Hüseyin Aykol
Resul Baltacı, 1992 yılında cezaevine konulan yüzlerce, binlerce Kürt devrimciden biri. Gözaltına alınıp tutuklandıktan sonra yargılandı ve müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Birçok başka cezaevinde kaldıktan sonra, şimdi son beş yıldır Düzce T Tipi Cezaevi’nde bulunuyor. Ailesinden ayrı ve uzakta geçirdiği 30 yılda biriken hasreti, birkaç ay içinde sona erecekti. Nitekim iyi halli olmadıkları iddiasıyla infazları altışar ay sürelerle ertelenmeyen kimi 30 yıllık mahpuslar, son aylarda tahliye edildi ve süreleri dolan diğerleri de tahliye edilecek.
Resul Baltacı da, diğer arkadaşları gibi, ailesine kavuşacağı günleri sayarken, son dönemde kendisine uyduruk gerekçelerle hücre cezaları verildi. Bu hücre cezalarının süresi ve gerekçeleri şöyle: Kantinden satın aldığı bıyık makasına aramada el konuldu: 11 gün hücre cezası verildi; Mazlum Doğan ve Kemal Pir’in fotoğrafının bulunduğu iki kartpostala yıllar sonra el konuldu: 10 gün hücre cezası verildi; Halay çekip, topluca türkü söylemekten: 10 gün hücre cezası verildi; Aramada odada bulunan kitap ve dergiler için dava açıldı: 10 ay hapis cezası ve 20 gün hücre cezası verildi…
Ceza infaz yasasına göre, bir yıl içinde üç ayrı hücre cezası alınırsa, infaz yakılabilir. (Yani denetimli serbestlik hakkında yararlanamıyorsunuz.) Yukarıda sayılan hücre cezalarından hareketle Resul Baltacı’ya 30 yılını doldurduğunda tahliye edilmeyeceği bildirilmiş. Dahası kendisine yeni verilen müddetnamede 10 yıl sonrasına tahliye tarihi olduğunu belirtiyor. (Sanırım bu tarihte maddi bir hata var.)
Resul Baltacı’nın bana gönderdiği mektubundan anladığım şey bu! Ama insan hakları kuruluşlarından bir avukatın, belki bizzat Meclis’in insan hakları komisyonundan birinin Düzce T Tipi Cezaevi’ne giderek, durumu kendisi ve cezaevi idaresiyle konuşup, açıklığa kavuşturmasında yarar var. Zaten 30 yıl hapis yatmış bir kişinin bunun üzerine 10 yıl daha yatması kadar korkunç bir şey olabilir mi?
* * *
İçerideki kadim mahpuslardan ve yazarlarımızdan Mahmut Yamalak, 7 Mart 2022 tarihli mektubunda şöyle diyor: “Buraya geldikten sonra buranın koşulları ve özellikle şu meşhur puanlama yasasının pratikteki uygulanışı konusunda sana yazdım. Ama mektubuma el konuldu ve dava açıldı. Anayasa Mahkemesi’ne kadar gitsem de bir sonuç alamadım.
Akçadağ’ın ekonomik kalkınması düşünülerek inşa edilmiş bu cezaevinde, döner sermaye kurbanı olan 30 kadar arkadaşız. Üç odaya dağıtılmışız ama diğer odalar sesimizin bile ulaşamayacağı kadar uzakta. Her blokta bir odayız. Yine de bildiğim hasta arkadaşların durumunu yazayım:
Odamızda benim gibi 28 yıldır içeride olan M. Ali Yaşa’nın, lenf bezi büyümesi hastalığı var. Sanırım bunun bir ileri aşaması lenfoma imiş. Zeyyat Ağaoğlu guatr ameliyatı olmuş; her gün ilaç kullanıyor ve KOAH hastası. İslam İverendi karaciğer nakli ameliyatı olmuş. Yüzde 70 engelli sayılıyor. Diğer odamızda Kayseri’den birlikte getirildiğimiz İbrahim Ateş, 27 yıldır içeride ve Hepatit B hastası. M. Sait Kulu da Hepatit B hastası Birkaç ay sonra tahliye olacağı için görece rahat.
