Kürt, Arap, Asuri-Süryani, Ermeni, Çerkes, Türkmen bölgede yaşayan halklar 2012’den bu yana Rojava Devrimini ayakta tutmaya çalışıyor. 10 yıl geride kaldı. Welida Boti: ‘Yıllarca iç içe yaşamış din, dil ve kültürler, halklar arasına sınır çekilemez. Dil devrimine başladığımızda Kürt, Arap, Süryani, Ermeni, Çerkes halklar birbiri ile yaşarken, sistem herkesin kendine yer bulabileceği bir şekle büründü’
Ceylan Şahinli/MA
Tunus’ta 2010 yılının sonlarında başlayarak Ortadoğu’nun her yerine yayılan ve adına “Arap Baharı” denen halk isyanları, 15 Mart 2011’de Suriye’ye sıçradı. Nisan 2011’de Suriye’nin her tarafına yayılan ve bugün hala süren iç savaşın en önemli kazanımı, bu yıllarda temelleri atılan Kuzey ve Doğu Suriye’de gerçekleştirilecek olan Rojava Devrimi oldu. “Kadın Devrimi” olarak da adlandırılan devrim 10’uncu yılına girerken, gelişen sistem ve kurulan yeni yaşam, Ortadoğu’da yaşayan halklar için bir nefes borusu haline geldi. Kuzey ve Doğu Suriye’de Kürtler, iç savaş sürecinde ne ABD ve Avrupa devletleri ile bölgenin statükocu paramiliter güçlerinin yanında ne de Rusya’nın himayesinde hareket eden statükocu Esad rejiminin tarafında yer aldı. Üçüncü yolu tercih eden Kürtler, bölgede “Halkların Baharına” öncülük ederken, gelinen süreçte tüm dünyada halkların, toplumların ihtiyaçlarına cevap veremeyen Kapitalist Modernite’ye alternatif olarak Demokratik Modernite’nin inşasına başladılar.
İç savaşın patlak verdiği ilk dönemler, Kürtleri bir taraftan Esad rejimi diğer taraftan da muhalifler kendi taraflarına çekmeye çalıştı. Ancak her iki taraf da bunu yaparken Kürtlerin hak ve özgürlük taleplerini “çözümden sonra” diyerek reddetti. Devrimde kararlı olduklarını gösteren Kürtler, rejimin ve muhalif güçlerin yaklaşımlarına karşı kendi siyasi birliklerini kurmak için Demokratik Toplum Hareketi’ni (TEV-DEM) ve Batı Kürdistan Halk Meclisi’ni (MGRK) kurdu.
18 Temmuz 2012 ve sonrası
TEV-DEM öncülüğünde Suriye genelinde yapılan Cuma yürüyüşleri ilk defa Kuzey ve Doğu Suriye’de Kürtler adına başlatıldı. Efrin’de ilk defa Kürtçe dil kursları açıldı ve yine birçok kentte halk meclisleri oluşturuldu. Bu zamana kadar rejime bağlı yönetimlerce yürütülen hizmetler, protestolar ile birlikte artık halk hizmetleri yürütmeye başladı. İlk defa Kürt çocukları, devletin ilk merkezi ve hazırlık düzeyindeki okullarına kaydedilerek eğitime başladı ve öğrencilere Kürtçe eğitim verilmeye başlandı. Kürt Dil Kurumu (SZK) da yine bu dönemde kuruldu.
Tarihler 18 Temmuz 2012’yi gösterdiğinde, Suriye’nin başkenti Şam’da rejimin etkili tüm kurumlarından başkanların katıldığı bir toplantı düzenlendi. Toplantı sırasında büyük bir patlama gerçekleşti ve patlamada rejimin yüksek yetkililerinin büyük çoğunluğu öldü. Aynı günün akşamı Özgür Suriye Ordusu (ÖSO), Minbic, Cerablus, Kobanê ve Halep etrafındaki alanları ele geçirdi. 19 Temmuz’da Kobanê’de halkın katılımıyla, rejim güçleri şehirden çıkarıldı. Kobanê’nin ardından Afrîn, Serêkaniyê, Dirbêsiyê, Amûdê, Dêrik, Girkêlegê, Tirbêspiyê ve Tiltemîr’de halk yönetimlere el koydu. Yine aynı gün Kürtler, “Demokratik Suriye, Özerk Rojava” şiarı ile Kobanê’de kanton ilan etti. 19 Temmuz devrimin başlangıç günü kabul edildi. Kobanê’den sonraki çıkışı, Efrîn ve Qamışlo’da yeni kantoların ilanı edilişi izledi. Çatışmaların arttığı süreçte ilk olarak yerel savunma birlikleri oluşturan halk, sokaklarda özsavunmasını gerçekleştirdi. Daha sonra, temelleri 12 Mart 2004 yılında Baas rejiminin toplu katliamına karşı Qamişlo kentinde verilen direnişle atılan Halk Savunma Birlikleri (YPG) ve Kadın Savunma Birlikleri (YPJ) kuruldu.
