Önce buyurun okuyun, “zincirli” Hürriyet’te zincirsiz Ertuğrul Özkök yazmış: “BİLEREK “Yoldaşlar” diyorum… “Tavariş” (Rusçada yoldaş) de diyebilirdim. Çünkü bazılarının kafası, 1960 model solculukta takılı kalmış vaziyette. Değerli yoldaşlarım…
– BİR: On altı bakanlığın McKinsey’e denetlendirilmesi kesinlikle Osmanlı’nın Düyun-u Umumiye’si gibi bir şey değildir. Çok iyi bir şeydir.
– İKİ: Krizin başından beri hükümetin aldığı en iyi karardır.
– ÜÇ: Bu denetimi, iktidarın denetimindeki bir devlet kuruluşunun yapmasından çok çok daha iyi bir şeydir.” Bu son madde “Duyun-u Umumiye”nin ta kendisini tarif etmektedir. Duyun-u Umumiye zamanında da ekonominin denetimi Osmanlı Devleti tarafından değil, başka devletler tarafından yapılıyordu. Burada fark daha “beter”.
Türk devletinin ekonomisini bir “özel şirket” denetleyecek. “Ama, diye itiraz ediyor AKP’nin bu kararını “devletçiliğe karşıtlık” nokta-i nazarından eleştiren liberal, bu özel şirketin ‘yaptırım’ gücü yok.” Sen öyle san liberal ahbap. Sen “ekonomik reform yapıyorum, bana kredi ver” diyeceksin. Bu şirket senin “reformunu” denetleyecek. Ona istediğin kadar danışmanlık ücreti öde.
Bu şirket senden aldığından fazlasını “bunların reform dalaveralarını sana açıklarım, ver ücretimi” dediği anda, Türkiye’ye kredi vermeye ya da yatırım yapmaya hazırlanan şirketler McKinsey için kesesini açacak. Açınca ne olacak?
Erdoğan’ın reform fırıldaklarının ipliğini, senden daha fazla ücret ödeyenlere bu McKinsey “satacak”. Bu defa sen panikleyeceksin. “Aman bizi satma, al sana onlardan daha fazla dolar” diyeceksin. Başka işler de olacak. Bir yabancı şirket diyelim ki senin Varlık Fonu’ndaki PTT’yi mi satın alıp sana bilmem kaç milyar dolar ödeyecek? Çok güzel, McKinsey’in adamları bu şirketin kulağına kar kaçıracak. Diyecekler ki, “ver bize para, söyleyelim sana PTT hisselerinin düşme tempolarını…”
Parayı alacak ve diyecek ki, “üç ay daha bekleyin, PTT’yi yarı fiyatına alabilirsiniz.” Ne yapmış olacak? Danışma. Sana da danışma yapacak, ona da. Şu Telekom bilmem kaç ay içinde bilmem kaç milyar değer kaybettikten sonra Hariri’nin eline yok pahasına gitmedi mi? Gittikten sonra imanı gevremedi mi?
İşte senin PTT’nde öyle gidecek. Sen boşuna “postacı kapıyı iki kere çalar” diye bekle. “Yaptırım yok” he mi? Öyle bir var ki, McKinsey senin o devlete ait tüm mal varlığını içine tıktığın Varlık Fonunda delik üstüne delik açacak. “Biz bu oyuna gelmeyiz, malımızı düşük fiyata elden çıkarmayız” mı diyorsun, bizim Sayıştayımız var, Maliyemiz var, Merkez Bankamız var, yasalarımız, anayasalarımız, TBMM’miz, ana muhalefetimiz var” mı diyorsun…
Uyuyorsun. Bunlar yok. Erdoğan ve Damadı var. “Saaaaatttttıııımmmm” dediklerinde satarlar. Önlerinde engel yok. Açın Varlık Fonu ile ilgili mevzuatı okuyun. Özel şirketi görünce AKP’ye yine gönül koyan liberal çok bilmiş pozlarda 1960 model solcuyla dalgasını geçecek: “Senin dünyadan haberin yok, o McKinsey şirketi danışmanlık verdiği ülkeyle ilgili raporlarını çok liberal Sayın Erdoğan izin vermedikçe hiç kimseye veremez, yasssahtır hemşerim…”
Bre dinsiz imansızlar, bu memleketin dört bir bucağını “casusların” kapladığından söz eden siz misiniz, biz mi? Can Dündar’ı bile “casus” ilan ettiniz. Rahip “casusluktan” içeride, Enis Berberoğlu yakasını “casusluktan” zor kurtardı. Ordunun içinde “casusların” cirit attığını biz değil siz söylüyorsunuz.
