Rojava’da ABD ve İran arasında yaşanan çatışmalar devam ediyor. ABD’nin Hesekê’de bulunan DAİŞ’e karşı Uluslararası Koalisyon üslerinden birine 23 Mart’ta İran’a bağlı gruplar tarafından gerçekleştirilen drone saldırısında 1 ABD sözleşmeli personelin öldüğü, 1 sözleşmeli personel ile 5 askerin de yaralandığı açıklandı.
Yaşanan bu saldırının ardından ABD savaş uçakları, İran destekli grupları hedef almaya başladı. Bu saldırılarda içinde Suriye rejimine ait askerlerin de bulunduğu çok sayıda kişi öldü. Sonraki günlerde karşılıklı saldırılar ve suçlamalar hız kesmeden devam etti.
İran tarafından organize edildiği bilinen bu saldırılara karşı pasif kalmakla suçlanan Biden, ABD askerlerini savunmak için gerekli tüm önlemleri alacaklarını ve saldırılara her yerde karşılık vereceklerini belirtti.
Ortadoğu’daki ABD birliklerini denetleyen Orgeneral Erik Kurilla ise, ABD birliklerinin 2021 yılının başından bu yana yaklaşık 78 kez İran destekli grupların saldırısına uğradığını, İran’ın şu anda bölgedeki en büyük ve en yetenekli İHA gücüne sahip olduğunu söyledi.
İran Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Sözcüsü, “Suriye’de terörle mücadele amacıyla bu ülkenin hükümetinin talebiyle kurulan üslere saldırmak için herhangi bir bahaneye derhal karşılık verilecek” dedi.
SDG ise “Saldırıda hayatını kaybeden subayın ailesine ve Uluslararası Koalisyon’daki ortaklarımıza başsağlığı, yaralılara acil şifalar diliyoruz. Aynı zamanda, özellikle sivil alanlara yönelik saldırılar olmak üzere, bölgelerimize yönelik kasıtlı ve gelişigüzel saldırıları kınıyoruz” açıklaması yaptı.
Tansiyon oldukça yüksek ve kısa zamanda düşeceğe de benzemiyor. 24 Mart’tan bu yana Uluslararası Koalisyon Güçleri, savaş uçakları ve helikopterlerin de katıldığı tatbikatlar yapıyor.
Gelinen aşamada İran’a bağlı gruplar ABD askerlerinin konuşlandığı Dêrazor’un doğu kırsalındaki Al-Omar Gaz ve Petrol Sahası’nı hedef alırken, ABD’nin yoğun hava saldırılarından korunmak için de Dêrazor’un doğu kırsalındaki Mayadin’de çok sayıda askeri noktasını boşaltmış durumda.
İran Kasım Süleymani’nin ölüm yıl dönümüyle birlikte sürekli bir biçimde “General Kasım Süleymani’nin kanı yerde kalmayacak” açıklamaları yapıyordu ancak geçtiğimiz günlerde başka bir İran generali daha suikast sonucu öldürüldü. Her ne kadar bu saldırıyı ABD üstlenmese de reddetmedi. 23 Mart’taki saldırının buna misilleme olduğuna dönük değerlendirmeler var.
İran destekli grupların ABD’li askerlere dönük gerçekleştirdiği saldırı aynı zamanda Türk devletinin işgal tehditleri, DAİŞ’in hareketlenmesi, ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin’in Orta Doğu ziyareti, ABD Genelkurmay Başkanı Orgeneral Mark Milley’in Rojava’yı ziyareti ve Bafil Talabani’nin açıklamaları sonrasına denk gelmesi tesadüf mü?
Basında çokça yer almasa da ABD Genelkurmay Başkanı Orgeneral Mark Milley’in Rojava’yı ziyareti, bugüne kadar bir ABD’li askeri personelin yapmış olduğu en yüksek düzeyde ziyaretti. Haliyle bunun olumlu ya da olumsuz sonuçlarının olması kaçınılmazdı.
Mark Miley, ABD askerleri ile SDG’nin, DAİŞ’in kalıcı yenilgisinin sağlanmasında ilerleme kaydettiğini, Suriye görevinin risk almaya değdiğini, Suriye’deki müttefiklerinin herhangi bir dış saldırıya karşı savunma yeteneklerini güçlendirmeleri gerektiğini, bu nedenle SDG’lileri modern ve gelişmiş silahlar konusunda eğitmek için akademiler açacaklarını söylemiş ve SDG ve Özerk Yönetim yetkilileriyle görüşmüştü.
ABD, Orta Doğu’dan, özellikle de “Suriye’den çekilmeyeceğiz” mesajını içeren bu ziyaretlerde asıl mesajı Türkiye’ye verdi. Zira açıklamasında şu ifadeler de yer alıyordu: “Suriye Demokratik Güçleri’ni askeri ve lojistik olarak destekleyeceğiz ve müttefiklerimizle ortak çabalarımızla bölgeye yönelik hiçbir Türk saldırısının hedef alınmasına izin vermeyeceğiz.”
Türk ve İran devletleri belli aralıklarla ABD’nin Rojava’dan çekilmesine dönük açıklamalar yapmakta. Kimi zaman vekil güçlerle ABD’yi geri çekilmeye zorlamaktadırlar. Özellikle de Türk devleti çok büyük paralar harcayarak ABD’de lobi çalışmaları sonucu “ABD askerlerinin Suriye’den çekilmesi” için karar tasarıları hazırlatmakta ancak bu tasarılar her seferinde reddedilmekte.
Bu saldırılarla İran, ABD ve İsrail’e karşı savaşı kendi topraklarının dışında yürütmeye çalışmakta. Şimdiye kadar bunda başarılı olduğu söylenebilir. Aynı politikayı İsrail ve ABD ve Rusya da yürütünce Suriye sahası birçok devletin içinde bulunduğu bir dünya savaşı alanına dönüşmekte.
Önümüzdeki günlerde bu çatışmaların daha da şiddetleneceğini öngörmek mümkün. Çatışmaların merkezinin Şengal-Dêrazor-Rakka üçgeninde olması kimseyi şaşırtmamalı. Zira enerji kaynaklarından dolayı bu üçgene hâkim olan güç gelecekte Orta Doğu’ya hâkim olacaktır.