Sık sık hasta tutukluların ölüm haberini alıyoruz. Peki kimdi bunlar, ne yaşadılar, nasıl bir hayat sürdüler, geriye nasıl bir iz bıraktılar… Hatırlamak yaşatmaktır çünkü… Sabri Kaya’nın hikâyesi, Kürd’e reva görülenin hikâyesidir…
Kürd’ün ölüsü, dirisi hep zulüm görmüş olsa da mücadele etmek bir yaşam biçimi haline dönüşmüş. HDP’nin 5 Haziran mitinginde bombalı saldırıda 2 bacağını kaybeden yönetmen Lisa Çalan ile yaptığım bir röportajda yaşama olan aşkını ve direncini şöyle anlatmıştı: “Bana nasıl mücadele ediyorsun diyorlar, bu öğrenilen bir şey değil, coğrafyamızın gerçekliği.” Bu dosyamızda, zulüm altında göçüp gidenlerin hikâyesini yazacağız. Onlar, çoğu zaman bir haber konusu bile olmadan bir nevi idam edilen hasta tutuklular. Sık sık bir hasta tutuklunun daha yaşamını yitirdiği haberini alıyoruz. Ve bugünlerde bu haberler daha sık düşüyor önümüze. Peki kimdi bunlar, neler yaşadılar, nasıl bir hayat sürdüler, çocuklukları, gençlikleri, bir tohum eker gibi hayatı uğruna ölecek kadar çok severek geriye bıraktıkları mücadele mirası… Hatırlamak yaşatmaktır çünkü… Dosyamızda çoğu zaman bir istatistik olarak ajanslara düşen yaşamını yitiren hasta tutukluların portrelerine yer vereceğiz.
Hasta tutuklular yıllardır cezaevlerinin kanayan yarası. Cezaevlerinde hasta tutuklu sayısı her yıl artıyor. Bu hasta tutukluların çoğunluğunun Kürt olması ise hiç de tesadüf değil. Özellikle yaşamının son günlerine kadar cezaevlerinde tutulmaları da tesadüf değil. Bu da bir devlet politikası.
İnsan Hakları Derneği’nin verilerine göre cezaevlerinde bin 334 hasta tutuklu bulunuyor, ağır hasta tutuklulardan 458’inin Adli Tıp Kurumu’nun (ATK) cezaevinde kalamaz raporu bulunuyor. Hasta tutukluların yakınları ise her cumartesi yaptıkları eylem ile yakınlarının sesini duyurmaya çalışıyor ve bir an önce tedavi sürecinin sağlıklı yaşam koşullarında yapılmasını istiyor. Ancak hükümet her demokratik talebe kulak tıkadığı gibi bu talebe de kulak tıkıyor. Hasta tutukluları ölüm arifesinde bırakıyor, bazen onu da yapmıyor. İşte onlardan biri de Sabri Kaya’ydı. Sizi Sabri Kaya’nın portresi ile baş başa bırakıyoruz.
‘Babam hissedecek’
Sabri Kaya’nın hikâyesini kızı Dilan Kaya’dan dinledik ve yazdık. Dilan Kaya ile babasının gençliğini, mücadelesini ve yaşamını konuştuk. Dilan Kaya için de benim için de zor bir tecrübe olsa da ortaya çıkan mücadele hikâyesine herkesin tanıklık edecek olması zorluğunu hafifletiyor. Dilan ile konuşmaya başladığımda her seferinde boğazının düğümlendiğini yutkunmasından anlıyordum. Süreç çok yormuştu Dilan’ı ve şöyle diyordu: “Bu gücü kendimde görmüyorum ama babam çok isterdi, o yüzden bu röportajı yapmaya karar verdim. Babamla her görüşmeye gittiğimde isimler verir onlarla görüşmemi isterdi. Hasta olan mahpusların sesini duyurmamı çok istiyordu. Babamın bu isteği beni kamçıladı. Haksızlığa uğrayan, zulüm gören herkese faydası olsun istiyorum. Babam 10 yıldır cezaevindeydi. O cezaevine girdiğinde ben 15 yaşındaydım.”
