Geçmiş yıllarda İslami radikal çevrelerce daha sınırlı alanlarda üretilen Noel ve yılbaşı karşıtlığı ve bu karşıtlık temelinde üretilen nefret söylemi, AKP’nin iktidarını her alanda tahkim ettiği son yıllarda daha yaygın ve ulu orta bir çehreye büründü. Televizyonlardan gazetelere, dergilerden radyolara kadar neredeyse her alanda çeşitli cemaat liderleri, siyasetçiler, dernek veya vakıf başkanlarının demeçleri ile karşılaşıyoruz. Bu demeçlerde, Hristiyan inancında İsa peygamberin doğum gününü ifade eden Noel’e yönelik büyük bir nefret söylemi ve onun bir uzantısı olarak görülen yeni yıl kutlamalarına karşı da büyük bir tepki var.
Medya tekeli üzerinden dolaşıma sokulan bu nefret dalgası gündelik hayatta da karşılığını hızlıca buluyor. Noel baba figürünü bıçaklayarak tepki koyanlardan tutun, yılbaşı akşamına özel çerez satmayı reddeden bakkal sahibine kadar her alanda Noel’i ve yılbaşını İslam’a karşı bir tehdit olarak konumlandıran söylem günden güne daha da genişliyor. İslami gramerle çekimlenen Batı karşıtlığı, Noel ve yeni yılı da kapsayan bir genişleme yaşıyor.
24 Aralık’ta Hristiyan inancına mensup insanlarca kutlanan Noel’e dair bazı uygulamaların kapitalist sistem içerisinde çoğalarak tüketim kültürü çerçevesinde 31 Aralık akşamı kutlanan yeni yıl etkinliklerine de sirayet etmesi, Türkiye’deki İslami muhafazakâr kesimlerde bu iki ayrı olgunun birbirine eşitlenmesi sonucunu doğurdu. Böylece çok eski zamanlardan beri bu topraklarda her etnik ve dini inançtan kesimlerin kutladığı yeni yıl da Hristiyanlığa ve Batı’ya indirgenerek İslami hayat pratiklerinin tam karşısında konumlandırıldı. Gündelik yaşama dair normların egemen Sünni anlayış tarafından belirlendiği günümüz Türkiye’sinde “İslamcı doku” ile uyuşmayan her kültürel pratik hızlıca öteki olanla özdeşleştirilerek devalorize ediliyor, aşağılanıyor ve hatta potansiyel bir nefret suçunun hedefi haline getiriliyor. Oysaki yeni yıl kutlaması, kullanılan takvim gereğince tarih değişse de, neredeyse dünya ölçeğinde gözlemlenen bir olgudur. İslamcı çevrelerin bunun Batı üzerinden bu topraklara ihraç edilmeye çalışılan Hristiyanlık temelli bir kültürel hegemonya çabası olduğuna dair iddiaları, her şeyden önce yeni yıl kutlamalarının daha önceleri bu topraklarda olmadığını varsayan bir inkârcı yaklaşıma dayanmaktadır. 1915 öncesinde bu topraklardaki nüfusun üçte birini oluşturan Hristiyan halklar bir yana, tarihi adeta İslam ile başlatan ve onun öncesi ve sonrasında insanların kültürel yaşamlarında devam eden uygulamaları görmezden gelen Sünni gözün bakışıdır bu. İslami usule uymayan her şeyi yok eden, yok edemediğini de görmezden gelen bir yaklaşım için yılbaşını Noel ile özdeşleştirerek “kökü dışarıda” bir Hristiyan “musibeti” olarak kodlamak ve bu şekilde saldırmak en kolay olanıdır.
1915’deki Ermeni ve Asuri soykırım felaketi ve 1923’teki Rum tehcirine kadar binlerce yıldan beri aynı topraklarda bir arada yaşamış olan birçok halk sadece siyaset ve ekonomide değil aynı zamanda gündelik kültürel pratiklerde de birbirlerini etkiledi. Farklı inançlara mensup olan bu halkların inanış ve yaşayış biçimleri bazen iç içe geçti, melezleşti. Tek tanrılı dinler öncesine dayalı birçok Pagan pratiği Musevilik, Hristiyanlık ve İslam’a sirayet etmekle kalmadı, günümüzde bile kendisini değişik formlarda sürdürebildi. Bu nedenle birçok önemli geçiş ritüelinin her ne kadar zamanla birbirinden farklılaşmış olsalar da değişik dinsel ve etnik gruptan insanlarda görülmesi son derece olağandır.
Örneğin bugün Hristiyanlık ve Batı kültürel emperyalizmi ile özdeşleştirilen yeni yıl etkinliği, henüz Batı’nın esamesinin okunmadığı zamanlarda Kürtler arasında kutlanıyordu. Çocukluğuma denk gelen yıllarda bile Kulp’ta kutlanan ve Zazakide “Qaqindos” dediğimiz yeni yıl etkinliği bunun en basit kanıtıdır. Günlük hayatta yaşlıların hala kullanmaya devam ettiği ve eskiden Kürtler arasında yaygın kullanılan Jülyen Takvimi’ne göre yılbaşı (serê salê) 13 Ocak gecesi kutlanırdı. Yüze is sürülerek erkeklerin kadın, kadınların erkek kılığına girdiği ve evlerin tek tek ziyaret edilerek ev sahibinden hediye istendiği yeni yıl etkinlikleri adeta Bahtin’in karnavalı modunda yaşanmaktaydı. Eğer bir kültürel hegemonyadan bahsedilecekse bunu Kürtlerin dilini ve kültürel pratiklerini yasaklayan, itibarsızlaştıran, yokmuşlar gibi davranan zihniyette aramak gerekir.