DEM Parti “Yerel Demokrasi ile Özgür Kentlere” mottosuyla yerel seçim beyannamesini açıkladı. Beyannamede, demokrasinin sağ popülist rejimlerin insafına bırakıldıkça yerel ve küresel ölçekte irtifa kaybettiğine yönelik bölümü dikkat çekiciydi. DEM Parti’nin seçim beyannamesi, dünyada savunmasız bırakılan demokrasinin ancak toplumun yeniden ve yerinden örgütlenmesiyle geri kazanılabileceğini, seçimlerin bu bağlamda önemli fırsatlar sunduğunu, seçimlerle sınırlı bir bağlama sıkışıp kalmadan seçim sonrasının da nasıl örüleceğine dair bizlere bir yol haritası sunuyor.
Demokrasiyi savunmalıyız
Beyannamede belirtildiği üzere, demokrasinin dünya genelinde irtifa kaybetmesinden genel olarak kaygılanmalıyız; bu kaybı ciddiye almalı ve bir an önce demokrasinin geri kazanılması için çeşitli önlemler almalıyız.
Sağ popülizmin yükselmesi ve demokrasinin zayıflamasının batı ve doğu ülkeleri açısından farklı nedenleri var elbette. Batı ülkeleri açısından meseleye bakarsak belki de en önemli gerekçe Batı demokrasilerinin yabancı düşmanlığına karşı yetersiz kalması ve toplumun kaygılarına cevap olmamasıydı. Demokratik yetersizlik, toplumun yerellerde içe kapanmasına ve sağ siyasetin bu kapanmanın üzerinden yükselmesine zemin oluşturdu. Batı ülkelerinde uzun bir mücadele sonucunda yerellere tanınan demokratik yetkilerin bugün ırkçılığa, yabancı düşmanlığına ve ötekileştirme politikalarına yem edilmesi; dahası batıdaki ademi merkeziyetçi yerellerin sağ popülistlerin eliyle istismar edilmesi demokrasinin paradokslarından biri olsa gerek. Batıda artık nasyonal demokrasi var.
Doğu ülkelerinde ise zaten zayıf olan yerelin yetkileri, yaşanan küresel ve bölgesel riskler karşısında tamamen askıya alındı. Savaş, afet ve göçlerin kesintisiz bir şekilde sürmesi doğu ülkelerinde sağdan beslenen neo-mutlakiyetçiliği geri çağırdı. Rusya ve Türkiye örneklerinde görüldüğü üzere demokrasilerin infazını gerçekleştiren tipik rejimler yaşam ve ölüm üzerinde toplum adına söz kullanma ve karar verme gibi hayati yetkileri tamamen kontrolüne aldı. Yetkilerin tek elde toplanarak, ancak ve ancak güçlü liderlerle çoklu krizlerin aşılabileceği tezi, topluma güvenlik paradigmalarının hegemonyası eşliğinde yutturuldu. Bu modellerle deyim yerindeyse, demokrasiye yerel, bölgesel ve küresel ölçekte kayyımlar atanmış oldu.
Küreselleşen kayyım rejimlerinin Türkiye’deki en somut yansımalarını Kürt belediyelerinde yaşadık. Her ne kadar Kürt belediyeleri bir laboratuvar gibi kullanıldıysa da aslında 2016’dan bu yana ülke genelinde yerel yönetim iradesi büyük oranda iptal edildi. Bu uygulamalarla yerellerde ciddi tahribatlar ortaya çıktı. Toplumun yerel yönetim süreçlerine ilgisi ve katılımı azaldı; merkezi siyasetlerin alıcısı çoğaldı. Şehirler beton yığınına döndü. Liyakatin olmadığı, hak hukukun tanınmadığı bir emek ve personel rejimi ile belediyeler yandaşların çöplüğüne dönüştü. Kent ekolojisini her gün talan eden kent-rant yönetimsel anlayışı tüm kentlerin yerel yönetimlerine hakim oldu.
Belediyelerin cinsiyetçiliğe boğulduğu, kadınların, gençlerin, farklı inanç ve kimliklerin yerel yönetimlerden dışlandığı bu eşikte kent konseyleri, danışma meclisleri gibi toplumun yerel yönetimlere doğrudan katılımını kolaylaştıran, daha da önemlisi toplumu siyasallaştıran, siyaseti toplumsallaştıran mekanizmalar işlevsiz hale getirildi. Özellikle Kürt belediyelerinde uygulanan politik, ekonomik ve kültürel kırımın yarattığı yıkımın etkileri uzun süre ortadan kaldırılamayacak gibi görünüyor. Buradan bakıldığında denetlenebilirliği, şeffaflığı ve katılımcılığı içeren toplumcu yerel demokrasiden uzaklaştıkça kentlerin nasıl savunmasız kaldığını, iktidar ve sermaye çevrelerince nasıl yağmalanmaya açık hale getirildiğini acı bir şekilde deneyimlendik.
