Kelepçeli muayyene ve suç tiplerine göre politik mahpuslara yaklaşılmasından dolayı doğru tedavinin yapılmadığını söyleyen MED TUHAD-FED yönetici avukat Yusuf Çakas, “Hasta tutsak meselesi sadece hukukçuların mesele değildir tüm toplumun meselesidir” dedi
Cezaevlerinde birçok ağır hak ihlali yaşanıyor. 280 bin civarında tutuklu ve hükümlünün kaldığı cezaevlerinde, 457’si ağır olmak üzere 1334 hasta tutuklu bulunuyor. 2017 yılı başından 2019 yılı sonuna kadar cezaevlerinde 44 hasta tutsak yaşamını yitirirken, ATK’nin tek başına hayatını idame edemez yönündeki raporlarına rağmen hasta tutuklular, “toplum güvenliğine tehdit oluşturabileceği” gerekçesiyle tahliye edilmiyor.
‘Tüm haklar koşulsuz karşılanmalı’
Cezaevlerindeki hak ihlallerini değerlendiren MED Tutuklu ve Hükümlü Aileleri Hukuki ve Dayanışma Dernekleri Federasyonu (MED TUHAD-FED) yöneticisi avukat Yusuf Çakas, hapishanelerde tutsakların ellerinden alınan tek hakkın seyahat etme özgürlüğü olduğunu, bunun dışında tüm hakların mahkumlara koşulsuz bir şekilde sağlanması gerektiğine işaret etti. Çakas, kitap okuma başta olmak üzere spor, hobi, haberleşme, ailesiyle görüşme gibi bütün hakların kısıtlanmaması gerektiğini ifade etti. Tutsakların gözaltına alınırken, karakola götürülürken, üst kontrolden geçmesine rağmen hapishane girişinde çıplak aramaya maruz kaldıklarını belirten Çakas, bu uygulamanın hukuki olmadığını söyledi.
‘Amaç mahpus okumasın, haklarını talep etmesin’
Anayasa Mahkemesi’nin dergi, gazete ve kitabın engellenmeyeceğini yönelik kararını hatırlatan Çakas, “Hapishane idaresiyle bu konuyu konuştuğumuz zaman ‘bakanlıktan görüş alma’ gibi bir eyleme yöneliyor. Burada trajik bir durum var. Anayasa Mahkemesi kararını vermiş fakat cezaevi idaresi Adalet Bakanlığından konu hakkında görüş istiyor. Burada temel amaç mahpus okumasın, haklarını talep etmesin, itaat altına alınsın, toplumdan koparılmış bir hale, şekle bürünsün amacı yatmaktadır” dedi.
‘Hapishanelerde hastalanmamak mucize gibi’
Cezaevlerinde hasta tutsakların durumuna değinen Çakas, şunları söyledi: “Hastalığın iki boyutu var. Birincisi hapishanelerin doğal sonucu olarak hastalanmak. Aslında mahpus kişi, hapishanede olmazsa söz konusu hastalığa yakalanmayacak. Tedavi olacak, düzgün koşullarda barınacak, spor yapacak, gerekli güneşi görecek, beslenecek, tüm koşullar yerinde olduğu için hiçbir şekilde o mahpus hastalanmayacak. İkinci boyut sağlık hakkı dediğimiz olaydır. Sağlık hakkı kişinin uygun koşullarda tedavi edilmesi ve kişinin hastalanmayacağı koşulları yaratmaktır. Sağlık hakkı hastalanmama hakkıdır. Kişinin hastalanmasının önüne geçilmesidir. Ya da kişinin hastalandığı anda en ideal koşullarda tedavisinin yapılmasıdır. Hapishanelere baktığımız zaman hapishanelerde hastalanmamak mucize gibi.”
Tüm toplumun meselesi
Kelepçeli muayyene ve suç tiplerine göre politik mahpuslara yaklaşılmasından dolayı doğru tedavinin yapılmadığını vurgulayan Çakas, şöyle devam etti: “Bu nedenle binlerce hasta tutsak zindanlarda bu şekilde tedavi edilmeden beklemektedirler. Diyelim ki adli tıp kurumu bir kişi hakkında tek başına hayatını idame edemez yönünde bir karar vermiş, bunun esas alalım ancak mevzuatta bu kişinin toplum güvenliğini tehlikeye sokmaması kaydıyla infazının durdurulabileceği veya ertelenebileceğine kararı verilmekte. Tek gerekçe olarak toplum güvenliğini tehdit etme gerekçesi öne sürülmekte. Sağlık hakkı politik bir mesele olmaktan çıkarılmalı, meseleye hukuki bakılmalıdır. Ahlaki bakılmadır. Bir kişi zindanda tek başına hayatını idame ettiremiyorsa bu kişinin zindanda kalması suçtur. İnsanlık suçudur, ayıptır, günahtır. Hasta tutsak meselesi sadece hukukçuların mesele değildir tüm toplumun meselesidir.”
‘Toplumdan tecrit etmeye yönelik bir politika’
Hapishanelerin politikasının ifşa edilmesi gerektiğini sözlerine ekleyen Çakas, “Hapishane politikası, ailesi Şırnak’ta olan birinin sevk adı altında Karadeniz’in en uzak köşesine sürgün edilmesidir. Hapishane politikası, bandırmadan afyona sürgündür. Her yeni girilen hapishanede hapishanenin kendi özel dayatmaları, kendi talepleri olmakta ve mahpuslar hukuki olmayan bu talepleri yerine getirmediğinde -afyona cezaevi örneğinde gördüğümüz gibi- işkenceye, darba tecride maruz kalmaktadır. Kişiyi ailesinden, toplumundan en uzak hapishanelere sevk ederek, tamamen toplumdan tecrit etmeye yönelik bir politika gerçekleştirmektedir. Kişiyi tecrit edip bu tecritle birlikte tamamen yok etme yönelik politikasının ürünüdür” diye konuştu.
Uluslararası kuruluşlarına çağrı
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) geçtiğimiz aylarda “Herkes kendi iline yakın bir cezaevinde kalmalıdır” kararını hatırlatan Çakas, şöyle dedi: “Düşünün 80 yaşında bir anne Diyarbakır’ın Bağlar ilçesinden çıkıp İzmir Şakran Cezaevi’ne gidiyor. Bunun kabul edilebilir bir yanı yok.” Çapas, tüm uluslararası kuruluşları, Türkiye’deki hapishaneleri ziyaret etmeye çağırdı.
Kaynak: MA