Rusya’nın enternasyonalistleri sonunda kaçınılmazca post-modern bir ‘milletler hapisanesi’ne dönüşecek olan Rus Çarlığı’nı diriltmeye yönelik emperyalist planlara hayranlık verici bir kararlılıkla karşı koyuyorlar. Ama onları takdir etmek yetmez, eşlik etmek gerekir
Ertuğrul Kürkçü
Rusya’nın Ukrayna istilasının 13. gününde NATO-Rusya savaşı git gide bir dünya savaşı manzarasına bürünmeye başladı. ABD ve İngiltere’nin Rusya’dan petrol, gaz ve enerji ithalatını yasaklama kararına Rusya, Putin yayınladığı “Rusya’nın güvenliğinin sağlanması amacıyla dış ekonomik faaliyetler alanında özel ekonomik önlemlerin uygulanması” başlıklı kararnameyle yanıt verdi.
Rusya ve Ukrayna arasındaki, araya NATO girmiş olmasa, kendi iç dinamikleriyle bu düzeye sıçramasına ihtimal olmayan anlaşmazlıklar Ukrayna toprağı üzerinde süregiden NATO ve Rusya arasındaki bir savaşa dönüştü. Rusya savaş maksatlarını meşrulaştırmak üzere Rusya ve Sovyetler Birliği tarihini yeniden yazmaya girişti: Ukrayna’nın hiçbir zaman Sovyetler Birliği’nden ayrılma ve ayrı devlet kurma hakkının olmaması gerektiği iddiasıyla, Çarlık ruhunu imdada çağırdı. Ukrayna seferi tarih içinde bir yolculuğa, Putin’in Lenin’in ulusların kendi kaderini tayin hakkı ilkesi ve 1917 Ekim sosyalist devrimiyle hesaplaşması halini aldı. NATO ve Rusya liderliklerinin mevcut bencillik ve idraksizlikleri de göz önünde tutulacak olursa, derhal uluslararası bir “barış” eylemiyle durdurulmadığı takdirde “Ukrayna Savaşı”na nükleer silahların da dahil olması mukadder görünüyor. Savaş bu aşamaya gelmeden durdurulmalıdır.
Bu savaşta, enternasyonalistlerin “barış programı” her emperyalist savaşta olduğu gibi, hiçbir kayıt ve şartla sınırlanmamış olarak ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı ilkesinin kararlı savunusunu ve onunla eş zamanlı olarak ilhakların kategorik reddini kapsamalıdır. Her ülkenin enternasyonalistleri kendi milletlerinin ezdiği milletlerin ayrılma hakkının tanınması için mücadele etmelidir. Bu, dünya çapında bir demokratik ve kalıcı barış için yaşamsaldır.
Bunun da ötesinde enternasyonalistlerin halklara, emperyalist devletlerin ve emperyalist sermaye gruplarının demokratik bir barış sunmasının olanaksızlığını ısrarla açıklamayı sürdürmesi gerekir. Savaş emperyalizmin doğasında içkindir. Barış ancak halkların ortaklaşa ve eş zamanlı eylemiyle kazanılabilir. Bunun ilk adımı halkların kendilerini kendi burjuvazilerinin içi boş vatanseverlik edebiyatından ayırarak kendi ülkelerinin yenilgisi için harekete geçmesidir.
Ukrayna’daki savaş dolayısıyla Rusya her yerde kınanıyor. Ukrayna’nın kendi kaderini tayin hakkını inkâr eden Putin Rusyası bunun yerden göğe kadar hak ediyor. Ama, Ukrayna’nın Donetsk ve Lugansk’ın ayrılma hakkını inkarına hiçbir NATO ülkesinden bir kınama işitmiyoruz. Bütün NATO üyesi devletler, Türkiye de dahil, “Ukrayna’nın NATO üyeliğini seçme hakkı“nı savunmak için ağız birliği ediyor. Ama “özgürlük” kavramının bir maskaralığa indirgenmesinin, Ukrayna’nın “özgürlük” adına bir savaş ittifakına balıklama dalma gayretlerinin “demokratik” bir eleştirisini duyamıyoruz.
Rusya’nın enternasyonalistleri sonunda kaçınılmazca post-modern bir “milletler hapisanesi”ne dönüşecek olan Rus Çarlığı’nı diriltmeye yönelik emperyalist planlara hayranlık verici bir kararlılıkla karşı koyuyorlar. Ama onları takdir etmek yetmez, eşlik etmek gerekir. Türkiye de dahil, Batı ve NATO ülkelerinde enternasyonalistlerin NATO’nun saldırganlığını eylemli olarak eleştirmesine, “kendi hükümetlerimiz”in halkların kaynaklarını NATO’nun emrine vererek bu haksız savaşın finansmanı için çarçur etmesine kuvvetle karşı çıkmanın zamanı geldi de geçiyor.
Türkiye, emperyalist iki yüzlülüğün en mükemmel örneğidir. Ankara’nın NATO’yla ilişkileri hem Türkiye’nin çatışan taraflarla danışıklı döğüşleri, hem Ukrayna için dünyayı yakmayı göze alan NATO’nun, Ankara’nın Türkiye, Suriye (Rojava) ve Irak’ta (Sincar) Kürtlerin kendi kaderini tayin hakkını çiğnemesini hazmetme kapasitesinin genişliği bakımından ibret timsalidir.
Bir NATO ülkesi olarak Türkiye, Ukrayna ordusunu “Türk SİHAları”yla donatır ve Rus orduları Türk ateşiyle vurulurken, Rojava’da Kürtler karşısında eli serbest kalsın diye Rusya’nın yerden havaya füze sistemlerinin (S-400) alıcısı olmaya, Rusya’nın dostu ve müşterisi olmaya, Moskova’ya milyarlar ödemeye devam eder. Ne Moskova’nın ne Ankara’nın yüzü kızarır.
Türkiye’de, enternasyonalistlerin karşısındaki en önemli görev bu iki yüzlü ve caniyane siyaseti teşhir etmek; Türkiye’nin NATO’dan çekilmesi ve bugün ve gelecekte benzeri ve simetriği bölgesel veya küresel askeri paktlara dahil olmaması için güçlü ve sürekli bir kampanya yürütmektir.
Türkiye Ukrayna’ya silah satıp Rusya’dan silah satın almaya, ölüm ithalat ve ihracatına son vermelidir. Türkiye Suriye, Irak ve Kıbrıs’tan ve asker konuşlandırdığı bütün ülkelerden ordularını çekmeli, Suriye topraklarında beslediği ve bir mobil devşirme ordusu olarak her savaşa sürdüğü “cihatçı” birliklerini dağıtmalıdır.
Halklarımızı bir dünya savaşına sürüklenmekten ve birbirleriyle çatışmaya düşmekten koruyacak olan sınanmış biricik yol Türkiye’yi halkların kendi kaderlerini tayin hakkı ilkesi temelinde bir gönüllü birliğe dayanarak yeniden kurmak ve dünyanın bütün demokratik güçleriyle, yeryüzünü insanların insanlık dışı eylemleriyle yok olmaktan kurtaracak bir dünya halkları cephesinde birleşmektir.