gazetemiz yeni ama okurları geçmişten gelir. ve çoğu, aziz yural’ın adını duymuştur. 30 aralık 2015’te, cizre’de, yaşadığı sokakta ayağından vurulan bir kadına yardım etmek isterken öldürüldü aziz yural. sağlık emekçisiydi yani sadece insanlık görevini değil mesleğini yapıyordu.
savaşta bile hedef alınmayan meslek erbabı var; gazeteciler ve sağlık emekçileri bunların arasında. cuma günü gazze şeridi’nde sınıra yakın kurulan çadırlardan birinde, bir yaralıyı tedavi eden 21 yaşındaki sağlık görevlisi razan el-naccar, israil’in keskin nişancıları tarafından sırtından vurularak öldürüldü. genç kadın, 30 mart’tan beri her cuma gerçekleşen büyük dönüş yürüyüşü’nün simge yüzlerinden biriydi, çadırlarda çalışmak için gönüllü olan ilk kadınlardandı. geçtiğimiz haftalarda, yine çadırda tanıştığı bir gençle nişanlanmıştı ve cenazesi on binlerce filistinlinin katılımıyla defnedildi.
razan el-naccar çadırda 13 saat yaralıları tedavi ettikten sonra hastaneye nöbete gidiyormuş. kendisiyle röportaj yapan new york times’a, “bu erkeklere mahsus bir meslek değil,” diyor. “hem bazen kadınlar yaralanıyor, onları kim tedavi edecek?” belki gazeteci itiraz ettiğinden, “evet erkekler de yapabilir ama bizim burada büyük bir rolümüz var,” diye devam ediyor. “bizim tek bir hedefimiz var, hayat kurtarmak, yaralıları buradan uzaklaştırmak ve dünyaya şu mesajı iletmek: silahlar olmadan her şeyi yapabiliriz.” çadırda çalışmasının sebeplerini, arapçasına bile aşina olduğumuz kelimelerle açıklamış, “vatani”, “insani”… ülkesinin çocuklarına baktığı için, babasının onunla gurur duyduğunu da anlatıyor ve şöyle diyor: “özellikle bizim toplumumuzda kadınlar yargılanır ama bizi kabul etmek zorundalar, kendi tercihleriyle kabul etmezlerse zorla kabul edecekler. çünkü biz her erkekten daha güçlüyüz.
protestoların ilk günü yapılan çağrıya karşılık verirken gösterdiğim cesareti herkeste bulabilirsiniz.” ne kadar tanıdık cümleler değil mi? razan el-naccar, 30 mart’ta başlayan büyük dönüş yürüyüşü eylemlerinde israil işgal gücü tarafından katledilen 119. filistinli oldu. keskin nişancıların özellikle öldürmek ve sakat bırakmak üzere vurup yaraladığı 12 bini aşkın filistinlinin bir kısmı kollarını, bacaklarını kaybetti. daha önceki saldırılarda vurulup uzuvlarını kaybetmiş olan filistinliler arasında son protestolarda öldürülenler oldu.
filistinlilerin yürüyüş sırasında zaman zaman parçaladığı dikenli tellerle korunan sınır aslında sabit değil; israil tarafından filistin toprağının yeni parçaları işgal edilerek ve buralara yeni yerleşimler kurularak sürekli genişletiliyor. hem işgal hem de sivilleri, gazetecileri, sağlık personelini hedef alıp öldürmek uluslararası hukuka aykırı. konuyla ilgili birleşmiş milletler güvenlik konseyi’ne verilen iki farklı tasarı sunuldu. bunlardan ilki kuveyt’in, filistin halkı için koruma talep eden tasarısı oldu. sadece abd’nin veto ettiği tasarıya kuveyt, bolivya, çin, fildişi sahili, ekvator ginesi, fransa, kazakistan, peru, isveç ve rusya destek verirken, konseyin daimi üyelerinden ingiltere ve geçici üyelerinden polonya, hollanda ve etiyopya çekimser kaldı.
kuveyt tasarıyı birleşmiş milletler genel kurulu’na götüreceğini açıkladı. abd tarafından verilen diğer tasarıysa gazze’deki olaylardan hamas’ı sorumlu tutuyordu. tasarıya abd’nin bm daimi temsilcisi nikki haley’den başka destek veren olmadı. uluslararası ilişkilerde bu tür diplomatik çabalar önemli tabii ama halkların arasındaki ilişkiler birleşmiş milletler’e bırakılamayacak kadar ciddi bir konu. dayanışma da, kınama mesajlarıyla falan olmuyor. dünyanın son yerleşimci sömürgeci güçlerinden israil’i her alanda tecrit etmek, yani işgalle kurulmuş, şiddet ve işgalle ayakta kalan ve kendisini bölgenin tek demokratik ülkesi olarak pazarlamaya çalışan bu “devlet”le her türden ilişkiyi kesmek gerekiyor. yeni bir türkiye’ye dair ümitlerimiz tazelenirken bu konunun da taleplerimizin arasına girmesi iyi olmaz mı?