Zeynel Kete
Roboski’de katledilen canlar yaşadıkları coğrafyanın çocuklarıydılar. Binlerce yıldır yarattıkları direniş kültürü kendi kimlikleri olduğu kadar, aynı zamanda varlık nedenleridir. Bu mekânın üzerinde tarih ve zamanı biriktirdiler. Kendi tercihleri değildi gecenin bir saatinde, buz gibi bir havada, katır sırtında “kaçağa” gitmeleri. Bu coğrafyada insanlık çalındı, yaşamsal kaynaklar çürütüldü, kişilikler ezildi, tepeden bakıldı, varlık içinde yokluk çektiler, nan’ın (buğday-ekmek) anayurdunda ekmeksiz bırakıldı ateşin ve güneşin çocukları.
Roboski’de 34 canın bombalanarak katledilmesinin üzerinden tam 10 yıl geçti. 28 Aralık 2011 tarihi Roboski’de yanmış bedenlerin katran karasına döndüğü gündür. Annelerin yanık kokuları arasında evlatlarının kokusunu aradıkları gündür. Roboski’de havanın kurşun gibi ağır olduğu bir demi devranda bir anneler uyumamıştı bir de ölüm. Ölüm ölüm olalı bu kadar utanmamıştı, ölümün hakikati sıradanlaşmıştı. Roboski’de ölüm Hakk’ın emri değildi, kader ise hiç değildi, ölüm bir politika haline gelmişti. Şairin dilinde bir daha “Kirvem hallerimi aynı böyle yaz” mısrası buz kesilmişti. Kendi eceliyle ölmeyen bir kavmin evlatlarıydı Roboski’de ecelsiz toprağa düşen canlar. Doğal ölüm dediğimiz ölüm biçimi Kürtlere çok ama çok uzak bir ölümdür. Neden kürt analarının dilinde “hayırlı ölüm” dilemek bir dua niteliğindedir? “Ölümün hayırlısını” dilemek Kürt annesine mahsustur! Günümüzde doğum kadın hakikatine ne kadar yabancı hale getirilmişse, ölüm de o kadar insana ve doğaya yabancılaştırılarak gerçekleştirilmiştir. Yaşadığımız çağda tekçi zihniyetler “ol” deyip oldurtmak, “öl” deyip öldürtmek istiyorlar. “Oldurtmak” ve ”öldürmek” devletçi uygarlık sisteminin devamı için vazgeçilmezler listesinde yer almaktadır.
Roboski’de insanlar yaşamıyordu, “kaçağa” giden ötekiler yaşıyordu! Bu coğrafyada yaşayanlar insan olmaktan çıkarılmıştı. Bir toplum etnik ve inanç bakımından insanlıktan çıkarılırsa çok rahatlıkla katliama uğratılır. Nahak zihniyet için kendisine biat eden, işine yarayan istediğini yaptıracağı, hakikate yabancılaşmış insan sayısı önemlidir. Gerisi açıkta, sürgünde, savaşlarda, hastalıklarda, katliamlarda, sürgünlerde yok edilmesi gerekenler listesine yazılmış bir kitledir. Roboski’de katledilen 34 canın 19’u henüz çocuk yaştaydı, masumdular. Vatandaşlık ve Türkçe derslerinde sınıfta kaldıkları için okuyamamışlardı. Bu topraklarda kendilerinin çizmedikleri bir sınırda, kurdun, kuşun uyuduğu bir anda, nefesin donduğu bir mevsimde geçinmenin ismi “kaçak” olmuştu. Katırlarının bir yanında çay bir yanında sigara taşıyorlardı genellikle ya da mazot. Sevdaları gibi kaçaktı çayları.
Kürtlerin, demokratik mücadelesinin en güçlü olduğu dönemlerde çocukları ölür! Bu toprakların mezarlıkları gençlerle doludur. Bu Kürde mahsus bir durumdur. Kürtlerin Türkiye’nin her bölgesinde demokratik siyasette görünür olduğu, farklılıkların ikrarlı yaşamına meydan açtığı bir anda Roboski Katliamı yaşandı. Roboski Katliamı farklılıkların tekliği değil, birliğini esas alan siyaset anlayışının en üst düzeyde karşılık bulduğu bir zamanda yapılması tesadüfi olamazdı. Roboski’de ölümün normalisazyonu anlatılıyordu gazetelerin manşetinde. “Çok üzgünüz, insafsız hata, kahreden hata, operasyon kazası, silah taşıyorlardı” gibi ithamlarla ölenler beyinlerde insan olmaktan çıkarılmıştı. Roboski öncesi ve sonrası yaşanan katliamlarla yüzleşme yoksa demokrasi de yoktur.