Bununla birlikte sömürgecilik, militarizm, dini fanatizm ve patriyarkanın yaralarıyla dolu bir bölgede en azından “siyasi âdemi merkeziyetçiliği, kadın haklarını, eğitimi ve dini konularda hoşgörüyü teşvik eden çok etnikli bir toplum” inşa etme çabası küçük bir mucize olmaya devam ediyor
Ingo Arend
“Yeni Dünya Zirvesi – Rojava”. Hollandalı sanatçı Jonas Staal’ın 2015 yılında bir sanat projesine verdiği bu isim, Suriye’nin kuzeyindeki savaşlarla dolu bölgenin nasıl bir model olması gerektiğini gösteriyor. Çünkü Staal’ın Rojava’daki bayraklarla süslenmiş yuvarlak parlamento binası, aynı yıl dünyanın dört bir yanından gelen ve devletsiz demokrasi modelini ilan eden delegelerin katıldığı bir konferansa ev sahipliği yapmıştı.
Occupy aktivisti David Graeber bile bu deneyime 2015 yılında Rojava’ya yaptığı ziyaret sırasında “gerçek bir devrim” demiş ve bunu David Wengrow’la birlikte hazırladığı çok satan kitabı “The Dawn of Everything: A New History of Humanity”’de (Her Şeyin Şafağı: Yeni Bir İnsanlık Tarihi 2022) tarih öncesi kökenlerini anlattığı devlet dışı birliğin ortaya çıkışı olarak stilize etmişti. Uluslararası Öcalan İnisiyatifi, 2020’de ölen antropologun ölüm ilanında “Rojava’da yaşamaya devam edecek” diye yazıyordu.
Rojava’nın uluslararası dayanışma söyleminde bir “özlenen yer” ve “projeksiyon perdesi” olarak gördüğü bu işlev, gazeteci Christoph Wimmer tarafından eleştirel bir bakış açısıyla ele alınıyor.[1]
Wimmer bu kitabında 2012 yılında Beşar Esad rejimine ve İslam Devleti’nin (İD) terörüne karşı sansasyonel bir direniş eylemiyle bağımsızlığını ilan eden yapının “devrimci romantizm” imajına, “çok yönlü bir gerçeklikle” karşı koymak istiyor.
Devrimden 10 yıl sonra
Wimmer, “Rojava Devrimi”nden on yıl sonra durum değerlendirmesi yapmak üzere Rojava’ya gitti. Rapor okunduğunda anlaşılan bir şey varsa, o da çok övülen özyönetim modelinin ütopik bir plan olarak yalnızca sınırlı bir kullanıma sahip olduğudur. Bu durum, 2012’de çekilmesine rağmen hala kuzeydeki bölgeleri işgal eden, okulları işleten, ATM tekelini elinde tutan ve memurlara maaş ödeyen Suriye devletiyle “saçma paralel yapı” ile başlıyor.
Türkiye, özerk yönetime karşı ekonomik bir ambargo uyguluyor ve düzenli olarak askeri müdahalede bulunuyor. Rojava’daki binlerce IŞİD tutsağı saatli bomba gibi işliyor.
Wimmer, hastanelerden mahkemelere ve tarım kooperatiflerine kadar yaptığı gezisi sırasında, 1999’dan beri hapiste olan PKK kurucusu Abdullah Öcalan’ın, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra 1923’te Lozan Konferansı’nda Kürtlere kendi devletlerinin verilmemesi sorununa bir yanıt olarak icat ettiği “demokratik konfederalizmin” temel taşları olan (olması gereken) “konseylerin” her alanda oluşturulduğunu saptıyor.
Özerk kadın konseyleri
Bu, özerk kadın konseyleri ve komitelerinde açıkça ortaya çıkıyor. Onlar toplumsal cinsiyete özgü sivil çatışma çözümüne ilişkin kendi sistemlerini kurdular. Ancak konsey sisteminden sorumlu olanların çoğunun Wimmer’a itiraf ettiği “yorgunluk belirtileri” bir hayli semptomatiktir.
Gönüllülerin büyük çoğunluğunun “Demokratik Birlik Partisi (PYD) ve “Demokratik Toplum Hareketi” (TEV-DEM)’den alınması nedeniyle tabandan gelen demokratik ideal, yavaş yavaş işlevsel bir demokrasiye dönüşüyor. Savaş ve barış meseleleri, Rojava’da özerk özyönetim yöneticileri ve üst düzey komutanlar tarafından karara bağlanıyor. Wimmer, 2017’den bu yana seçimler yoluyla demokratik bir kontrol sağlanamadığından yakınıyor.
Wimmer’in kitabı tam da kırılgan bir dille yazılmış olması, gerçek hayattan gözlemleri ve hiçbir şeyi yüceltmemesi nedeniyle okunmaya değer.
Vardığı sonuç kolayca göz ardı edilemez: “Bir devletin özelliklerine sahip, aynı zamanda meşruiyetten yoksun fiili bir egemenlik işlevi ile kendi kendine empoze edilen ‘aşağıdan’ demokrasi hedefi arasındaki ince çizgi, savaşarak savunulmuş bir siyasi alan olarak Kuzey ve Doğu Suriye’nin kararsızlıklarını ve çelişkilerini en belirgin hale getiriyor.”
Bununla birlikte sömürgecilik, militarizm, dini fanatizm ve patriyarkanın yaralarıyla dolu bir bölgede en azından “siyasi âdemi merkeziyetçiliği, kadın haklarını, eğitimi ve dini konularda hoşgörüyü teşvik eden çok etnikli bir toplum” inşa etme çabası küçük bir mucize olmaya devam ediyor.
PYD programının ifade ettiği gibi “devletin anlamsızlaştığı” tarihsel an, Rojava’yla birlikte ulaşmaktan çok uzak olunsa bile. Tek başına bu girişim bile Jonas Staal’ın yuvarlak binasına değer.
[1] Christopher Wimmer: “Ütopya Ülkesi mi? Rojava’da Gündelik Yaşam”. Edition Nautilus, Hamburg 2023, 270 sayfa.
Çeviren: Meriç Gök