Eruh’ta başlıyor
Sabri Kaya, aslen Siirt Eruhlu. 5 Mart 1966’ta Eruh’ta doğmuş. 13 kardeşten biri olan Sabri Kaya, yaklaşık 40 yıl önce devlet baskısından dolayı göç etmiş bir ailenin çocuğu. Kaya ailesi devletin köylerine yönelik yoğun baskısından dolayı Eruh Kavakgölü köyünden Adana Ceyhan’a gidiyor. Sabri Kaya, Adana Ceyhan’da büyüyor. Ceyhan’ı tercih etmelerinin nedeni ise tarım. Sabri Kaya daha çocuk yaşta tarım işçiliği yaparak ailesine katkı sunmaya başlıyor. Kaya; tarım işçiliği, ayakkabı boyacılığı, tablacılık yapmış, sebze, meyve satmış. İnşaat işinde çalışmış ve mesleği boyacılık olmuş. Dilan Kaya babası için, “Hep çalışmış” diyor.
Evlilik ve 6 çocuk
1992 yılında evlenen Sabri Kaya’nın en büyüğü 26, en küçüğü 14 yaşında olan 6 çocuğu var. En küçük çocuğu 4 yaşındaymış cezaevine girdiğinde. Dilan, en küçük kardeşinin babasıyla hiç anısı olmadığını boğazı düğümlene düğümlene söylüyor.
Evlendikten sonra da mücadeleyi bırakmıyor Kaya. Dilan, babasının mücadelesine dair şunu söylüyor: “Anlattığı ve duyduğumuz kadarıyla. Babam evlenmeden önce bu yola baş koymuş. Bu zulümlere, haksızlıklara genç yaşta askere gitmeden önceki dönemlerde başlamış. O yaşlarda başlamış uyanışı. 13 kardeş arasında bu yola baş koyan, en başından beri bu davayı sürdürmek isteyen babam olmuş.”
HADEP dönemi
Sabri Kaya, 1999’da PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye getirilmesi sürecinde mücadeleye katkı sunabilmek için HADEP Ceyhan İlçe Başkanlığı görevini üstleniyor. O süreçte çocuk olduğunu söyleyen Dilan, “Ceyhan’daki Newroz kutlamasında Newroz ateşini ben yakmıştım. Babam özellikle kız çocuğu olduğum için benim yakmamı istemişti. Benim babamla olan çok güzel anımdır. Hiçbir zaman unutamam. 2005-2006 yıllarıydı. Yöresel kıyafet giymiştim, babam istemişti” diyor.
Kültürü
Sabri Kaya, Kürt kültürünü ve anadilini çocuklarının da yaşaması için oturdukları mahalleleri ona göre seçmiş. Çocuklarının kendi anadilini yaşaması için ayrı bir mücadele vermiş. Buna ilişkin de not düşen Dilan, “Küçükkırım’da doğduk, orada yaşıyoruz. Babam da bizim kendi kültürümüzden uzak kalmamamız için bizim burada yetişmemizi istedi. Sonra Emek Mahallesi’ne geçtik, orası da Kürt halkının yoğunlukta olduğu bir bölgeydi” diye belirtiyor.
Mücadelesi
Babasının mücadeleye olan aşkını sözlere döken Dilan, şöyle anlattı: “Babam sadece kendi çocukları için değil başka yeni doğacak çocukların geleceği için, bizim çocuklarımız için de mücadele ediyordu. Ve hep bu mücadelenin boynunun borcu olduğunu söylüyordu. Köyde yakınlarının yaşadığı zulme tanıklık ettiği için bizlerin o zulümleri yaşamaması adına kimliğimiz için, Kürt halkı için, haksızlıklar ve faşizan tavırlar için mücadele vermesi gerektiğini hep söylerdi. Ve hiçbir zaman bu yoldan şaşmayacağını, bizim de onun izinden gitmemiz gerektiğini söylerdi. Bize demokrasi ortamının olduğu bir toplumun içerisinde ve kendi anadilimizi rahatça konuşabilmemizi, hakkımızı savunabilmemizi, kalemimizle, okuyarak kendimizi ispat edebilmemizi söyler ve yönlendirirdi.”
