19’u çocuk 34 kişinin savaş uçakları bombardımanı sonucu hayatını kaybettiği Roboski Katliamı 7 yılını geride bıraktı. Roboskili aileler, “Hem çocuklarımızı öldürdüler, hem de bizi yargılıyorlar. Artık bu zulmü sonlandırsınlar” dedi.
Şırnak’ın Uludere ilçesine bağlı Roboski köyünde, 28 Aralık 2011 tarihinde Türk Silahlı Kuvvetleri’ne (TSK) ait savaş uçaklarının bombardımanı sonucu 19’u çocuk 34 kişinin hayatını kaybettiği katliamın üzerinden 7 yıl geçti. Dönemin hükümet yetkilileri ve medya organları tarafından, “Bir operasyon kazası” şeklinde ifadelerle üstü örtülmeye çalışılan katliamın failleri ise aradan geçen bunca zamana rağmen ortaya çıkarılmadı.
AİHM başvuruyu reddetti
Katliama ilişkin Uludere Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan ve daha sonra Genelkurmay Askeri Savcılığı’na gönderilen dosya hakkında “takipsizlik” kararı verildi. Ardından Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) taşınan dosya “eksik evrak” gerekçesiyle ret edildi. Bunun üzerine 281 başvurucu ile dosya Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşındı. AİHM ise, yaklaşık 2 yıl boyunca beklettiği dosya başvurusunu “iç hukuk yolları tüketilmedi” gerekçesiyle ret etti.
Söz konusu durumdan, dönemin bazı Kürt siyasetçileri ile Şırnak Barosu Başkanı Nuşirevan Elçi ve Şırnak Barosu avukatlarını sorumlu tutun Roboskili ailelerin, adaletin tesisi için verdikleri mücadele ise 7 yıldır aralıksız bir şekilde devam ediyor. Aileler, 350’yi aşkın haftadır her Perşembe günü, “Roboski için, adalet için failler yargılansın” sloganıyla kaybettikleri yakınlarının mezarı başında bir araya gelerek, faillerin ortaya çıkarılmasını talep ediyor.
2 yıldır tutuklu
Aileler, bu süre zarfında taşıdıkları pankart ve eylemlerinden kaynaklı onlarca soruşturmaya tabi tutularak, haklarında çok sayıda dava açıldı. Halen ifade vermek için mahkeme kapılarına giden ailelerin 2013 yılında kurduğu Roboski için Adalet ve Yeryüzü İçin Barış Derneği (Roboski-Der) de Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile geçtiğimiz yıl kapatıldı. Katliamda kardeşiyle birlikte birçok yakınını kaybeden ve kent halkı tarafından yüksek bir oy oranı ile seçilen Halkların Demokratik Partisi (HDP) Milletvekili Ferhat Encu ise, 2 yılı aşkın bir süredir tahliye edilmiş değil. Kendilerinde derin izler bırakan katliamdan sonra aileler, ciddi bir ekonomik kıskaca alındı. Özellikle sınır ticaretinin tümden engellenmesiyle birlikte ailelerin bazıları mevsimlik işçi olarak metropol kentlerine gitmek zorunda kalıyor. İşsiz kalan gençlerin birçoğu ise, ya büyükşehirlerde inşaat işlerinde çalışıyor, ya çobanlık yapıyor ya da bölgenin geçim kaynakları arasında bulunan ve “ölüm kuyuları” olarak adlandırılan kömür ocaklarında düşük bir ücretle çalışıyor.
‘Hep peşlerinde olacağız’
Henüz 16 yaşındayken bombaların altında can veren Şıvan Encu’nun ailesi de, söz konusu yaşananlardan nasibini alan ailelerden sadece birisi. Tıpkı diğer anneler gibi çocuğunun faillerini bulunmasını isteyen anne Hediye Encu, hep yas ve acıyla geçen 7 yılın verdiği yükü taşıyamaz bir halde, “artık bu zulmü sonlandırsınlar” diye çağrıda bulundu.
Şıvan’ın ardından evin tüm yükünü omzuna alan çocuğu Sinan’ı (19) da geçtiğimiz günlerde trafik kazasında kaybeden anne Encu, katliamdan sonra keyifli bir gün geçirmediklerini belirtti. Katliamdan sonra kızının hastalandığını ve halen iyileşmediğini aktaran anne Encu, katliamın faillerine, “Katliamı unutacağız diye beklemesinler. Hep peşlerinde olacağız” diye seslendi.
‘Hem çocuklarımızı öldürüyorlar, hem de bizi yargılıyorlar’
Katliamda oğlu Hamza’yı kaybeden Kadriye Encu ise, kaldıkları evin odasında asılı olan 34 kişinin fotoğraflarına bakarak, “Daha ayaktayız” dedi. Halen sürdürdükleri adalet nöbetine işaret ederek, “Davacıyız” diyen anne Encu, “Vicdanlı olan herkes bizi sahiplenmeli ve yalnız bırakmamalı” çağrısında bulundu.
Katliama ilişkin başlatılan hukuksal süreci hatırlatan anne Encu, davalarında kendilerinin yalnız bırakıldığını ve bunun da kendilerini yaraladığını ifade etti.
Anne Encu, son olarak haklarında halen devam eden davalara tepki göstererek, “Hem çocuklarımızı öldürüyorlar, hem de bizi yargılıyorlar” dedi.
Kaynak: MA / Ahmet Kanbal – Gökhan Altay