Kürtlerin kendilerini yönetmeye başladığı bölgelerde, siyasetten savunmaya, adaletten kültüre, toplumsal alandan ekonomiye ve kadınlara kadar kurumsallaşmaya gidildi, “Demokratik Özerklik” adını taşıyan sistemin inşası başladı. Bölgedeki etnik ve dini oluşumlarla ortak mücadele verildi, Demokratik Özerklik sisteminin inşa çalışmaları yürütüldü ve böylece önemli gelişmeler sağlandı. Küresel güçlerin bölgedeki statükocu güçlerle büyüttüğü El Kaide uzantılı Nusra’nın Serêkaniyê’deki provokasyonları ve DAİŞ’in Kobanê’ye saldırısı, Kuzey ve Doğu Suriye’de yaşayan tüm halkları, inançları, farklılıkları bir araya getirdi. Oluşturdukları ortak yönetimlerle özgür ve eşit bir yaşamın inşasına girişen halklar, askeri güçlerini ise Demokratik Suriye Güçleri (DSG veya QSD) çatısı altında daha da büyüttü.
Hewlêr kentinde toplantı
Kurulan siyasi güç ile Kürtlerin birlik arayışları daha da güçlendi ve içinde bölgedeki en büyük Kürt siyasi güç olan PYD, Suriye Kürtleri Ulusal Cephesi (ENKS) ve 16 siyasi partinin yer aldığı Rojava Kürdistan Halk Meclisi, 26 Ekim 2011’de Federe Kürdistan Bölgesi’nin Hewlêr kentinde toplandı. Toplantı sonucunda her iki meclis de birlikte hareket edecekleri ve 25 Temmuz 2012’de Kürt Yüksek Konseyi’nin ilanı konularında karar aldı. Kürtlerin birliği konusunda oldukça önemli bir role sahip olan bu adımdan sonra 29 Temmuz 2012’de Kuzey ve Doğu Suriye kentlerinde yüz binlerce kişinin sokaklardaki görkemli yürüyüşünden sonra Kürt Yüksek Konseyi, Kürt halkının ortak iradesi olarak kabul edildi. Zamanla ENKS, hem bölgedeki uluslararası güçler hem de Türkiye ile hareket ederek Kürt çıkarlarından uzaklaşsa da bu süre içerisinde Yüksek Konsey, “Diplomasi”, “Toplumsal Hizmet” ve “Savunma” adıyla üç komite oluşturdu.
Kürtçe eğitim çalışmaları
Devrim ardından toplumsal alanın eğitim ayağında birçok kentte “Nuri Dersimî İzleme Kurumu” ile eğitim devreleri gerçekleştirildi ve anadil eğitiminde çalışmalar yapıldı. SZK Kürtçe eğitim çalışmalarına hız verdi ve bölgede 100’e yakın okul açıldı, bine yakın öğretmen yetiştirildi. Bölge kültürü üzerine önemli araştırma çalışmaları başlatıldı. Qamişlo, Dêrik, Amûdê, Efrîn, Kobanê’de ve birçok kentte kültür ve sanat merkezleri halkın hizmetine açıldı ve bu merkezlerden her birinde müzik grupları, folklor, tiyatro ve çocuk grupları oluşturularak çalışmalara önemli bir renk sağlanmış oldu.
Barış ve adalet
Halkın ihtiyaçlarının tedariki için ve halkın toplumsal, adli ve ekonomik sorunlarının çözümü için bir komite oluşturuldu. Yüksek Konsey’e bağlı Toplumsal Hizmet Komitesi’nin dışında her mecliste “Hizmet ve Barış Komiteleri” oluşturuldu. Devletin hukuk sistemine karşı “Adalet Komitesi” oluşturuldu. Söz konusu bu komiteler, adalet sisteminin kurulması için şehirlerde çalışmalarına devam ediyor. Halk da bu komitelere başvurarak sorunlarına çözüm üretmeye çalışıyor. Kürt Yüksek Konseyi’yle bağlantılı Barış ve Adalet Komitesi oluşturuldu. Bunun dışında hukuk sisteminin oturtulması için 4 Nisan 2013 tarihinden itibaren Mezopotamya Toplumsal Bilim Akademisi’ne bağlı olarak “Toplumsal Adalet Şubesi” kuruldu.