Davası
Sabri Kaya’nın 99 Şubat’ında Küçükkırım Mahallesi’ndeki bir eylemde gözcülük yaptığı iddia ediliyor. 99’da bu dosya açılıyor ancak herhangi bir delil olmadığı için dosyaya takipsizlik kararı veriliyor ve düşüyor. 11 yıl sonra bir kişinin işkence altında verdiği ifade gerekçe gösterilerek, dava tekrar açılıyor. Ve Sabri Kaya’nın da aralarında bulunduğu 5 kişi yargılanıyor. Delil olmadan sadece işkence ile zorla isim vermesi istenen bir kişinin ifadesi doğrultusunda Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesi bu 4 kişiye aynı dosyadan müebbet hapis cezası veriyor. Ancak ifade veren kişi bir yıl sonra verdiği ifadeyi işkence altında verdiğini söylüyor. Pişman olduğunu, ifadesinin yalan olduğunu belirtiyor ancak buna rağmen dava düşmüyor. 5 kişi suçlanıyor, 4 kişi ceza alıyor, bir kişi de söz konusu tarihte askerde olduğunu ispatladığı için ceza almıyor.
Cezaevi süreci
Babasının müebbet verilme kararını kendileriyle paylaştığında dünyalarının başına yıkıldığını söyleyen Dilan Kaya, “Babam 4 ay sonra tutuklanıyor ve Adana Kürkçüler Cezaevi’ne gönderiliyor. Babam cezayı almadan önce bir kalp kapakçığında çürüme olduğunu öğreniyoruz. Kalp ilaçları kullanmaya başlıyor. Doktor sen bu ilaçları ömrün boyunca kullanacaksın, artık kronik bir kalp hastasısın, diyor” sözleri ile sürecin kendileri ve babası için başladığını kaydediyor.
Kalbi kaygı yordu
Dilan, “Babam cezaevine girdiğinde abim 16 yaşındaydı. Bize bakmak için okulu bırakmak zorunda kaldı. Bu süreçte maddi manevi büyük zorluklar yaşadık. El birliği ile toparlanmaya çalışıyorduk. Bu durum da babamı etkiledi” diyor.
43 yaşında girdi
Sabri Kaya cezaevine girdiğinde 43 yaşındaydı. 3 yıl Adana Kürkçüler Cezaevi’nde kalıyor. Daha sonra Kırıkkale’ye götürülüyor ve burada rahatsızlıkları günden güne artıyor. Sürekli kontrollerinin yapılması gerekiyor. Bunun üzerine Kırıkkale’den Ankara Sincan’a getiriliyor. 2013’te Ankara Numune Hastanesi’nde açık kalp ameliyatı oluyor. Kalp kapakçığının bir kısmı onarılıyor. Yani cezaevinde olduğu 3 yıllık süreçte kalbi daha da kötüye gidiyor.
‘Cezaevinde kalamaz’
Sabri Kaya’nın ameliyatından sonra Ankara Numune Hastanesi Sağlık Kurulu Kaya’nın cezaevinde kalamayacağını, 6 ay cezasının tehirinin, infazın durdurulması gerektiğinin kararını alıyor. Kararı, Adli Tıp 3 aya düşürüyor. 2013 Ağustos’unda infazı durduruluyor. Çıktıktan sonra 3 ay tedavi süreci başlıyor. Ailesinin desteği ile toparlanan Kaya, 3 ay sonra tekrar cezaevine giriyor.
