Gözümüz aydın, nur topu gibi bir Yeni Ekonomik Programımız oldu! Ekonomik İstikrar Programı, Yapısal Uyum Programı, Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı, Orta Vadeli Program vs’den sonra…
“Görülmeyen el mekanizması” Adam Smith’ten bu yana kapitalizmin esası olan liberalizmin başat ilkelerinden biridir. Temel varsayımı, herhangi bir müdahaleye ve düzenlemeye gerek olmadan ekonominin piyasanın doğal saikleriyle işlemekte olduğudur. 29 kriziyle birlikte bu ilke çöktü, ekonominin kendi kendine işleyemeyeceği acı biçimde tecrübe edildi. ABD başta olmak üzere kapitalist ülkeler, içine düştükleri kriz ve Sovyetler Birliği’nin yarattığı tehdidin etkisiyle, liberal ekonomiye müdahale etmek ve Sovyetler Birliği’nden aldıkları “ilham”la sosyalist planlama yoluna gitmek zorunda kaldı.
1923 İzmir İktisat Kongresi’nde liberal yollarla kalkınmayı tercih ettiğini ilan eden Türkiye’de de 30’lu yıllarda benimsenen devletçilik ilkesiyle birlikte (ikincisi olmayan) Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı hazırlandı. 60’lı yıllarda da izlenen kalkınmacı anlayışla beraber beş yıllık kalkınma planlamaları hazırlanmaya başladı ve Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) kurularak planlama kurumsallaştı. Ancak 1980 sonrasında 12 Eylül darbesinin himayesinde yaşama geçen neoliberal politikalarla planların piyasalaşması süreci başladı, değişmeyen tekerrürle “komünist işi” olarak görülen planlamanın yerini, piyasanın gereksinimlerine göre belirlenen “programlar” aldı.
Neoliberal politikaların uygulanmasıyla birlikte ortaya çıkan ulusal, bölgesel ve küresel krizler sonrasında “komünist işi” planlama yerine hazırladıkları “program”larla ülkeler, IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü gibi düzenleyici kurumlar tarafından belirlenen küresel politikalara eklemlenmeye çalıştı.
İçe dönük (yoğun) birikim rejiminde planlamayla kalkınma anlayışı çerçevesinde ülkeler, kendi gerçeklikleriyle olabildiğince toplumsal dengeleri de gözeterek ekonomik ve sosyal politikaları belirlerken programlar, ülkelerin gerçeklikleri ve toplumsal dengeleri bir tarafa bırakarak, tamamen küresel ekonominin ihtiyaçları ve sadece sermaye sınıfının çıkarları doğrultusunda oluşturuldu.
Bizde de 12 Eylül darbesi sayesinde uygulanan 24 Ocak kararlarıyla, kalkınma planlarının yerini neoliberal “Ekonomik İstikrar Programı” ve ardından “Yapısal Uyum Programı” aldı. 2001 krizi sonrasında uluslararası düzenleyici kurumların telkini / baskısıyla Kemal Derviş tarafından uygulamaya konulan ‘Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı’yla kalkınma planları tamamen işlevsiz hale geldi/getirildi. AKP ise Devlet Planlama Teşkilatı’nı tamamen lağvetti ve Maliye Bakanlığı tarafından üç yıllık dönemler için OVP (Orta Vadeli Program) hazırlanmaya başladı.
5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun 16’ncı maddesine göre, kamu ve özel kesim için öngörülebilirliği arttıracak bir yol haritası sunması, ekonomide güven ve istikrara katkıda bulunması amaçlanan OVP’nin, Bakanlar Kurulu tarafından en geç Eylül ayının ilk haftası sonuna kadar hazırlanması gerekmektedir.
2006 yılından bu yana söz konusu yasaya uygun olarak hazırlanan OVP, herhangi yasal dayanağı olmadığı halde bu yıl hazırlanmadı. Bunun yerine Maliye Bakanı, Eylül ayının son günlerinde Yeni Ekonomik Program (2021- 2023) adı altında bir sunum yaptı. Yani AKP hükümeti, kendi çıkarttığı yasaya dahi uymayarak hukuk tanımazlığını bir kez daha gösterdi. YEP ile sadece hukuk tanımazlığını değil, “yeni” adı altında getirdiği programla daha önce hazırlamış olduğu (geçen yıl açıklanan 2020-2022 tarihlerini kapsayan OVP’de dahil) programları da “eski” ilan ederek sahiplenmemiş oldu.
YEP’in içeriğinin gerçeklikten uzak verilerle hazırlanmış; emek ve doğa sömürüsünü, yoksulluğu, yolsuzluğu ve talanı meşru göstermeye dayanan emek ve toplum karşıtı bir perspektif ortaya koymasını – başka bir yazıda değerlendirmek üzere – bir tarafa bıraktığımızda, AKP’nin hukuk tanımazlığı ve kendi programlarını inkar etmesi bile, en hafif tabirle, kocaman bir fiyaskodur. Maliye Bakanı, ekonomide öngörülebilirliği, güveni, istikrarı sağlayacağını iddia eden bir program yerine bunların tam tersi etki yaratacak bir sunum yapmıştır.
Toplumun geniş kesimleri adı ne olursa olsun zaten hiçbir “program”ın kendisine fayda getirmediğini tam tersine getirilen her “program”la sosyal haklarının ortadan kalktığını, işsizleştiğini, yoksullaştığını gayet iyi bilmektedir. Öte yandan AKP’nin kendilerine hayır getirecek hiçbir icraatta bulunmayacağını da pek çok kez deneyimleyerek öğrenmiştir. Dolayısıyla YEP’in AKP’nin hukuk tanımazlığını ve kendini inkarını ortaya çıkarması, toplum nezdinde sadece malûmun ilanı olmakla birlikte AKP iktidarının hemen her alanda olduğu gibi ekonomideki çöküşünü alenen göstermesi bakımından da önemlidir!
Ekonomide ve diğer alanlarda yarattığı çöküş siyasi iktidarın sonunun geldiği anlamına gelmez. Sadece, ortaya mücadele için yeni olanaklar çıkarır. Toplumsal muhalefet bu olanakları değerlendirebilirse daha iyi gelecek umudu yeşerebilir. Ancak mücadele olanakları değerlendirilemez ve topluma bir başka alternatif sunulamazsa çöküntüler beraberinde yeni çöküntüleri getirirken, toplumun bu çöküntülere rıza göstermesini sağlamak üzere otorite daha da güçlenir/güçlendirilir.