Bir kadın iki yıldır ağlıyor. Eşi gözünün önünde, boynu bıçaklarla kesilerek öldürülüyor. İki çocuğu öldürülüyor, ikisi ağır yaralı kurtuluyor. Tek bir tutuklu yok. Adalet sağlanmasa bu defa Ankara’da eylem yapacağını söylüyor
Hüseyin Kalkan/Urfa
İki oğlu ve eşi AKP Milletvekili İbrahim Halil Yıldız’ın korumaları ve akrabaları tarafından öldürülen anne Emine Şenyaşar ile konuşuyoruz. Emine Şenyaşar, söyleşimiz boyunca ağlıyor. O aslında iki yıl boyunca ağlıyor. Uykusunda bile ağladığını söylüyor. Bir yandan evini çekip çevirmeye çalışıyor. Bir yandan üç öksüz çocuğu büyütüyor: “Yaralılarımızı hastanede öldürdüler, böyle bir vahşet nereden görülmüş. Duvarlar bizim kanımızla sıvandı” diye başlıyor anlatmaya, şöyle sürdürüyor: “Hacı’yı (Eşi) hastanede yanımda öldürdüler. Bıçakla koyun gibi kestiler. ‘Hepsini öldürün’ diye bağırıyorlardı. Adil’imin vücudunda 12 ayrı silahta sıkılmış 18 mermi çıktı.”
Yapılanları anlatmaya gücü yetmiyor. Konuşurken soluğu kesiliyor. Ancak anlatmakta vazgeçmiyor. Konuşuyor, konuşurken gözlerinde yaşlar dökülüyor: “Bize yapılan zulüm anlatılmaz. Bu zulmü kaldıramıyoruz. Ailemin yarısından fazlasını öldürdüler. Celal’imin çocukları kimsesiz kaldı, babasız kaldı. Haxlo, bizden ne istiyor. Neden yakamızdan düşmüyor?”
‘Hastanede öldürdüler’
Anne Şenyaşar, her cümlesinin sonunda haklı olarak bu nasıl adalet diye soruyor. Sorusu sadece bu değil, soruyor, soruyor: “Bu zulmü kaldıramıyoruz, yeter yeter! Adil’imi götürdüler, Celal’imı götürdüler. Adil’i yere koydular, Celal’i yere koydular, Hacı’yı yere koydu. Kim görmüş yaralıların hastanede öldürüldüğünü? Kim görmüş insanların kanı ile hastane duvarlarının boyandığını. Çocuklarımın kanı ile hastane duvarları boyandı. Bu nasıl devlet, bu nasıl adalet? Bu nasıl vicdan, bu nasıl vicdan? Adil’imin vücudunda 18 kurşun çıktı. Celal’imi bıçaklarla parçalamışlar. Yanımda Hacı’nın boynunu bıçak dayayıp kurban gibi kestiler. Bu nasıl hükümet, bu nasıl devlet? Yeter bu zulmü daha fazla çekemeyiz. Oğlum iki yıldır hücrede, o da orda ölecek. Savcıya gidiyoruz bizi kovuyor, polis peşimizde, nereye gitsek bizi izliyorlar. Oğlum da orda ölecek. Yeter Haxlo, bizden ne istiyor? Neden peşimizi bırakmıyor? Evimi yaktı, ailemi dağıttı. Biz üç kişi kaldık. Biz de ya kendimizi öldüreceğiz ya da adalet gelsin. Oğlumu bıraksınlar, o suçsuz. Evine gelsin, çocukları ortada kalmış. Benim ailemden üç kişiyi hastanede öldürdüler, onları neden tutuklamıyorlar? Dükkânda vurdunuz, hastanede neden vuruyorsunuz!?”
