın alabildiğine yaygın hale gelmesine neden oldu. Fazla çalışma, uzun saatler kesintisiz çalışma, sık nöbet tutma, çalışırken çok yoğun iş yükü, şiddete maruz kalma, sağlık ortamlarının olağan hallerine dönüştü.”
‘5 dakika’ sağlığa aykırı
Sağlık alanındaki bir başka kriz ise, geçtiğimiz ay muayene sürelerinin 5 dakikaya indirilmesiyle yaşanırken, ideal muayene süresinin 20 dakika olduğunu, branşa göre ise bu sürenin artırılması gerektiğinin altını çizen Yerlikaya, kararın, hastaların uygun tedaviyi alamamalarına yol açacağını ve hastalara gerekli sürenin ayrılması durumunda ise kapıda yığılmaların olmasının kaçınılmaz olduğunu ifade ediyor. Uygulamanın, Sağlık Bakanlığı tarafından ‘MHRS’nin temel hedefi, hastanelerde muayene öncesi bekleme süresini ortadan kaldırıp, hastane ve poliklinik önlerindeki kalabalıkları azaltarak, herkes için daha sakin ve huzurlu bir ortam sağlanmasıdır’ şeklinde belirtilen sistemin kuruluş amaçlarına da aykırı olduğunu belirten Yerlikaya, şöyle devam ediyor: “Sağlık Bakanlığı’nın bir yandan hekime yönelik şiddete karşı önlem almaya çalıştığını belirtip, bir yandan kapıda yığılmalarla hekimleri hedef gösterecek ve şiddete yol açacak şekilde sistem kurması anlaşılabilir ve kabul edilebilir değildir.”
Yurttaşın sağlık hakkı gasp ediliyor
Sağlık sistemindeki krizi derinleştiren bir diğer sorun ise ilaçlara ulaşmada yaşanıyor. Sosyal Sigortalar Kurumu (SGK) 15 Ekim itibariyle 52 ilacı geri ödeme kapsamından çıkarırken, yurttaşların ilaca kat kat yüksek fiyatlarla ulaşması ve artan döviz kuruyla bazı ilaçlara ise ulaşma hakkının ellerinden alınması öngörülüyor.
‘Sağlıkta tasarruf olmaz!’
İlk kez toplu şekilde çok sayıda ilacın listeden çıkarılması ve söz konusu ilaçların yurttaşların en çok kullandığı, en sık reçete edilen ilaçlar olması ise soru işaretlerini beraberinde getirirken, eczacılar kararın SGK’nin giderlerinin azaltılması için alındığına dikkat çekiyor. “Sağlıkta tasarruf olmaz” diyen eczacılar, halk sağlığını zora sokacak bu tür kararların ekonomik koşullar öne sürülerek uygulamaya konulmasının kabul edilebilir olmadığını ifade ederken, geri ödemeden çıkarılan ilaçların bazılarının, Covid-19 tedavisinde kullanıldığını belirten İstanbul Eczacı Odası, internet sitesi üzerinden 20 Ekim’de yaptığı açıklamada, şu ifadelere yer veriyor: “Sağlıkta Dönüşüm” ile birlikte yapılan reformların, hastaların sağlıklı yaşam koşulları ve ilaca erişimin önüne geçecek şekilde sekteye uğratılması, eşdeğer olmayan ilaçlar için aynı etkiye sahip denerek kutu adeti kısıtlaması yapılması, hastaların tedavilerini de olumsuz yönde etkileyecektir.”
En çok kullanılan ilaçlar
Geri ödeme kapsamından çıkarılan ilaçlar arasında ağrı kesiciler, kas gevşetici krem ve spreyler, boğaz enfeksiyonlarında kullanılan antiseptik (temizleyici) özellikli spreyler, gargaralar ve bebeklerde diş çıkarma dönemlerinde kullanılan ağrı ve ateş hafifletici diş jelleri olduğunu belirten İstanbul Eczacı Odası Başkanı Şeker Pınar Özcan, konuya dair şunları söylüyor: “Bu durum, önceden bu ilaçları sigortasıyla alan yurttaşların şimdi bu ilaçların parasının tamamını ödeyerek ulaşabilmeleri demek. ‘Neden bu 52 ilaç?’ diyemiyoruz. Tek söyleyebileceğimiz bunların çok kullanıldığı, çok reçete edildiği, dolayısıyla bir maliyetinin olduğu. Başka mantıklı bir açıklaması yok.” Kararın, sağlık hakkından yapılan bir tasarruf olduğuna dikkat çeken Özcan, konuyu, “SGK’nin maliyetlerini ödediği ilaçlarla alakalı, maliyeti azaltmak için yapılmış bir eylem” şeklinde açıklıyor.