Eeee??? “Denizde kum sizde casus” olacak da McKinsey’de devletinizin tüm ekonomik sırlarını bilenlerin arasında bütün Amerikalılar Erdoğan’ın “askerleri” mi olacak? Üstelik siz değil misiniz, “bizim casuslarımızın alayı Amerikan casusudur” diyen. İşte biz de size bu McKinsey’in içine pek güvenmeyin demekteyiz. Pire torbası gibi içi “Amerikan casusu” dolu olabilir. Sen kendi “sırlarını” üstelik bunlara “danışma” ücreti ödeyerek vereceksin, o senin“sırlarını” alacak, hooop, bir başkasına verecek, bir de oradan para kazanacak…
Ertuğrul Özkök “allasen”, bu şirketin hisse senetlerinden sende kaç adet var. Birinci maddeyi unuttum: 16 Bakanlıktan söz ediyor. Vatandaş Saray hükümetinde 550 bakan var sanıyor. Türk devletinin bütün bakanlarının sayısı, ister sağdan sola doğru say, ister soldan sağa doğru, topu topu 16 adet. Yani TBMM’de denetleyemediğin toplam 16 Bakanını Mr McKinsey denetleyecek. Aralarında görenin ödünü patlatan Süleyman Soylu’nun bakanlığı ile, her görenin gülmekten bihal olduğu sivil giydirilmiş Akar’ın bakanlığı da.
Reis ‘4. kuvveti’ nasıl bozguna uğrattı?
Vaktiyle bir “basın müzesi” vardı. Cağaloğlu Divanyolu’ndaydı. Diyorlar ki, müzeye pek giden yokmuş. Sebebi de zaten medyanın bir bütün halinde müze haline gelmesiymiş; “Acayip gazete ve televizyonlar müzesi.” Şimdi okuyalım da medyanın neden müzelik olduğunu anlayalım: “Batı’nın medyasında yanlış bilgiler dolaşıyor. Bunları düzeltmek için çalışmamız gerekiyor. Bu devasa ülkeleri başında olanların değil, medyaların yönettiğini gördüm. Ben de dedim ki, ‘medyayı bırakın, halkınız ne düşünüyor bunu söyleyin.’ Bizde de bir zamanlar böyleydi. Dördüncü kuvvet falan. Yarın bizim medya yazar, varsın yazsın. Bizim derdimiz halkımız ya. Bize halkımız kaç puan veriyor önemli olan bu. Demokrasi gücünü halktan alır. Halk varsa demokrasi var, yoksa yoktur. Medya ile demokrasi olmaz.” İşte bizde “demokrasinin” mevcudiyet sırrı böylece ortaya çıkmış oluyor: Bizde “halk” var, “medya” yok. “Medya ile demokrasi olmayacağından”, “medya yok olunca” demokrasi de gelmiş oluyor. Şey… “Tarihe” tuhaf harflerle geçecek bu konuşma Erdoğan’a ait. Hem de bin kadar akademisyenin önünde yapıldı. Bunların arasında “İletişim fakültelerinin” dekanları, prof.ları ve daha bilmem neleri de var. Şimdi gitsinler de talebelerinin önünde “medyanın mühim meziyetleri” hakkında ders anlatsınlar. Bu arada Erdoğan aynı konuşmada Batılı politikacıların “medyadan korktuğunu” o nedenle iş yapamadığını da “dercetmiş.” “Tek şef”imiz ise cesur yürek. “Medyadan korkmuyor”, “ne yazarlarsa yazsınlar” umurunda değil. Ne yazıyorlar? “Reisi cumhur hazretleri, vatanın üstüne çöken yasama, yürütme ve yargı erki denen üç canavarı bir pala darbesiyle yere serdikten sonra, karşısına çıkan zavallı ‘dördüncü kuvvet’ medyayı ayağının altında böcek gibi ezdi. Biz gazeteciler sevinç içindeyiz, çok şükür Rabbimize artık biz yokuz, demokrasi var, vatan sağolsun, millet çok yaşasın, Resimiz ebediyen yaşasın”… O günden beri “havuzda” kurbağa sesleri duyuluyormuş.