Son yıllarda Avrupa ile ilişkilerde Türkiye’nin en önemli kozu, mülteci akını tehdidi oldu. Bu tehdit karşısında Almanya başta olmak üzere birçok AB ülkesi, Erdoğan’ın “eyyy… ”ile başlayan meydan okumaları karşısında “ılımlı” bir çizgiyi korumaya dikkat ettiler. Ama İstanbul seçimi fiyaskosu karşısındaki yorumlar, bu yaklaşımın artık geçerli olmadığı izlenimi veriyor
AB kurumlarının sözcüleri ve Avrupa ülkeleri yetkililerinden yükselen eleştiriler, Türkiye’de demokratik işleyişin onarılamaz hasarlar almakta olduğu kaygısını vurguluyor. AB Dışişleri sorumlusu Frederica Mogherini, seçim sonuçlarının iptal edilmesinin “demokratik seçim sürecinin temel hedefine karşı” bir hamle olduğunu belirterek bu tartışmalı karar hakkında YSK’dan derhal açıklama beklediklerini belirtti. Alman Dışişleri Bakanı Heiko Mass kararı “anlaşılmaz” bulduğunu söylerken, Fransız hükümeti, Türkiye’nin diktatörlüğe sürüklenmekte olduğu yolunda kaygılarını dillendirerek, Türkiye hükümetini “demokratik ilkelere, çoğulculuk,adalet ve şeffaflığa” saygı göstermeye davet etti.
Diplomatik kaygılardan görece özerk olan medya organlarında ise, iptal kararı ağır ifadelerle eleştirildi. Haber başlıklarına göz atmak bile bir fikir verebiliyor. Deutsche Welle: “Erdoğan’a boyun eğen yetkililer, İstanbul seçim sonuçlarını fırlatıp attı”. France 24: “İstanbul seçimlerinin yenilenme kararı: Türkiye’de hukuk düzeninin itibarsızlaştırılması”. Channel 4: “Erdoğan Türkiye’yi otoriter rejime sürüklüyor”. The Economist: “Erdoğan seçim yenilgisini hazmedemiyor”.
Türkiye’nin İstanbul fiyaskosu ile sarsılan itibarı, en son gazeteci Deniz Yücel’in savunması ile bir darbe daha aldı. Alman vatandaşı olan Yücel, Türkiye’de gazetecilik yaparken tutuklanmış ve bir yılı aşkın süre hapis yattıktan sonra 2018 Şubat ayında diplomatik girişimler sonucu tahliye edilmişti. Yücel, yargılandığı dava ile ilgili Almanya’da yaptığı savunmada, Erdoğan’ın kendisini hedef alan sözlerini takiben altı gardiyan tarafından üç gün boyunca aralıksız işkence gördüğünü belirtiyor. Bu ifade, çok daha ağır ihlalleri kanıksamış Türkiye kamuoyu için haber değeri bile taşımıyor olsa da Alman hükümeti başta olmak üzere AB kurumları ve üye hükümetlerde önemli tepkilere yol açabilir.
ABD için de durum farklı değil. Amerikan yönetimi, İstanbul seçimini iptal kararını “not ettiğini” belirtmekle yetinse de, medya organlarında sert eleştirel dilin egemenliği dikkat çekiyor. New York Times yazı kurulu, “Erdoğan kazanana kadar Türkiye oy kullanmaya devam edecek” başlıklı yorum yazısında, demokratik hayata getirilen kısıtlamalar sonucunda toplum için fikirlerini ifade etmenin tek kanalı olarak kalan seçim sandığının da artık geçerliliğini yitirme tehlikesi altında olduğuna dikkat çekiyor. Türkiye’nin siyasal ve hukuksal yapısı gibi ekonomisi de bir süredir eleştiri konusu. Ekonomi kanalı Bloomberg, “Erdoğan’ın İstanbul seçimini tekrarlama kararının bedelini Türkiye ödüyor” başlığıyla yayınladığı haberde, Erdoğan’ın başkanlık sistemine geçişle birlikte bakanlar kurulunu ve hakimleri atama yetkileri yanında ülke ekonomisini de kendi kontrolüne aldığı vurgulanıyor.Türk lirasında görülen değer kaybının hukuk ve siyaset alanlarında artan güvensizlik kadar, Erdoğan’ın maliye bakanlığına getirdiği damadı aracılığıyla ekonomik işleyişe yaptığı hatalı müdahalelerden kaynaklandığı belirtiliyor. Türkiye’nin Saray’a bağımlı yayın kuruluşları bu yorumlara yer vermemekle birlikte, AKP’li kamuoyunu Erdoğan’ın başarılarının “Batı”tarafından kıskanıldığına ikna etme çabası içinde oldukları görülüyor. Ama, Cumhuriyet yazarı Barış Terkoğlu’na göre “Erdoğan’ın Saddamlaştırılması”, Batı’nın algısından çok, seçim sonuçlarını kabul etmemek suretiyle tek meşruiyet kaynağına darbe vurması sonucu başlamış bulunuyor. Erdoğan,“bir gün iktidardan düşerse, düşürenlerin onu yargılayacağına” inandığı için iktidarı bırakamıyor.
Terkoğlu’nun görüşü, Türkiye gazetesi yazarı Süleyman Özışık tarafından adeta “tersinden” doğrulanıyor. Özışık, Abdullah Gül ve Ahmet Davutoğlu’nun yeni parti kurma çabalarını, “Erdoğan’la birlikte yargılanma korkusu”nun sonucu olarak değerlendiriyor. Benzer kaygıları, New York Times yazarı Jan-Warner Müller “Popülistler Seçim Kaybetmez” başlıklı makalesinde dile getiriyor. Müller, popülizm ile seçim hilesi ve komplo iddiaları arasındaki ilişkiyi, popülist liderin halkın“gerçek temsilcisi”olduğuna olan inancından dolayı seçim kaybını kabullenmesinin mümkün olmadığını belirtiyor. Erdoğan’ın İstanbul seçimini iptal ettirmesi örneğini vurgulayan Müller’e göre, popülist bir iktidar üç yolla düşürülebilir. Seçimlerde ezici farkla yenilgiye uğrayarak, uluslararası gözlemcilerin seçimleri yakından izlemesi sağlanarak ya da üçüncü yol olarak popülist lideri yargılamak yerine ülkeden gidişine izin vermek. 23 Haziran seçiminde ikinci yönteme başvurulması önemli görünüyor.