‘Dükkan kan gölüydü’
Araya girip olayı kimden duyduklarını, kimin kendilerine haber verdiği soruyorum. Öldürülen oğlu Celal’in küçük kızını gösterip, “Bu küçük kız geldi, dedi ‘Diyorlar ki babamı öldürmüşler.’ Ben aşağı indim. Bir kadın geliyordu, dükkanlarda çalışan birisi. Kadın dedi ki, senin bütün çocuklarını dükkanda öldürdüler. Oraya gitmeyin sizi de öldürürler, dedi. Hacı geldi, ‘ne var,’ diye sordu. Dedim bizim çocukların hepsini öldürmüşler. Dükkâna gittik, Celal’imi bir bezle taşıyorlardı. Polisler bırakmadılar ben dükkânın içine gireyim. Kan dükkanın içinde göl olmuştu. Bütün çocuklarım yerde yatıyordu. Celal dedi, ‘Bizi hastaneye götürmeyin, orda bizi öldürürler.’ Milletvekili demiş hepsini hastaneye getirin. Hepsini hastaneye götürdüler, orda öldürdüler. Hacı ile hastaneye gittik, Hacı’yı yanımda öldürdüler. Hastanenin duvarları kana boyandı. Gece üstünü boya ile örtmüşler. Hastanenin kameralarını sökmüşler, götürmüşler.”
‘Ankara’ya gideriz’
Bir işyeri basıldı, beş kardeş ağır yarandı. İki kardeş ve babaları yaralı haldeyken öldürüldüler. Ama olayın üzerinde bir buçuk yıl geçtiği halde, soruşturma davaya dönüştürülmedi. Bunun üzerine Emine Şenyaşar ve oğlu Ferit Şenyaşar Urfa Adliye binasının önünde oturma eylemi başlattı. Ana Şenyaşar anlatmayı şöyle sürdürdü: “Savcını yanına gittik. Dedi onları yakalayacağız. İkinci gittiğimizde bize güldü. Alay etti. Bizi kovdu. ‘Peki önce neden öyle konuştun, şimdi bizi neden kovuyorsun?’ Dedim ben buradan gitmem. Çocuğumu bıraksınlar. İkisini öldürdüler, birisini hücreye attılar. Vallahi öleceğim, sabahta akşama kadar ağlıyorum. Celal eve gel, Adil eve gel diye ağlıyorum. Adil’i evlendirecektim, Haxlo onları yerin altına koydu. Bizim bütün malımız senin olsaydı çocuklarıma dokunmasaydın. Savcı biz kovdu, ben dedim biz burada gitmeyiz. Polisler etrafımızda toplandı. İki gün orada oturduk. Sonra dava açıldı. Eğer oğlumu serbest bırakmasalar, ikimiz de Ankara’ya gideceğiz. Eylem yapacağız, bizi de öldürsünler.”
Emine Şenyaşar, şimdi 9 Temmuz’daki duruşmayı bekliyor. Eğer adil bir karar çıkmasa bu defa Ankara’da eylem yapacaklarını söylüyor.
Milletvekilinin kardeşi polis kurşunu ile mi öldü?
Kardeşlerinin işyerinde saldırıya uğradığını duyan Ferit Şenyaşar, kardeşlerinin yardımına koşar. Ancak bir sopadan başka silahı yoktur ve o sopayla kardeşlerine yardım etmeye çalışır. Ağır yaralanır. Hastaneye kaldırılır. Orada öldürülmekten bazı sağlık çalışanların sayesinde kurtulur. Başka bir hastaneye sevk edilir. Dört kardeşten sadece Fadıl Şenyaşar’ın ateşili silahı vardır, o da ruhsatlıdır. Fadıl Şenyaşar işyerinde saldırı sırasında ölen milletvekilinin kardeşine ateş etmediğini söylüyor. İşyerinde kamera vardır ve görüntüler polis tarafından alınmıştır. Ayrıca iddianamede polisin silahından çıkmış olan yedi kovan bulunduğuna yer verilir. Ferit Şenyaşar, milletvekilinin kardeşini öldüren merminin pekala polislerin silahında çıkmış olabileceğini söylüyor. Dava dosyasında bulunan görüntülerin kendilerine ve avukatlarına verilmediğini söyleyen Ferit Şenyaşar, bu durumunda kuşkularını güçlendirdiğini ekliyor. Ferit Şenyaşar’ın sorularımıza verdiği yanıtlar, hem saldırı olayının detaylarını ortaya koymakta, hem de davanın gidişine ışık tutmakta. Ferit Şenyaşar’ın sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:
- Bize olay gününü anlatır mısınız?