İçeride 12 Eylül koşullarından daha iyi durumdayız. Ama o koşulları aşan şeyler de var. Mesela benim yazmış olduğum ve bandrollü olarak Aryen Yayınları’ından çıkan romanım “Rewingi” bana yasak. Gerekçe ‘etkilenebilirmişim’. Bu konu da AYM’de. Kendi romanımın yayınlanmış halini okumamak da varmış kaderde. Bunu darbeciler bile düşünememişti. Bizler, İsmail Beşikçi hoca ile yattık. Onun yasaklanmış kitaplarını, ona getirilen kitaplardan okumuştuk mesela.”
* * *
Sincan 1 nolu Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde bulunan Bager Sayek, 9 Mart 2022 tarihli faks mesajında şöyle diyor: “Daha önce el konulan kitabım hakkında bir gelişme olursa yazacağımı söylemiştim. Bu konuda AYM’ye yaptığım başvuruya cevap geldi: Kabul edilmezlik kararı vermişler. Durumu avukatıma yazdım. Şimdi de AİHM’e başvuracağız.
Bulunduğumuz hapishanede bizi daha hiç yan yana getirmediler. Bu konu temel talebimiz olduğu halde yan yana getirmiyorlar. Birer, ikişer veya üçer şekilde ayrı ayrı bloklara-kısımlara koymuşlar. Hiçbir faaliyetimiz yok. Spora tek tek çıkarmak istediler. Bunu kabul etmedik. Etmeyeceğiz. Çünkü her alanda ağır bir tecrit uygulanmak isteniyor. Şimdilik durumumuz bu.”
* * *
Şakran 2 nolu T Tipi Cezaevi’nde bulunan Fırat İşgören, 21 Şubat 2022 tarihli mektubunda şöyle diyor: “Yargıtay’ın 2012 yılında hükümlü ve tutuklulara açık görüş cezası verilemez; çünkü bu durumda sadece mahkumlar değil, aileleri de cezalandırılmış olur, şeklinde bir kararı vardı. Ergenekon davası sanıklarının başvurusu üzerine alınan bu karardan nitekim biz de yararlanmıştık. Bu kararı bulup, bize gönderirseniz seviniriz. Bu karar bize gerekli; çünkü görüşçülerimiz açık görüşte toplu olarak içeri alınırken; kapalı görüşte tek tek içeri alınıyorlar. Bu duruma itiraz ediyoruz ama işe yaramıyor.”
* * *
İzmir-Şakran 2 nolu T Tipi Cezaevi’nde bulunan İbrahim Tekin, sadece bizim değil aynı zamanda Türkiye İnsan Hakları Vakfı eski başkanı ve Türk Tabipler Birliği Başkanı Şebnem Korur Fincancı ve İnsan Hakları Derneği eski genel başkanlarından Akın Birdal’ın Newroz bayramlarını kutluyor. Kendilerine buradan iletiyorum.
* * *
Yine Şakran 2 nolu T Tipi Cezaevi’nde bulunan mahpuslardan Nihat Ekmez’in “Bilginin Oluşum Tarihi” Aram Yayınları’ndan çıktı. Kitap, henüz kendi eline bile geçmemiş. Biz de kitaba henüz ulaşamadık. Yoksa kitabı, -yazarının talep ettiği gibi- inceler ve üzerine bir tanıtım-değerlendirme yazısı yazabilirdik. Ancak bunu beklemeden Nihat Ekmez’i, kitabı için burada kutluyorum!
* * *
Bu hafta bana ulaşan mektupların hemen hemen hepsinde, hem eşim Nuray Çevirmen’in 8 Mart’ını hem de ikimizin 21 Mart Newroz Bayramı’mızı kutlayan cümleler var. Hepinize ayrı ayrı teşekkür ediyoruz!
MEKTUBU GELENLER:
———————————
Mahmut Yamalak – Akçadağ T Tipi Cezaevi
Resul Baltacı – Düzce T Tipi Cezaevi
Bager Sayek – Sincan 1 nolu Yüksek Güvenlikli CİK
Murat Türk – Şakran 1 nolu T Tipi Cezaevi
Fırat İşgören – Şakran 2 nolu T Tipi Cezaevi
Hüseyin Güçlü – Şakran 2 nolu T Tipi Cezaevi
İbrahim Tekin – Şakran 2 nolu T Tipi Cezaevi
Nihat Ekmez – Şakran 2 nolu T Tipi Cezaevi