Hüseyin Deniz
Rusya-Ukrayna kapışmasının yol açacağı sonuçlara dair çok şey söylenebilir. Suriye savaşında belirleyici güç haline gelen Moskova’yı sınırlamak için Batı’nın rövanş için Kremlin’in burnu dibindeki Kiev yönetimine oynaması, Rusya’nın ise Ukrayna sınırları içindeki iki bölgeyi bağımsız olarak tanımasına evrildi.
Görünen o ki, Rusya, Ukrayna meselesinde de ilk hamleyi yaparak avantajı elde etmiş gibi; tıpkı Suriye meselesinde olduğu gibi.
Bu gidişata karşı Afganistan fiyaskosunu da yaşayan ABD ve AB’nin başını çektiği Batılı güçlerin tepkisine göre durum şiddetlendirebilir. Bu tablo, Ukrayna topraklarını yeni silahların sınandığı ve birikmiş silah depolarının boşaltılmaya çalışıldığı yer olma ihtimalini artırıyor. Bir diğer ifadeyle, pandemi ile birlikte sıkışan kapitalist modernite (küresel sermaye) nefes almaya çabalamakta. Küresel çapta, demokrasi, insan hakları, ekoloji ve gelir dağılımın iyice bozulduğu, emek hareketinin baskı altına alındığı bir süreçte enflasyon ile sömürü oranlarındaki artıştan kaynaklı kriz bir tesadüf oluşturmuyor.
Ukrayna-Rusya krizi ekonomik savaşın bir sonucu olduğu gibi bu krizin kendisi Avrupa, Ortadoğu ve ABD’yi yeni bir krize sokacak çapta. Bunlardan biri enerji, (doğalgaz ve petrol) diğeri küresel gübre alanında kullanılan potas ile ilgili. Belaruslu potas ihracatçısının yaptırımlara uğraması ve yine Rusya’nın en önde gelen Potas üreticisi olması bu krizi başka bir şekilde önemli hale getiriyor. İki ülkenin savaş alanına çevrilmesi küresel krize bir de tarımsal boyut ekleyecektir. En çok da buğday yani ekmek olumsuz etkilenecektir.
Kaldı ki, Rusya, buğday ve enerji kozunu kullanarak bazı güçleri denklem dışına çıkarabilir. Biri de Türkiye’dir. Rusya’dan ziyade Ukrayna’ya yakın gözüken Ankara, Moskova’nın buğdayına muhtaç ülkeler arasında. Benzer bir durum doğalgaz için de söz konusu. Dahası son yıllarda en çok tarımsal ürünü sattığı ülkedir Rusya…
Her iki durumda, Rusya-Ukrayna krizinin Türkiye’de buğday meselesini ciddi anlamda olumsuz etkileyeceği tartışma götürmez. Bunun da anlamı, AKP’nin tarım politikaları sonucu buğday ithal hale gelen Türkiye’de, un ve ekmek fiyatlarının daha da yükseleceği demektir. Öyle ki, bırakın ekmeklik buğdayı, kanatlı hayvan yemi olan artık buğday fiyatı bile 5 lirayı aşmış durumda.
Benzer bir durum tarımsal gübrede söz konusu. Kritik öneme sahip fosfat konusunda önde gelen ihracatçılardan Belarus’un, ihracatı durdurması ile yine bu konuda zengin Rusya’nın bunu bir koz olarak kullanabilmesi söz konusu. Ki daha bu durum yokken bile Türkiye’de maliyet yüksekliğinden dolayı ithal edilen tarımsal girdilerden biri olan gübre (diğeri Mazot ve ilaç), sıkıntısı çekilmektedir. Var olan gübredeki fiyat yüksekliği de ayrı bir dert; 50 kg. gübre 400 liraya ulaşmış bulunuyor.
Gübre demişken bir litre mazotun 16.5 liraya çıkacağı konuşuluyor.
Şimdi bahar ayı ile birlikte toprağı ekip biçecekler ciddi bir tereddüt içinde. Çünkü bu gidişle mazot, benzin, gübre ve ilaç fiyatları göz önüne alındığında bırakın kâr etmeyi, önemli bir kesim için zarar söz konusu.
Bu tablodan çıkan sonuç, buğday ve un fiyatlarının daha da artacağı, ekmeğin daha da pahalılaşacağıdır.