Biz Suruç’ta 20 yıldır esnaflık yapıyoruz. Ben kendim kamu kurumlarında öğretmen olarak çalışıyordum. Ve Suruç’ta hayatımızı sürdürüyorduk. Ta ki 14 Haziran 2018’e kadar. 14 Haziran’da AKP Milletvekili İbrahim Halil Yıldız ve akrabaları ile birlikte işyerimize geliyorlar. Her milletvekilinin rutin olarak sorduğu soruyu soruyor. Bir sıkıntınız var mı, bir derdiniz var mı bize söyleyin diyor. Abim de AKP’li bazı insanların kadınları rahatsız ettiğini söylüyor ve bunu önleyin diyor. Bunun üzerine tartışma başlıyor. Milletvekili bizim işyerinden çıkınca akrabaları abime ve kardeşime saldırıyorlar. Ben ve diğer kardeşim olayı duyunca işyerimize geldik. Gördük ki iki kalabalık grup her biri kardeşlerimi araya almış darp ediyorlar. Ben de kardeşimi ellerinden kurtarmak için elimdeki sopa ile bir iki kişiye vurdum, kardeşimi kurtarmaya çalıştım. Diğer kardeşim benden sonra olayı yerine geldi. Bizim ağır biçimde darp edildiğimiz ve yaralı olduğumuzu görünce, saldırıyı bertaraf etmek için ruhsatlı silahı ile ateş etti. Kardeşlerim ve ben işyerinde yaralandık, ama bizden kimse ölmedi. Ben de ağır biçimde yaralandım. Bizi ambulanslarla hastaneye götürdüler. Karşı taraf Milletvekili Yıldız’ın öncülüğünde hastaneye geliyorlar. Hastanede bize saldırdılar. Bu arada babama haber veriyorlar. Diyorlar çocuklarını vurmuşlar. Babam, annemi alıp hastaneye geliyor. Hastaneye girişte babama da saldırıyorlar. Ben baygın halde bu saldırın seslerini duydum. “Öldürün, kesin, hiçbirini sağ bırakmayın” şeklinde sesler duyuyordum. Ben hastaneye getirildiğimde ambulanstan alıp darp ettiler. Yere attılar. Kısa bir müdahaleden sonra beni öldürmemeleri için başka hastaneye gönderdiler. Hastanede babamı ve iki kardeşimi hunharca öldürüyorlar. Bunlar otopsi raporlarında var. Bir kardeşimin vücudunda 12 farklı silahta çıkmış 18 mermi tespit ettiler. Bu da otopsi raporlarında var.
- Hangi kardeşinin?
Küçük kardeşimin.
- İsmi ne?
İsmi Adil. Hastaneden nasıl sağ çıktım, diğer kardeşimle birlikte, bilincim yerinde olmadığı için bilmiyorum. Ama hastaneden çıkarken içinde bulunduğum ambulans otomatik silahlarla tarandı. Baygın olduğum halde sesler kulağıma geliyordu. Bir saldırı olduğunu hissediyordum. Ambulanstaki sağlık görevlileri de panik içindeydi. Yol üzerinde başka bir ambulansa nakledildim, Antep Üniversite Hastanesi’ne götürüldüm ve 5 gün yoğun bakımda kaldım. Hayati tehlikem vardı. Katliamı yaptıktan sonra hastanedeki kameraları tahrip ediyorlar, görüntüleri bozuyorlar. Bizi de terörist ilan ettiler ve “Teröristler bize saldırdı” dediler.
Süreç böyle gelişti. Ama adaletin yerini bulması için hiçbir şey yapılmıyor. Dava önce Urfa savcılığını verildi. Urfa savcılığı da Malatya’ya gönderdi davayı.
Hazırlanan iddianame tamamen taraflıdır. Yıldız ve akrabalarını nasıl kurtarabiliriz kaygısı ile hazırlanmış. Olaydan sonra annem dahil hepimiz ifade verdik. Suruç Devlet Hastanesi’nde annemin yanında babamı öldürdüler. Annem olayla ilgili ifade verdi. Fotoğraflarda babamı öldürenleri teşhis etti. Katliamı şu kişi, şu kişi yaptı diye hepsini teker teker gösterdi. Buna rağmen hala onlardan tek bir tutuklu yok. Bu katliamı yapanlar Suruç’ta gözümüzün önünde gezip dolaşıyorlar. Bize yapılan bu katliamı kaldıracak gücümüz kalmadı. Kamera görüntüleri incelendiğinde ateş eden kardeşimin nefsi müdafaa durumunda ateş ettiği görülür. Çünkü onlar saldırıyorlar, onlar ateş ediyorlar, onlar hepimizi yaralıyor, ondan sonra kardeşim silahını çıkarıyor. Böyle olduğu halde kardeşim iki yıldır Elâzığ Cezaevi’nde hücrede tutuluyor.
