Kanal İstanbul tartışmalarının yoğunlaştığı günlerde zamanın Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Cahit Turhan şöyle demişti: “Evet yaptığımız bütün yatırımlar rant projesidir. Bu ülkeye gelir getirici amaçlı. Rant ne demektir, kâr demektir. Biz projelerimizin fizibilitesinde rantabilitesine bakıyoruz. Kârlı olmayan bir projeyi niye yapalım!” Daha sonra görevden alınan bu teknokrat bakanın söyledikleri 18 yıllık AKP iktidarının özeti gibiydi. Rant, bir malın, bir mülkün ya da paranın, belirli bir süre sonunda, hiç emek verilmeden sağladığı gelir, yani kârdır. Fizibilite, yapılabilirlik, uygulanabilirlik demektir. Rantabilite ise, yatırılmış sermayenin bir kuruluşun veya bir yatırım konusunun gelir sağlayabilme olanağı, yani verimliliğidir.
Ekonomist Korkut Boratav rantı, “Devletin çeşitli uygulamalarla bireysel, endüstriyel veya sektörel olarak özel teşebbüs lehine herhangi bir çıkar avantajı yaratması, bu avantajın realizasyonu ve paylaşımı” olarak tanımlıyor. Bu bağlamda rantiye, bankada bulunan paranın faiziyle veya sahibi bulunduğu hisse senedi vb değerli evrakın geliriyle yaşayan kimsedir. Rant arayışı, normal kârın üzerinde kâr sağlamak için iktisadi karar organlarının piyasada tekel gücü elde etmeye yönelik çabalarıdır. Asıl amacı on yıllardan beri birikmiş olan serveti kamudan alıp özel sektöre aktarmak olan ranta ve talana dayalı özelleştirmeler ile kâr garantili yap-işlet yatırımları ise, “al gülüm ver gülüm” yöntemine göre sürdürülen büyük rant paylaşımlarıdır.
İktidara geldiği günden itibaren, her şey özel sektör için, her şey rant için ve her şey kâr için ilkesini rehber edinen AKP, ranta ve talana dayalı ekonomi politikalarını devam ettirmek için dünyanın hiçbir ülkesinde var olmayan, yürütme, yargı ve yasamanın tek kişinin elinde toplandığı Türk tipi başkanlık rejimine geçti. Koalisyonların olmayacağı ve siyasal istikrarın yaşanacağı iddiaları, iktidarın 3 yıldan beri koalisyonla ayakta durması ve rejimin devam etmesi halinde daha çoklu koalisyonların olmasıyla kısa zamanda geçersiz hale geldi. Bu süreçte vahşi kapitalist sömürü ve tahakküme, kamu varlıklarının talanına, yoksuzluğa, yoksulluğa, çarpık kentleşmeye ve çevre tahribatına yol açan inşaat sektörü ile sürdürülen taşeronlaştırılmış rant ekonomisi de iflasa sürüklendi.
Gelinen aşamada rejim, ekonomik, sosyal, siyasal, etnik, kültürel ve inançsal düzeyde çok yönlü bir kriz yaşıyor. Rejim krizi, sadece iktidar partilerinden kopuşların ve yeni aktörlerin ortaya çıkmasını değil, aynı zamanda muhalefet partilerinde de ayrışma ve saflaşmalar yaratıyor. Erdoğan’ın ve Bahçeli’nin dik durma mesajlarına rağmen AKP-MHP koalisyonuna karşı açık eleştiriler ve istifalar birbirini izlerken, Cumhur ve Millet ittifakları içindeki çelişkiler giderek derinleşiyor. Başka bir deyişle şimdiye kadar bir şekilde üstü örtülen ideolojik, siyasal ve örgütsel sorunlar su yüzüne çıkıyor. Rejimin ve koalisyonun giderek bir kaosa doğru sürüklendiğinin farkında olan Erdoğan, artık inandırıcılığını yitirmiş olan reformlardan söz ederek ve bir yandan da ABD ve AB ile ilişkilerini yeniden düzenleme manevraları yaparak çözülmeyi engellemeye çalışıyor.
AYM ve AİHM kararlarına uyulmazken, mahkemeler talimatla kararlar alırken, siyasetin sınırları Cumhur İttifakı’nın çıkarlarına göre belirlenirken, muhalefet partilerinin sesleri iyice kısılırken, genel başkanlar ve milletvekilleri dokunulmazlık tehdidine maruz kalırken, hak, hukuk ve adalet isteyenlerin sokağa çıkmaları engellenirken vb, artık bu rejimde ne reform ne demokrasi olmaz/olamaz! Muhalefetin bunu umut etmesi bile boşuna bir çabadır. Reform ve demokrasi ancak bu rejimin değiştirilmesiyle mümkündür.
Rejim değişikliği ise yeni bir anayasa sorunudur. Yani, 12 Eylül’den beri yürürlükte olan askeri cunta anayasasının çöpe atılıp yerine özgürlükçü ve demokratik bir anayasa yapılmasıdır. Baskın ve erken seçimi beklemeden rejim değişikliği sorununun güncelleştirilmesi, geçmişte yaşanılan anayasa tartışmalarından çıkarılacak derslerin ışığında geniş platformlarda tartışılması ve bunun gerektirdiği siyasal ve toplumsal adımların atılması önem kazanmaktadır.