Kadınların çalışmaları
Devrimin en önemli kollarından biri olan kadın ve gençlik ayağında da çok sayıda çalışma yapıldı. Devrimin başlangıcından bu yana aktif bir şekilde yer alan ve “Yekitiya Star” adıyla örgütlenen kadınlar, kadın meclisleri ve kadın evleri oluşturdu. Halk meclislerinde de kadının temsiliyetine öncelik verildi ve birçok şehirde kadın bilim-eğitim merkezleri ve kadın akademileri oluşturuldu. Tüm yönetimlerde eş başkanlık sistemi çerçevesinde kadınlar yerlerini aldı ve kadın kurumları eğitim, aile, siyaset, ekonomi ve asayiş konularında aktif bir rol oynadı.
Sağlık ve ekonomide durum
Yine Kürt Yüksek Komitesi çatısı altında bölgeye dönük uygulanmakta olan ambargolar sebebiyle sorunların yaşandığı sağlık alanında da komiteler kuruldu. Ambargolar sebebiyle özellikle ilaç, un ve yakacak gibi gündelik ihtiyaçların temininde büyük sıkıntılar çeken halka yardım çalışmalarını yürütebilmek ve yurtdışından gelen yardımları organize edebilmek için Kürt Kızılay’ı (Heyvâ Sor) kuruldu. Ambargonun kırılması, sistemin inşası ve sorunların çözümü için 2013 yılında Kuzey ve Doğu Suriye Ekonomik Gelişim Kurumu oluşturuldu. Ekonomisini halka dayalı olarak ilerletmek isteyen bu kurum, Kobanê ve Dêrik’ten başlayarak kooperatifleşme çalışmalarına ağırlık verdi. Kürtlerin öncülüğünde gelişen devrim, zamanla Kuzey ve Doğu Suriye halklarının tamamını içine alarak Demokratik Özerklik statüsüne, askeri oluşumları Demokratik Suriye Güçleri’ne (DSG) ve her kesim, inanç, farklılığın yer aldığı yönetim meclislerine evrildi. Tüm bu gelişmelerin yaşandığı devrim sonrası Kuzey ve Doğu Suriye, bugün egemen güçlerin ve özellikle Türkiye’nin saldırı tehditlerini sürdürmesi ile sıkça gündeme geliyor. Tüm bunlara rağmen farklı birçok kimlik, inançla yaşamlarını sürdüren halk, gelişecek olan saldırılara karşı da tepkili.
Welida Boti: Kadın devrimi
Kurulan sistemde her kesimden insanın katkısının olduğunu anlatan Kongre Star Koordinasyon üyesi Welida Boti, Kuzey ve Doğu Suriye’deki sistemi ve 10’uncu yılına giren Rojava Devrimi’nin dünden bugüne geldiği noktayı MA’ya değerlendirdi.
Kürt halkının devriminden önce de tarihi bir mücadeleye ve Kürt sorununa dair bir bilince sahip olduğuna değinen Boti, “Kürtler özgürlük mücadelesinin önemli bir birikimine sahipti. Halkların baharı başladığında bu bilinç bir altyapıya dönüştü. Bu zemin Kürt halkı için büyük bir fırsata dönüştü. 2011’den önce tüm Kürt halkı başta olmak üzere baskıcı, otoriter ve tekçi bir rejim anlayışı her alanda egemendi. Kürtlerin mücadele tarihi için bir fırsat olan Rojava Devrimi öncesi rejim tarafından sürekli baskı altında tutuluyordu” diye konuştu.
Suriye sistemi içerisinde tüm mücadele yollarının tıkandığını ve 2011’de Suriye’de başlayan protestolar ile Kuzey ve Doğu Suriye’de özgürlük mücadelesinin faklı bir renkte kendini örgütlediğini söyleyen Boti, “Bu örgütlenme var olan yapıları dönüştürebildi” dedi. Kürtler için tarih sahnesinde “Tarihi bir fırsat” belirdiğini ifade eden Boti, bu fırsat ile birlikte halkın büyük bir kesimine ulaşma ve halkın kendini savunabilmesi önündeki engellerin kaldırılması gibi hedeflerin oluştuğunu kaydetti.
