Elbette iktidarın eline düştükten sonra hiçbir fikirden tutarlılık da beklememek lazım ama bu tutarsızlığın teşhiri, tutarlılık iddiasında olanların temel görevlerinden biri olmalı
Engin Barin
Aslında sağcılığın her hali, yapısı gereği tutarsızdır. Çünkü sağ siyaset, kitlelerini felsefeden ziyade psikoloji ile inşa eder. Bu nedenle tutarlılık kaygısı görülmez onlarda. Çünkü tutarlılık, önermelerin mantıksal geçerliliğini ifade ettiği gibi, aynı zamanda bir ilkenin farklı kişi ve gruplar için aynı şekilde işlemesi, söylemin çelişkilerden arındırılması ve aleyhte olsa da önceden uygulanan yasa, kural ya da ölçünün olduğu gibi uygulanması anlamında kullanılır. Sadece bu tanımlamalar bile sağ doktrinlerin ne kadar tutarsız olduğunu açıklar. Ayrıca insanın söyledikleri ve yaptıkları arasındaki mesafe de tutarlığın ölçüsüdür. Mesafe uzunsa tutarsızlık artar.
Farklı iki milletin sağcısının birbirinden nefret etmesi, aslında sağcılığın mantıksal olarak geçersiz olduğunu tek başına kanıtlar. Ama bazıları çelişkilerinden rahatsızdır ve bundan kurtulmak ister. Bu kurtuluş çabası aslından bireysel olarak onurlu insan olma çabasıdır. Fakat bu ikiyüzlülüğü arkasına alan Avrupa’daki Türkiyeli sağcı Türkiye’de AKP’ye oyunu atarken yaşadığı ülkede sol partilere oy verir. Çünkü felsefi bir ahlakın yerini, pragmatik-menfaatçi bir akıl almıştır. Biz günlük hayatımızda buna ikiyüzlülük deriz.
Tutarlık sorunu her ne kadar ciddi bir sorun gibi durmasa bile, tutarlılık aynı zamanda adaletin de ölçüsü olduğu için bir hak hukuk meselesidir. Çünkü adalette çelişki yani tutarsızlık çifte standart anlamına gelir. Artık yasal zorunluğunun yerini pragmatik keyfilik almıştır. Haliyle sağ siyasetin kendiliğinden adil olma durumu söz konusu olamaz. Türkiye’deki iktidar tarihinin bir sağ siyaset tarihi olduğunu aklımıza getirirsek; bu çifte standardın ne olduğunu da herhalde en iyi biz Kürtler ve bizim gibi sömürge halkları bilir. İnfaz yakmalar, tecrit uygulaması, yapılan protesto ve gösterilerin engellenmesi, Kürtçe yapılan etkinliklerin yasaklanması, yasaklanan kimyasal silahların kullanımı, seçimle başa gelen meşru belediye yönetimlerinin gaspı; bunların hepsi mevcut yazılı yasalara göre bile hukuksuzdur ve keyfi uygulamalardır. Bu kadar keyfi uygulamalar monarşilerde bile mümkün değilken; bir toplumsal gruba karşı sistemli yapılması, devlet aklının Kürt halkına karşı yazılı olmayan farklı bir hukuk sisteminin olduğunu gösterir. Bu çifte hukuk sistemi aslında tutarsızlığın kurumsallaşması anlamına da gelir. Yine biz Kürtler ve diğer sömürge halkları buna sömürge hukuku deriz.
İktidarın bu çifte standardının toplumsal karşılığı duygu yozlaşmasıdır. Sağcı/dinci çocuk ölümlerine bile kendi menfaat çerçevesinden meseleye bakar. Asla özeleştirel değildir. Bunun en güncel örneği Rojava’ya yapılan saldırıları alkışlayıp; Filistin’e ağlayan siyasal dincilerdir. Çünkü etiğin temel prensiplerinden olan “kendine istediğinin aynısı başkasına istemek” siyasi anlayışlarında yoktur. Halbuki dinlerin çıkış noktası hep ahlakı temel almıştır. Toplumsal karşılığı hep böyle olmuştur. Ama sağcı/dinci iktidarla haşır neşir olduğu için ahlak köle ahlakına dönüşür ve yozlaşır. Nietzsche bu duruma dekadans der; biz de katılırız.
Yine Ötekinin isteği ona yasak ya da haramsa, inanılmaz bir kin belirir sağcı/dinci de. Nietzsche bu durumu hınç, kin ya da düşmanca öfke anlamına gelen ressentiment kavramıyla açıklar. Ahlakın uygulanmamasına duyulan öfke gibi görünen bu durum esasında siyasal dincinin haset ve aşağılık kompleksiyle ilgilidir. Bu anlamda siyasal dincinin ahlakı hem tutarsız ve hem de kıskançlıktan kaynaklı bir kin barındırdığı için en büyük ahlaksızlık olarak değerlendirilebilir. Özgürlük ve eşitlik gibi idealleri de toplumsallıktan çıkarıp metafizik ve toplum karşıtı olarak kurgular. Toplumların bağrından çıkan inançlar, iktidarların ellerinde toplum karşıtı aparatlara dönüşür. İktidar yozlaştırır ilkesi en çok inancın doktrin hali olan dinlerin iktidar ile ilişkisi ile açığa çıkmıştır.
Elbette iktidarın eline düştükten sonra hiçbir fikirden tutarlılık da beklememek lazım ama bu tutarsızlığın teşhiri, tutarlılık iddiasında olanların temel görevlerinden biri olmalı.