Yerel demokrasi zamanı
DEM Parti seçim beyannamesi, yukarıda ifade edildiği üzere, hem dünya genelinde kaybedilen demokrasiyi yeniden kazanmak hem de yerellerin tüm yetkilerine el koyan vesayetçi siyasete karşı yerel demokrasi iddiasıyla büyük bir toplumsal ve siyasal dönüşümü hedefliyor. Buradan hareketle “Demokrasi Yerelde Başlar” ilkesini esas alarak 2024 yerel seçimlerinde daha çok belediye kazanmayı, kazanılan belediyelerde daha çok yerel demokrasiyi hayata geçirmeyi planlıyor. Toplumun meclisler, kent konseyleri, platformlar ve demokratik kitle örgütleri aracılığıyla yerel yönetim süreçlerine katılımı sağlamak en önemli hedeflerden birisi.
DEM Parti, seçim beyannamesinde yerel demokrasinin kurumsallaşması ile yerel hizmetlerin daha şeffaf ve nitelikli hale geleceğini; merkeziyetçilikten kaynaklanan sorunların çözümünün kolaylaşacağını; yerel hizmetlerin daha doğrudan, ucuz ve nitelikli hale geleceğini iddia ediyor. Yerel demokrasi uygulamasının en can alıcı aşaması ise beyannameden anlaşıldığı kadarıyla toplumun yerel yönetimlerin söz, yetki ve karar süreçlerine doğrudan katılmasıyla yerel yönetimler üzerindeki denetim görevini üstlenecek olmasıdır. Yani Katılım ilkesi…
DEM Parti Beyannamesi önümüzdeki dönemde, yerel demokrasiyi soyut bir ilke olmaktan çıkararak somutlaştırmayı da vaad ediyor. Bir taraftan büyük ölçekli projeler ve stratejik planlar için referanduma gitmeye hazırlanırken; diğer taraftan kent, köy ve mahalle gibi yerleşim birimlerinde nüfusun beşte birinin imzası ile belediye meclislerinde görüşülüp tartışılması için Yurttaş Önergelerini hayata geçirmeyi planlıyor. Bu iki somut uygulamanın hayat bulması ile DEM Parti yerel yönetim mekanizmalarında demokrasiyi doğrudan hayata geçirmeyi hedefliyor.
Tüm bunların yanı sıra DEM Parti, yerel demokrasiyi yerellerle buluşturacak birçok plan ve projenin uygulayıcısı olacağını beyan ediyor. Topluma karşı sorumluluk ilkesiyle hareket ederek kirleten faaliyetlere karşı doğa, toprak ve toplum lehine ekonomi, endüstri, teknoloji ve enerji faaliyetleri geliştirmeyi; kapitalist endüstriyalizme, tekelciliğe ve ranta karşı yerel ekonomiyi; belediyeleri cinsiyetçi ve hiyerarşik yaklaşımlardan kurtarmayı; doğaya, toprağa, köye ve tarıma yabancılaşmaya karşı yeni bir kır-kent politikasını; iyi bir kentin ve kırsalın ancak kadınların, gençlerin, engellilerin, yaşlıların ve çocukların ihtiyaçlarını karşılayan katılımcı bir yerel yönetimle mümkün olacağını beyan ediyor.
Bunların dışında halkların ve yerelin kendi kültürünü yaşatması için çalışmalar yürütüleceği; önceki dönemlerde olduğu gibi yerel evrensel ilişkiyi sağlamak için kardeş belediyeciliği, “Doğa ve yaşam bir bütündür” ilkesi ile ekolojik belediyeciliği, çok dilli belediyeciliği, yenilikçi uygulamaların deneneceği pilot belediyeciliği hayata geçirmeyi planlıyor. Ayrıca kent hakkı; konut hakkı (barınma hakkı); temiz ve ucuz suya erişim; güvenli, ekonomik, ekolojik toplu ulaşım; afetlere karşı dirençli kentler, yerinde dönüşüm modelleri, kentlerde koruyucu ve önleyici sağlık hizmetleri; yoksulluğa çözüm için üretim ve istihdama yönelik politikalar; yoksul bölgelere pozitif ayrımcılık gibi hizmet ve uygulamaları öncelikli hale getirmeyi vaat ediyor. Yerelde tarım ve hayvancılığın desteklenmesi; yerli bitki ve hayvan türlerinin korunması; mal-hizmet üretimi ve alımında şirketlerin değil halkın ortaklığını; anadilinde eğitim veren kreşler açmayı, planlayan DEM Parti özetle yerel demokrasi kentlerini halk ile birlikte inşa etme noktasında kararlı ve umutlu bir duruş sergiliyor. Ve halka çağrı yapıyor: Yapabiliriz, başarabiliriz.
Nihai olarak sağ popülist siyasete yönelik mücadele yöntemlerinin değişmesi gerektiğini uzun süreden beri çok farklı kesimler söylüyor. DEM Parti’nin seçim beyannamesi sağ popülizmin panzehirinin yerel demokrasi olduğunu ve bunun adım adım nasıl gerçekleşebileceğine yönelik bizlere bir yol haritası sunuyor. Evet, yerel demokrasi sağ popülizme en iyi cevap olabilir ve denemeye değer. Gecikmiş değiliz. Ne özgürlüğe, ne eşitliğe, ne de barışa. Yeni yaşamı yeniden, yerinden inşa edebiliriz; yapabiliriz, başarabiliriz…