“Kadın Devrimi” olarak da tanımlanan devrimin başlangıcı kabul edilen 19 Temmuz 2012’de bölgede Kürt halkı öncülüğünde gelişen mücadelede kadınların önemli roller üstlendiğini belirten Boti, şunları söyledi: “Kadınlar toplumsal, kültürel, siyasi, ekonomi ve savunma alanında önemli görevler üstlenerek örgütlendi. Yaşamın tüm alanlarında kendini örgütleme imkanı bulan kadınlar, kendileriyle birlikte toplumu da örgütlediler. Devrim bu sebeple aynı zamanda ‘Kadın Devrimi’ olarak anılıyor. Rojava Devrimi ile birlikte kadın öncülüğünde gerçek bir toplumsal dönüşüm hedeflendi. Devrimde kadınlar kendi savunma birimlerinin olmasına dair bir ihtiyacın olduğuna kanaat getirip kendi savunma birimi olan YPJ’yi oluşturdu.”
Malên Jinan
“Adaletli” ve “Eşit” bir yaşam bilincinin oluşturulması şiarıyla “Halk Evleri (Malên Gel)” ve “Kadın Evleri (Malên Jinan)” oluşturulduğuna vurgu yapan Boti, “Devrimin 10’uncu yılına girerken kendi sorunlarını çözmek için oluşturulan bu yapılar çok az imkân ve zahmetle oluşturuldu, ancak büyük bir mücadele ile var edildi. Burada kadınlar öncü olabilecekleri bir rol üstlendi. Bugün tüm yapılarda eşbaşkanlık sistemi yürütülecek aşamaya gelindi. Gelinen aşamada tüm dünyanın gözü bugün oluşturulan hareketin üzerindedir. Halkların üzerinde baskı kurmak isteyen hegonomik sistemler görüyor ki burada halkın iradesi, toplumsal hareketler ortaya çıkıyor. Toplum kendi kendini örgütleyerek yönetiyor. Bunların hepsi o baskıcı sistemin eril zihniyetinin dönüşümü ile oldu. Bu aşamaya gelene kadar bu yolda büyük bedeller ödendi. Bugün büyük bir başarının sahibiyiz. Özellikle kadınlar her yerde nasıl var olabileceklerini tartışıyor ve kendini her yerde örgütleyebiliyorsa bu devrimin başarısıdır” ifadelerini kullandı.
Kadına karşı şiddet, kadın kırımları, kadın şahsına yapılan saldırılara karşı büyük bir mücadele içinde olduklarını ifade eden Boti, devrimin ilk gününden bugüne kadar bu çabaların sürdürüldüğünü vurguladı. Kadın devriminin PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın felsefesi ile oluşturulduğunun altını çizen Boti, “Rojava Devrimi, kadın kazanımları, kadının içindeki saklanmış gücü ortaya çıkardı. Kadınlar devrime birçok örnek ile damga vurdu” dedi. “Kadın savunma birimlerinin kurulması ile hareket bölgede halkın bir umudu haline geldi” diyen Boti, kadının savunma ve direnişte rol almasının bu umudun oluşmasına katkı sağladığını ifade etti.
Devrim ile halkın geçimini ve yaşamını sürdürmesinin önünün açıldığını dile getiren Boti, “Devrimden sonra rejimin baskıcı ve otoriter yapılarının ortadan kaldırılıp değiştirilmesi ilk zamanlarda zor oldu. Halkın kendi iradesine sahip çıkarak yönetime katılıp yaşadığı alana hizmet etmesi ve ekonomik olarak kalkınmasının önü açıldı. Daha iyi şekilde geçinebilmek için eldeki imkânların bu topraklar üzerinde nasıl örgütlenip halkın hizmetine sunulacağı bu devrimin esaslarından oldu” diye konuştu.