- Bu olay kaç yıl sonra davaya dönüştü?
Bir buçuk yıl sonra iddianame ortay çıkardılar. İddianamede polisin silahından çıkmış 7 tane kovanın olay yerinde bulunduğuna yer vermiş. Ancak onlar tarafından medyaya sızdırılan görüntülerde polisin ateş ettiğine dair hiçbir görüntü yok. Milletvekilinin ölen kardeşini, kardeşim vurmamıştır. Eğer aksini iddia ediyorlarsa, işyerimizin görüntüler var, incelensin. Kardeşim vurmuşsa biz cezamızı çekmeye hazırız. Bizim şu an tek bir talebimiz var. İşyerimizin görüntülerde var, devlet hastanesinde yapılan katliamın görüntülerinde var. İncelensin. Sonuç ne ise biz razıyız.
- Peki polislerin silahında çıkan mermilerle kimin yaralandığı belli mi?
Hayır. Sadece iddianamede polisin silahından çıkmış 7 mermi kovanı bulundu deniliyor. Havaya da ateş etmemişler. İşyerimizin tavanında herhangi bir mermi izine rastlanmamış. Nereye ateş etmişler şu anda bilmiyoruz. Görüntüler var, ama karşı tarafa verildiği halde, görüntüler henüz bize verilmedi. Büyük ihtimalle milletvekilin kardeşi bu mermilerle ölmüştür. Kardeşim diyor evet ben üç el ateş ettim ama o ölen kişiyi ben vurmadım. Ona ateş etmediğini söylüyor. Görüntülerde var. Bu yüzden görüntüleri bize vermiyorlar. Görüntüler dava dosyasında var ama bizimle paylaşılmıyor.
- Siz almıyorsunuz, ama karşı taraf alıyor?
Evet karşı taraf alıyor. Alıp sosyal medyada montajlayıp kendi işlerine gelecek şekilde paylaşıyorlar.
Herkesi davaya çağırıyoruz
Duruşma 9 Temmuz’da Malatya’da yapılacak. Sivil toplum kuruluşlarını, siyasetçileri, aydınları, akademisyenleri duruşmaya katılmaya çağırıyoruz. Bu saldırı sadece bize yapılmış bir saldırı değil. Vicdan sahibi bütün insanlara yapılmış bir saldırıdır. Biz 9 Temmuz’daki duruşmaya herkesin katılmasını bekliyoruz. Eğer adil davranmasalar, mücadelemizi Ankara’ya taşıyacağız. Adalet sağlanmayana kadar da oradan dönmeyeceğiz. Ya bizi de öldürsünler ya tutuklasınlar ya da adaleti sağlasınlar.
Ne olmuştu?
Urfa’nın Suruç ilçesinde bulunan “Bir Milyoncular Çarşısı”nda 24 Haziran 2018 Milletvekili Genel seçimleri arifesinde işyerleri ve hastanede AKP Milletvekili İbrahim Halil Yıldız’ın yakınları ve korumalarının saldırısına uğrayan Hacı Esvet Şenyaşar ve oğulları Adıl ile Celal saldırı sonucu yaşamını yitirmişti. Olaylarda Yıldız bir kardeşi de yaşamını yitirmişti. Soruşturma ise ancak 2 yıl sonra davaya dönüştü. Uzun süre dosyadaki tek tutuklu maktul Esvet Şenyaşar’ın oğlu Fadıl Şenyaşar’dı. Daha sonra saldırganlardan Enver Yıldız, Urfa Adliyesi’ne 50 koruma eşliğinde gelip teslim oldu. Yıldız’ın tutuklanması, Emine ve oğlu Ferit Şenyaşar’ın adliye önündeki oturma eyleminden hemen sonra gerçekleşmesi dikkati çekti. İlk duruşma 9 Temmuz günü Malatya’da yapılacak.