Bazen olur tarihte; büyük dalgaların önüne katıp sürüklediği kişilikler, hiç hayal etmedikleri yerlere gelirler. Sonrası zordur ama. O yükü taşıyamazsanız, Urrutia’nın hazin sonuna ulaşırsınız
Talihsizlik diyebilir miyiz onun yaşadığına? Evet, sanırım, biraz öyleydi. Ama kendi yarattığı bir talihsizlikti bu; uzun ve zorlu bir yürüyüşün karşısında durmanın sonucu olarak…
Manuel Urrutia diye bir adamdan söz ediyoruz. Konuyla özel ilgisi olmayanların tanımadığı biridir o. Çoğumuz, Küba’nın devrim sonrasındaki ilk başkanının Fidel Castro olduğunu düşünürüz. Ama öyle değildi aslında. Devrimci Küba’nın ilk başkanı Manuel Urrutia’ydı.
Che’nin Savaş Anıları’nda şu cümlelerle sözü edilen kişi: “Aynı gün radyodan, Granma seferine katılmış bazı companeroların mahkûm edildiği haberini duyduk, yalnızca bir yargıç, karşı oy kullanmıştı. Bu onurlu davranışı nedeniyle, daha sonra geçici cumhurbaşkanlığına aday gösterilecek olan bu yargıcın adı Urrutia idi. Gerçek şu ki, tek bir yargıcın karşı oyunun, onurlu bir jest olmaktan öte bir anlamı yoktu; gerçekten de, o günkü koşullarda bu değerli bir jestti. Ancak, bu durum, kötü bir cumhurbaşkanı atanması sonucunu verdi. Önümüzdeki politik süreci kavrayamayan, kendi gerici düşünme biçimine uygun olmayan bir devrimin derin anlamının bilincine varamayan bir adamın karakteri ve kendisine gerçekten uygun bir mevkide bulunmaya karşı çıkışı yüzünden, bir sürü anlaşmazlıkla boğuşmak zorunda kaldık…”
İlginç bir adam: Urrutia
Las Villas bölgesinde liberal bir ailenin oğlu olarak 1908’de doğan Urrutia, Havana Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde okuduktan sonra uzun süre yargıçlık yapmıştı. Ama Oriente ilinde 14 Mart 1957’de önüne çıkan bir dava, hayatının dönüm noktası oldu. Aralarında Frank Pais’in de olduğu bir grup genç, gerillayı desteklemek için gösteri yapmak ve dağdakilere katılmakla suçlanıyordu. Yargıç Urrutia, bu davada 67 kişiye beraat oyu verdi ve gençlerin Anayasal haklarını kullandıklarına hükmetti. Urrutia, daha sonra da muhalif tutumunu gösterdi ve bir süre sonra Venezuela’ya gitmek zorunda kaldı.
Yargıcın adı, bir süre sonra Sierra Maestra’da yapılan toplantılarda gündeme geldi. Bu süreçte Fidel, bir yandan savaşı sürdürürken, bir yandan da diktatörlüğe karşı muhalefet eden bütün güçlerle görüşmeler yapıyor, dünyada meşruiyet sağlayacak bir alternatif yönetim yaratmaya çalışıyordu. Bu görüşmeler sırasında ortaya çıkan ‘Sierra Maestra Bildirisi’ çok tartışmalı da olsa, bir muhalif cephe yaratmıştı. Urrutia’nın adı böylece öne çıktı ve 26 Temmuz Hareketi’nin ‘başkan adayı’ olarak açıklandı. Fidel, “Onu bu göreve uygun gören biz değiliz; yargıç Urrutia, davranışlarıyla bu göreve layık olduğunu göstermiştir” diyor, ayrıca onun herhangi bir parti üyesi olmamasını da gerekçe olarak gösteriyordu. Bu adaylığın kabulünden sonra Venezuela’dan Sierra Maestra’ya gelen Urrutia, Havana’nın ele geçirilmesine kadar dağlarda bir biçimde yaşadı. 1 Ocak 1959’da ise Başkanlığı kesinleşmiş bulunuyordu.
Olmayınca olmuyor…
Ancak, çok kısa bir süre sonra devrimle Urrutia arasındaki ‘kan uyuşmazlığı’ su yüzüne çıkmaya başladı. Devrimin belkemiğini oluşturan, bunun için ağır bedeller ödeyen 26 Temmuz Hareketi, savaş süresince halka verdiği ‘daha iyi bir hayat’ sözünü tutmak için, toprak reformu ve kamulaştırmalar dâhil bir dizi atılım yapmakla yükümlüydü. Urrutia tarafından Genelkurmay Başkanı yapılan ve bir süre sonra başbakanlığı da üstlenen Fidel, bütün bu atılımların gerçekleşmesinden de sorumluydu. Gerilim giderek artıyordu; çünkü Urrutia, güçlü ailelerin mal varlıklarına el koymaya kadar uzanan “devrimci yasaları” geciktirirken, ülkenin komünizme kaydığını söylüyordu.
Temmuz 1959’da Fidel başbakanlıktan istifa etti ve ertesi gün televizyona çıkarak Urrutia’yı devrimci yasaların uygulanmasını engellemek ve anti-komünist tutum almakla suçladı. 17 Temmuz’da ise şeker işçilerinin lideri Conrado Becquer, açıkça Urrutia’nın istifasını istedi. Ertesi gün binlerce kişi Başkanlık Sarayı önünde istifa çağrısı yaparak Fidel’i göreve çağırdı. Urrutia, aynı gün istifa etti ve yerine 1976’ya kadar Cumhurbaşkanlığı görevini yürütecek olan Osvaldo Dorticós Torrado getirildi.
Urrutia, istifasından sonra önce Venezuela’ya sığındı; daha sonra ise 1963’te ABD’ye gitti. Burada Kübalıların yüzde 90’ının Castro’dan kurtulmak istediği, Küba’nın artık bir ‘Kızıl Cehennem’ haline geldiği gibi laflar etti ama çok da ciddiye alınmadı. Miami’de üslenen azılı karşı devrimciler, onun geçmişini hiç unutmadılar. Sonuçta Urrutia, 1981’de ölene kadar New York’ta bir lisede sıradan bir İspanyolca öğretmeni olarak yaşadı.
Böylece dünyamızdan geçip gitti yargıç Manuel Urrutia. İyi bir adamdı belki ama rüzgâra karşı durmanın talihsizliğini yaşadı. Belki de her şey, Kübalı tarihçi Guerra Vilaboy’un dediği gibiydi: “Sürgünde büyük bir önemi yoktu. O bir politikacı değildi, onu tanıyanlar her zaman karizması olmayan, tanımlanamayan bir adam olarak tarif ettiler. Hiç hayal etmediği bir yere gerçekten ulaşmıştı. Ona dokunan tarihsel bir anın sihirli değneğiydi sadece, o kadar.”