İki Reşit Paşa var ki kötülük yapıp, acı çektirmede yarışa girmişler. İkisi de farklı dönemlerde Diyarbakır’da valilik yapmış. Viraneye çevirdikleri yerlerde, acılarıyla baş başa kalan kadınların ağıtları, dengbêjlerin stranları ile oluşan toplumsal bellek, katliamları bugüne değin unutmamış.
***
İsimleri ilginçtir, birinin “Reşit Mehmet” iken, diğerinin “Mehmet Reşit’tir.” İkisi de devşirme, kim bilir anne ve babaları ne isimler verdi de kapıkulu oldukları konaklarda ve ocaklarda bu isimler verildi kendilerine.
Türk ve Müslüman olmayan iki çocuktan öyle iki canavar yaratıyorlar ki Türk ve Müslüman olmayan herkesi düşman belleyip, toplu kıyım yapmaktan hiçbir beis görmüyorlar. Daha küçükken sıcak yuvadan alınıp, soğuk ve derin dehlizlerde ruhları öldürülüyor, insanların ve toplumların başına bela kesilip, baş kesiyorlar.
***
Reşit Mehmet (1780-1836) Gürcü’dür ve Gürcistan’da doğuyor. Köle olarak satılıyor ve zamanında kendisi de bir köle olan sadrazam Mehmet Paşa’nın konağında büyüyor. 1833 yılında Sivas’tan Revanduz’a kadar tüm bölge kontrolüne veriliyor.
Mehmet Reşit (1873-1919) daha bir yaşındayken ailesi Rusya’dan, katliamdan kaçıp Osmanlı’ya sürgün gelen Çerkeslerdendir. Aynı acıyı Diyarbakır’da göreve başladığı 1915 yılından itibaren mazlumlara yaşatıyor.
***
İkisinin de görev dönemleri Osmanlı’nın en sıkıntılı dönemleridir, savaş ve toprak kaybetmektedirler.
Reşit Mehmet’in döneminde Osmanlı Ruslarla savaştadır, Mısır’da ve Balkanlar’da isyanlarla başı derttedir. Kürtlerin özerk beyliklerinin bağımsızlık hayali kurmaması için kalan gücü ile tüm yenilgilerin öcünü alırcasına saldırıyor ve öyle bir kan akıtıyorlar ki Beşiri’nin Rıdvan köyünde akıttığı kanla değirmen taşı dönüyor.
Mehmet Reşit’in dönemi ise birinci dünya savaşı yıllarıdır, Osmanlı’nın içinde yer aldığı blok yenilgiler alınca o da tüm hırsını mazlum halktan çıkarıyor, katliamlarla adını tarihe “Diyarbakır Kasabı” olarak yazdırıyor. Diyarbakır’ın 56 bini aşkın Ermeni nüfusu, onun göreve geldiği 1915 yılından iki yıl sonra 1849’a düşüyor.
***
Êzidî kahramanlar Mirzıkê Zaza ve Şêx Mirzayê Anqosi’yi anlatan stranlar aynı zamanda Kurtalan, Beşiri ve Diyarbakır’da yaşatılan fermanların çığlıklarıdır. Zulme başkaldıran yiğitlikleri de anlatılıyor, Diyarbakır valisinin davetine icap edip, tuzağa çekilerek namertçe öldürülmeleri de.
Valiler konaklarında konuklarını öldürmeyi bir gelenek haline getirirler. Babasının kanlısı kapısına gelmişse, el sürmeyip, hürmette kusur etmeyen Kürd’ü de her defasında bu tuzağa çekerler. Reşit Mehmet Paşa Beşiri’ye sefere çıktığı dönemde, Dersim’e de sefer düzenler ve savaşmadan önce, gözüne kestirdiği yiğitleri konağına davet edip öldürtür, buna dair Dersim yöresine ait “Reşit paşa” stranında yedi kardeşin nasıl davet edilip katledildikleri ve bacıları Zeynep’in intikam planı anlatılır.
Sözlü edebiyatta Reşit Mehmet’in ani ölümünün bir öç alma sonucu olduğu söylenir. Ama tam bilinmiyor Êzidîler mi öldürdü yoksa Aleviler mi? Şêx Mirzayê Anqosi’nin hançeri göğsünde kırdığı da rivayet edilir, Zeynep Hanım’ın yeğeni Memo’nun başını kestiği de.
Rüzgâr eken fırtına biçer, katliam yapanlar aslında kendi sonlarını da hazırlıyorlar. Mehmet Reşit’in de öyle oluyor, 1919’da devran bir anlığına dönüyor ve yaptığı katliamlardan dolayı yargılanıp idam cezası alınca, cezanın infazını beklemeden intihar ediyor.