24 Haziran seçimlerinin öne çıkan partilerinden birisi de Saadet. Bunda, yıllar sonra baraj sorunu yaşamadan Meclis’e milletvekili seçilebilmeleri ihtimalinin yanında Genel Başkan ve Cumhurbaşkanı adayı Temel Karamollaoğlu’nun siyaset yapma tarzı da etkili oldu kuşkusuz. AKP’nin içerisinden doğduğu Milli Görüş geleneğini devam ettirme iddiasında olan ve bu nedenle son günlerde çalışmalarına yönelik saldırı haberlerinin arttığı Saadet Partisi’nin Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul 2. Bölge Milletvekili Adayı Birol Aydın’la konuştuk.
Emre Tansu Keten
Son dönem ülkenin çeşitli yerlerinden Saadet Partisi’nin seçim çalışmalarına yönelik saldırı haberleri geliyor. Sosyal medyada da SP’ye yönelik ciddi bir kampanya yürüyor. Saadet’in böylesine hedef alınmasının nedeni nedir?
Saadet Partisi’nin doğal olarak oy alabileceği en önemli alan AK Parti’nin muayyen bir kitlesidir. Öyle görülüyor ki, partimiz parlamentoda olacak. Yüzde 1 oranının bile çok önemli olduğu bir seçime doğru gidiyoruz. SP’nin ilkeli duruşunun, toplumun farklı kesimlerinde ilgi topladığı herkes tarafından görülüyor. AK Parti’nin tamamı değil de, bir kısım fanatik unsurları, troll’leşmiş diyebileceğimiz bir kesim, yukarıda oluşturulan gerilim ve kutuplaştırma dilinin alıcısı durumunda oluyor. İşte bunlar bizim stantlarımıza, pankartlarımıza saldırıyorlar. Teşkilat mensuplarımız, bunlara karşı olabildiğince sağduyulu ve sabırlı davranıyor. Bu sabrın karşılığını da, seçimlerde göreceğimize inanıyoruz. Ümit etmiyoruz, göreceğimize inanıyoruz. CHP ile bir ittifak içerisinde yer almanız da sıklıkla eleştiri konusu ediliyor.
Herkes bilir bizim durduğumuz yeri. AK Parti’de siyaset yapanlar da bilir. Bizim bu ülkede yan yana gelemeyeceğimiz bir siyasi parti yoktur, her siyasi partiyle ülkemizin huzuru ve bekası için bir araya geliriz. Bu bir araya gelmeler, siyasi partilerin kendi programlarından vazgeçtiği anlamına gelmez. 1974 yılında CHP ile bir koalisyon kurduk. 11 ayda toplumsal uzlaşmayı tesis etme açısından çok başarılı adımlar atıldı. Kıbrıs Zaferi o dönemde elde edildi. Haşhaş ekimi düzenlemeleri, 141. ve 142. maddelere yönelik af, İmam hatiplerin orta kısımlarının açılması gibi reformlar bu dönem yapıldı. Ardından 1991 yılında, MHP’nin önceli olan Milliyetçi Çalışma Partisi ve Islahatçı Demokrasi Partisi’yle bir seçim ittifakı gerçekleştirdik ve yüzde 16 oyla parlamentoya girdik. 1996-1997 yılında, Doğru Yol Partisi’yle hükümet ortağı olduk. Bu ülkede yaşı kırkın üzerinde olan her insanın hayırla yad ettiği bir hükümet icrası ortaya konuldu. Şimdi de, CHP ve İyi Parti ile birlikte bir seçim ittifakı gerçekleştirdik. Bu ittifakın en önemli yanı sıfır baraj meselesiydi. Saadet Partisi’nin önündeki yüzde onluk seçim barajı nedeniyle, SP’ye oy vermesi muhtemel olan mütedeyyin insanlar oylarının ziyan olacağını düşünüyordu. Bu ihtimal ortadan kalkınca birileri SP’ye verilen oyların CHP’ye gideceğini söylemeye başladılar. Bunlar doğru şeyler değildir. Nasıl AKP ile MHP bir araya gelebiliyorsa, Millet İttifakı da, her üç partinin bir takım kazanımlar elde etmek üzere bir araya gelmesidir. Bunun yanında amacımız bu kutuplaşma iklimini tersine çevirmekti, bunda da başarılı olduğumuzu düşünüyorum.
