Her toplumun kahramanlara ihtiyacı vardır. Türkiye’de ise bu durum bir adım ötesine geçti: Kahraman değil, kayyım canavarları yarattı! Öyle böyle değil, üstün yetenekli, kendini insanlıktan sıyırmış; doğaya, kadına, halka ve sanata karşı destansı zaferler kazanan bir canavar bu. Gücün, betonun ve baskının en görkemli mimarları zorbalığın estetiğini yaratıyorlar!
Bir düşünün: İnsanlar seçim yapıyor, kadınlar mücadele ediyor, doğa nefes alıyor… İşte o anda, sahneye zamazingo bir kayyım canavarı giriyor ve diyor ki: “Durun bakalım, bu kadar özgürlük fazla size!” Ve hemen işe koyuluyor. Sandıklara “elveda”, halk iradesine “hoşça kal” diyerek, bir belediyeyi işgal ediyor, baştan aşağı “ben bilirim” düsturuyla yeniden tasarlıyor. Demokrasi mi? Aman canım, o da neymiş? Zaten Kürt halkı dediğin ne anlar demokrasiden, kendini yönetmekten!
Ama gelin asıl şölene bakalım: Seçim şovu. Bu, tek adam rejiminin favori gösterisidir! Halkı sandık başına davet eder, seçilecekleri seçime koyar, biraz da oy saymaya izin verir. Demokrasi tüm ihtişamıyla sergilenir. Ekranlarda sonuçlar açıklanır, herkes bayram eder. “Biz kazandık!” diye halk sokaklara dökülür. İşte tam o sırada, kayyım mucidi sahneye çıkar ve elindeki “Terör” damgasını gururla kaldırır. Seçilmiş belediye eş başkanlarının bir kısmı görevden alınır, çünkü bir süre önce yaratıcı bir şekilde terörle ilişkilendirillenmişlerdir! Eşbaşkanlık mı? Hadi canım, onlar zaten fazla demokratik bir fikir değil mi?
Halk iradesi mi dediniz? Tek adam rejimi için halkın iradesi, keyifle bozulacak bir oyun hamurudur. “Siz seçin, biz atarız” sloganı ile halkın sandık sevincini ince ince ezer. Çünkü tek adam rejiminde seçimler sadece formalitedir; halk katılır, sevinir, sonra oturup kayyım işgal kararlarını izler. Demokrasi, kayyımların elinde bir kuklaya dönüşür ve halk, kuklanın iplerini tutmayı bırakalı çok olmuştur.
Doğa mı? Kayyım canavarının asıl uzmanlık alanı! Beton sevdasıyla ağaçları birer birer keser, kuşları göç ettirir, parkları otoparka çevirir. Halkın nefes aldığı her yeşil alanı bir rant projesine dönüştürmek, canavarın en büyük hobisidir. “Ağaç mı istiyorsunuz?” der, ardından bol bol plastik saksılarla süslenmiş alışveriş merkezleri hediye eder. Çünkü betonun gölgesinde oksijen falan gereksizdir. Yağmur ormanlarının yerine bina diktiğinizde kim ihtiyaç duyar nefes almaya?
Ve halk! Kayyım canavarı halkın iradesine bayılır, çünkü iradeyi alır, bir güzel çiğner, sonra da üstüne beton döker. Halkın sokağa dökülüp protesto ettiği anlarda canavarın gözleri parlar: “Bana zorbalık şansı tanıyorsunuz, teşekkürler!” Güvenlik(!) eşliğinde, toplumsal baskının en renkli versiyonları sergilenir. Halk sustuğunda, canavar o sessizliği bir zafer marşı gibi dinler.
Kayyım canavarı korkusuzdur, gücüyle her şeyi kontrol eder, tabii bir de kadınlar olmasa! Kadınlardan o kadar korkar ki, onların seçilmiş eş başkan olarak görevde olmasına tahammül edemez. Hele bir de mücadeleci kadınlar söz konusuysa, kayyım canavarının titremeye başladığını görürsünüz. Ama bunu çaktırmaz; öyle bir hamle yapar ki, dehasına şapka çıkarırsınız: Kadın eş başkana kayyım atandığını tebliğ bile etmez!
Evet, “Ne gerek var?” diye düşünür kayyım canavarı. Zaten o kadar korkmaktadır ki, doğrudan karşısına çıkıp “Sen artık görevde değilsin” deme cesaretini bile gösteremez. Kadını yok saymak, susturmak, görmezden gelmek en etkili yöntemdir. Çünkü kayyım canavarının kitabında şöyle yazar: “Kadın görünmezdir; görünür olduğunda, tehlikelidir.” Kadınlara yapılan bu sessiz darbe, aslında korkunun en sessiz çığlığıdır.
İronik olan şu ki, kayyım canavarı kadınlardan kurtulmaya çalışırken, onların gücünü daha da görünür kılar. Eş başkanları uyduruk gerekçelerle görevden alır, ama her bir hamlesi, kadınların haklı mücadelesini daha da büyütür. Korkunun ecele faydası yoktur; kayyım canavarı bu korkuyla ne kadar mücadele etse de kadınların varlığı her defasında daha güçlü bir şekilde karşısına çıkar. Ama şimdilik, korkmaya devam etsin, çünkü kadınlar çok daha fazlasını başaracak! Bunu görmek için Halfeti’den Dersim’e direnen kadınlara bakmak kâfi.
Sonuç? Kayyım canavarı kazandığını zanneder. Kadınların mücadelesini bastırdığını, doğayı yok ettiğini, halkı sindirdiğini sanır. Ama işte burada yanılır, çünkü zorbalığın olduğu yerde, direniş çiçek gibi açar. Betonlar çatlar, susturulan sesler bir gün daha gür yankılanır. Ve o gün geldiğinde, kayyımın mimarı olanlar, tarihin en trajikomik karakterlerinden biri olarak hatırlanacaklardır. Ama şimdilik, ona “teşekkür” edelim, bize insanlık dersi (!) verdiği için. Çünkü bazen, en karanlık canavarlar bile aydınlanmaya katkıda bulunabilir!