Bugün 52, yarın daha fazla
“Daha önce de ilaçlar geri ödeme kapsamından çıkarıldı ama bu şekilde toplu halde ilaçların geri ödemeden çıkarılması farklı bir şey. Normalde böyle bir işlem yapılmıyor. Bu bir başlangıç oldu aslında. 52 ilaç bugün olur, bu sayı sonra iyice çıkar. Maliyet açısından bakarsanız bir sonraki adımda yine maliyeti yüksek olan, çok reçete edilen ilaçlara yönelik olur yine.”
Fiyatları 4’e katlayacak
İlaçların geri ödeme listesinden çıkarılmasındaki en kritik nokta, fiyatlarda artışa yol açması. İlaç firmaları geri ödeme sisteminin içinde kalabilmek ve rekabet edebilmek için fiyatları baskılarken, devletin, bir ilacı sigorta kapsamından çıkarması, o ilacın serbest piyasa koşulları içinde kat kat yüksek fiyatlarla satılmasının önünü açıyor. “Daha önce de bunun örneklerini çok gördük” diyerek hatırlatmada bulunan Özcan, “Geri ödeme kapsamında olan bir ürün, listeden çıktığında fiyatları 3 ya da 4 kat artar” diye belirterek, şöyle devam ediyor: “Tabii ki bu sonuç da vatandaşa dayanıyor. Örnek vermek gerekirse, geri ödeme kapsamında 5 liraya aldığı, hatta belki katılım payı da ödediği bir ilacı şimdi 20 liraya alacak.”
‘Yok ilaçlara’ doğru ilerliyor
SGK’nin aldığı karar, mevcut ekonomik krizde, hali hazırda yoksullukla mücadele eden yurttaşların, sağlık hakkından alıkonulmasına yol açarken, artan döviz kurları ise ilaca ulaşmayı giderek zorlaştırıyor. Özcan, bu konuya dair şunları belirtiyor: “İlaçların fiyatlarının belirlendiği bir ilaç fiyat kararnamesi var. Burada da bir döviz kuru belirlenmiştir. Ama bu kur farklı şekilde hesaplanır. En son şubat ayındaki kararnamede belirlenen döviz kuru 4,60 gibi bir rakam. Yani bu rakam üzerinden ilaçlar fiyatlandırılıyor. Bu da şu demek, zaman içerisinde firmalar, bu reel olmayan kurla arasındaki farkı telafi edememeye başladıkça, bu ilaçları Türkiye’ye getirmemeye başlıyorlar. Getirmediklerinde de bu ilacı kullanan insanlar ilaçlara ulaşamıyor. En büyük sıkıntı kararnamedeki döviz kurunun normalden çok farklı olması ve ekonomide yaşanan gelişmelerle döviz iyice yukarı çıktığında, bu alan çok daha riskli ve ‘yok ilaçlara’ doğru daha hızlı bir şekilde ilerliyor.”
İlacın gönderimi duracak
İlaç fiyat kararnamesinde döviz kurunun hesaplanma yönteminin değiştirilmesi ve güncel avro kuruna eşitlenmesi gerektiğini dile getiren Özcan, sözlerini şöyle tamamlıyor: “O zaman bu aradaki firmaların ‘zararı’ olarak belirtilen durum düzenlenir. Çünkü firmalar kâr edebiliyorsa o ilacı getirir size ya da üretir. Onlar işin ticari kısmıyla ilgileniyor. Burada vatandaşın ilaca ulaşıp ulaşmaması onlar için önemli değil. Döviz kurundaki makas kapatılmazsa bunun çok daha fazlasını yaşayacağız. Daha çok ilaç ülkemize gelmemeye başlayacak. Özellikle ithal ilaçlar, ciddi hastalıklarda kullanılan, kanser ilaçları gibi, biyoteknolojik ilaçlar gibi. Bunların hepsi döviz kuruna çok bağlı.”