Kürt, Arap, Süryani, Ermeni, Çerkes halklar birbiri ile yaşarken…
Bölgenin mozaik yapısı ile halkın her kesiminin kendi kültürü, rengi ile var olmasının önünün açılmaya çalışıldığını kaydeden Boti, bu kapsamda halklara okullarda ilk defa kendi anadillerinde eğitim verilmeye başlandığını söyledi. “Tek renk, tek dil, tek ulus, tek kültür karşısında devrimin ortaya çıkardığı sistem çok renkli, çok dilli, çok kültürlü, uluslu ve dinli bir haldi” diye belirten Boti, “Halklar kendi dilinde, renginde ve kültüründe, örf ve adedinde var oldu. Bu büyük bir zenginlik yarattı. Dil devrimine başladığımızda Kürt, Arap, Süryani, Ermeni, Çerkes halklar birbiri ile yaşarken, sistem de herkesin kendine yer bulabileceği bir şekle büründü. Okullarda her halkın kendi dilinde materyallerle kendini eğitmesi sağlandı. Bu devrimle birlikte tüm kültürel renkler ortaya çıkıp birbirini yakından tanıma fırsatı buldu. Demokratik bir ulus temelinde halkların kardeşliği gözetildi, kendini ifade etmesi sağlandı. Bu hem Suriye’nin geneli için hem Ortadoğu için bir model bir örnek teşkil etmekte. Bölücü ve tekçi siyasetin vakti geçti. Bu doğa üzerinde her şey uyum içinde ilerliyor. Yıllarca iç içe yaşamış din, dil ve kültürler, halklar arasına sınır çekilemez. Tarih boyunca birlikte yaşamış olan aidiyetleri parçaladığında toplumun gücü ortaya çıkarılamaz. Ortaya büyük güçsüzlükler çıkar. Bu ülkeyi savunmak bu yoldan geçiyor. Devrim tüm bunları bir araya getirip birbirini tamamlamalarını, bütünleşmelerini sağladı” diye konuştu.
Diğer kimliklerle birlikte kurulan yaşamdan güç aldıklarını ifade eden Boti, hegemonik sistemlerin, baskıcı rejimlerin ve ulus devletlerin isteminin ise halkları renklerine göre ayırıp onları bitirmekten yana olduğunu söyledi. Boti, “Tek bir renkle yaşamın önünü kesmek istiyorlar. DAİŞ’in binlerce yıllık tarihi ve kültürü karanlığa gömmesine karşı burada hep beraber mücadele verdik. Tüm toplumsal kesimler buna karşı büyük bedeller ödedi. Saldırılara karşı kan ve terimiz birlikte toprağa karıştı” dedi. Edinilen kazanımları korumak ve gelecek nesillere yaymak amacıyla üniversiteler dahil olmak üzere bir çok eğitim ve öğretim kurumu kurduklarını belirten Boti, elde edilen kazanımları yok etmeye dair tüm saldırılara karşı elde ettiklerini büyütmekte kararlı olduklarını söyledi.
‘Kardeşçe yaşam hepimizi güçlendiriyor’
“Halk, tüm göçertme, sömürgeleştirme ve mültecileştirme politikalarına karşı bir adım bile geri atmayacak” diye belirten Boti, son süreçte Türkiye’nin saldırı tehditlerine dair ise şunları söyledi: “Devrimin gücü sonuna kadar direnen, kendi bölgesini savunabilen bir güçtür. Bugün tüm toplum kazanımlarının farkında ve tüm saldırılara karşı kendini savunması gerektiğini biliyor. Bu esaslar üzerinde toplum ve hepimiz, devrimimizi korumak ve büyütmek için mücadele etmeye devam edeceğiz. Kazanıncaya kadar da bu mücadele sürecek. Birbirimize bağlanmamız tarih içinde yaşanan sorunların ortadan kalkmasına neden oldu. Nasıl ki Kürtler kendi ulusal birliğini sağladığında sesi daha gür ve güçlü çıkıyorsa, buradaki kardeşçe yaşam da hepimizi güçlendiriyor. Bu güç tüm tahribatların önünde bir engel oluşturuyor. Bunun için Rojava’ya yapılan saldırlar, her haliyle ister Türkiye tarafından doğrudan yapılsın, ister kendilerine bağlı çetelerce, biliyoruz ki tek amacı Rojava devrimini ortadan kaldırmaktır. Korkuları halkların kendi iradelerini, birliklerini ortaya koymaları ve çözüm projeleridir. Ortaya attıkları tüm farklı bahaneler Rojava Bölgesini sömürgeleştirme çabalarından başka bir şey değildir. Nasıl ki Efrîn halkı topraklarından vazgeçmedi, kamplarda sürekli geri dönmenin arayışındaysa burada da devrimin kazanımlarını korumak için halk bir savunma hazırlığı içinde. Kadınlar olarak bu direniş savunmak için büyük bir çabayla öncülük ediyoruz. Halklar, saldırılara demografik yapıyı değiştirmeye çalışanlara karşı burada tüm renkleriyle direniş gerçekleştirecektir. Çözüm için garantör olanlar da topraklar üstünde ve altında bir güç olma arayışı içindeler. Türkiye, hem ekolojik yıkım hem demografik kırım gerçekleştirmek istiyor. Bu topraklar üzerinde olan herkes buranın bir savunucusu olmuş durumunda.”