Partinizin seçim sloganı #Değiştir, değiştirilmesi gerekenler açısından Saadet’in öncelikleri neler?
Türkiye’de aslında bütün kesimlerin farklı endişeleri var. Yani herkesin bir derdi var durur içerisinde tabir-i caizse. Bir kısım insanımız adalete ilişkin kaygı taşıyor. Bir sürü KHK’li var, cezaevlerine atılan insanlar var. Ekonomik alanda gelir dağılımında ciddi bir adaletsizlik var. Türkiye borçlarını ödeyemez hale gelmiş, borçlarını borçla ödemeye çalışıyor. Bunun yanında özgürlüklerle ilgili ciddi kaygılar var. Bir sürü insan sırf düşüncesini açıkladığı için tutuklanıyor. Eğitim sistemi tam anlamıyla mefluç halde. Sınav sistemi üzerinden, tablet üzerinden, güzel binalar üzerinden bir eğitim sistemi uygulandı ve bunun amansız sonuçlarını bütün ülke görüyor. Dış politika alanında da Türkiye tam bir savrulma yaşamaktadır, dost kim düşman kim, stratejik ortaklar kim belli değildir. Üç buçuk milyon Suriyeli gibi bir gerçek vardır. Hem bu insanların yaşadıkları kendi acıları, hem de bu nüfusun Türkiye toplumuna neden olduğu sıkıntılar önümüzde durmaktadır. Öte yandan terör sorunu vardır. Saadet Partisi olarak bütün bunları bir kelimeyle nasıl izah edebiliriz dedik ve Değiştir’de karar kıldık.
Geçtiğimiz hafta Temel Karamollaoğlu Diyarbakır’da bir Kürt sorunu raporu açıkladı. Anadilde eğitimi hak olarak tanıdıklarını söyledi. Bu raporu da göz önünde bulundurarak sorarsak, SP Kürt sorununu nasıl ele alıyor?
Kürt meselesinin hak ve adalet ekseninde çözülmesi gerektiğini öteden beri dile getiriyoruz. Refah Partisi döneminden bu yana, Erbakan hocamızın ağzından da defalarca Kürt meselesine ilişkin açıklamalar yapılmıştır, raporlar açıklanmıştır. Birlikte yaşama bilincimizi oldukça önemli buluyoruz, biz 81 milyonuz. Doğuştan sahip olunan haklar, hiçbir şekilde müzakere konusu yapılamaz, ancak hak sahipleri lehine düzeltmeler yapılabilir. Yaşama hakkı, mülkiyet hakkı, inanç ve fikir hürriyeti hakkı, neslin korunması hakkı dünyanın hiçbir yerinde pazarlık konusu yapılamaz. Ülkemizde on yıllardır bir sıkıntımız var. Kürt meselesi deyince, bu sadece Doğu ve Güneydoğu ile sınırlandırılabilecek bir mesele değil. Günümüzde en yoğun Kürt nüfusu sanırım İstanbul, Bursa ve İzmir gibi şehirlerdedir. Bu nedenle Kürt meselesi, Kürt’ün de, Türk’ün de, Çerkes’in de meselesidir.
24 Haziran seçimleri ile birlikte Meclis’te bir SP grubu oluşacağını öngörüyorsunuz. Grup olarak nasıl bir misyon yükleneceksiniz?
SP ilkeler üzerinden siyaset yapan bir partidir. Bizler Müslüman insanlarız, inandığımız gibi yaşamak isteriz. Ama kimseyi zorla bizim gibi yaşatmak görevimiz yoktur. Başkaları da, kendi inandıkları gibi yaşama hakkına sahiptir. Türkiye’nin olabildiğince kutuplaştığı bu ortamda, demagojinin değil ülkenin gerçek meselelerinin konuşulmasına vesile olmaya çalışacağız. Temel hakları, adaleti, hukukun üstünlüğünü, kuvvetler ayrılığını, parlamentonun güçlü kılınmasını mütemadiyen dile getireceğiz.