‘Arkadaşlarımı bırakamam’
Cezasının tehiri için tekrar başvuru yaptıklarını anlatan Dilan Kaya, “Ankara Numune Hastanesi Sağlık Kurulu bu kez ret kararı verdi. Babam da teslim oldu. Nasıl olsa ben hasta adamım, bırakacaklar diye düşündü. Hatta uçakla gitti. Biz söz geçiremedik ona, git uzaklaş dedik ama dinlemedi. Babam ‘Ben nasıl arkadaşlarımı bırakıp gideceğim’ dedi. Hasta haliyle bile hep yol arkadaşlarını düşünüyordu. Böyle devrimci bir adamdı. Mücadeleye inancı çok keskindi. Yaşam amacı oydu. Yani biz elimiz kolumuz bağlı sadece onu izleyebildik, başka hiçbir şey yapamadık. O kadar inanmıştı ki bu mücadeleye, bu yola, bu devrime” diye vurguluyor.
Ameliyat 8 saat sürdü
Yine bir süre Sincan’da kalan Kaya, sonra Kırıkkale’ye götürülüyor. Sonra tekrar Sincan’a, oradan Karabük F Tipi’ne gönderiliyor. Karabük’te hastalığı daha da ilerliyor. 2016’da babasının riskli bir ameliyat geçirdiğini ve 8 saat sürdüğünü belirten Dilan, “Babamın sağlığı daha da ağırlaştı. Ameliyattan sonra, şeker, tansiyon, kolesterol, alzheimer başlangıcı, kemik erimesi, astım, bronşit, gastrit, ülser, mide yaraları gibi rahatsızlıkları baş gösterdi. 70 kilolardan 50 kiloya düştü. Karabük’te tedavisi doğru düzgün yapılmadı. Kalbinin çalışma fonksiyonu yüzde 40’tan yüzde 25’e düştü” diyor.
Kumadin verilseydi…
Mayıs 2019’da Karabük’ten Osmaniye Cezaevi’ne babasının naklinin yapıldığını anlatan Dilan, “Babamın 10 yıldır kullandığı Kumadin adlı kalp ilacını Osmaniye Cezaevi vermedi. Babam 10 yıldır bu ilaçla ayakta kalıyor. 23 Mart’ta babam kalp krizi ve beyin kanaması geçiriyor. Bunların hepsini E-nabız üzerinden öğreniyorum. Bize söylemiyorlar. Bu süreçte 30 kez acile kaldırılmış. Bazı günler günde 2 kez acile kaldırılmış. 3. kez yoğun bakıma alınıyor. Yoğun bakımda bir gün kalıyor. Taburcu edildikten sonraki günün gecesi yani 24 saat dolmadan tekrar yoğun bakıma alınıyor. Babamın zaten vefatının sebebi çoklu organ yetmezliği, kalp rahatsızlığı ile başlıyor; yanlış tedaviler, yanlış tanılardan, hep bir şeylerin geç yapılmasından dolayı çoklu organ yetmezliğinden vefat etti. Babama kalp ilacını en başında vermiş olsalardı babam yüzde yüz yaşıyordu. Babamı ihmaller zinciri öldürdü” diyor.
Eli yatağa kelepçeliydi
“Son 40 günde 30 kez bir insan acile kaldırılıyorsa bu insanı neden cezaevine geri gönderdiniz” diyen Dilan, “Babamın bu süre boyunca bir eli yatağa kelepçeliydi. Yazın lütfen. Vefatından bir gün öncesine kadar bir eli yatağa kelepçeliydi. Vefatından 3 saat önce tahliyesinin verilmesi bilinçliydi. Eskiden işkence daha görünür yapılıyormuş. Şimdi ise görünmüyor, anlaşmalı şekilde görünmeden yapıyorlar. Babama yapılan tamamen işkence. Hem de modern işkence.”