BM’ye gönderilen açık mektubun imzacılarından EUDCC Başkanı ve Bergen Üniversitesi’nden Prof. Dr. Kariane Westrheim: ‘Tek barışçıl çözüm, Türkiye ve PKK’nin üçüncü bir tarafın aracılık ettiği müzakere masasına oturmak olacaktır. PKK Lideri Abdullah Öcalan katılmadan da böyle bir çözüm olamaz’
Kongra Star öncülüğünde 75 kadın örgütü ve kadın, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreterliği ve Kadın Örgütü’ne, Federe Kürdistan Bölgesi, Şengal, Kuzey ve Doğu Suriye ile Maxmûr’a yönelik AKP-MHP iktidarının gerçekleştirdiği saldırılara ilişkin 16 Mayıs’ta bir mektup gönderdi. Türkiye’nin saldırılarını BM Sözleşmesi ile gerekçelendirmesinin kabul edilemez olduğu vurgulanan açık mektupta, gerekli mekanizmaların devreye sokulması istendi. Mektubun imzacılarından AB Türkiye Sivil Komisyonu (EUDCC) Başkanı ve Bergen Üniversitesi’nden Profesör Kariane Westrheim, Jinnews’ten Marta Sömek’e değerlendirmelerde bulundu.
51. Madde iddiası!
Kariane, mektupta yer alan “Türk devleti yargısız infaz, keşif saldırı ve askeri işgal operasyonlarını BM Sözleşmesi’nin 51. Maddesi uyarınca ‘özsavunma’ diye gerekçelendiriyor” cümlesini, “Türkiye, BM Sözleşmesi’nin 51. Maddesi’ne saldırıların meşru yani özsavunma olduğunu iddia ediyor. Öyle değil” şeklinde değerlendirdi.
‘İşgal edip yağmalıyorlar’
Türkiye’nin saldırı veya tehdit altında olmadığını vurgulayan Kariane, “AKP-MHP hükümeti AB, NATO, BM gibi büyük uluslararası kuruluşların ve uluslararası toplumun gözünde mağdur olarak görünmek istiyor. Gerçek şu ki, Türkiye’deki iktidarlar saldırganlar. İşgal edip sömürüyorlar, yağmalıyorlar, eziyorlar, öldürüyorlar ve ‘kutsal savunma’ diye açıklıyorlar. Kime karşı kendilerini savunmak zorundalar? Görünen o ki, son yıllarda kendilerini mükemmel bir şekilde organize edebilen Kürtler, özellikle de Kuzey-Doğu Suriye’deki Kürtler, dünyanın büyük bir bölümünün öğrenebileceği ve bundan yararlanabileceği kendi kaderini tayin için demokratik bir toplum modeli inşa etti” ifadelerini kullandı.
Dünya toplumuna ihanetin bir hikayesi
Saldırıların ilk olmadığının altını çizen Kariane, “Kürtler, yaşadıkları ve tabi oldukları devletlerin her birinde devlet yetkilileri ne olursa olsun kendilerini savunabilir ve kendi yollarını oluşturabilirler. Bu, Kürtlere Türkiye ve diğerleri tarafından gerçekleştirilen ilk saldırı değil. Peki ya Kürtlerin kendilerini savunma hakları? Kürtlerin halk olarak kendilerine ait ortak bir devletleri yok. BM’de Temsil Edilmeyen Milletler ve Halklar Örgütü (UNPO) statüsüne bile sahip değiller. Kürtlerin tarihi, dünya toplumuna ihanetin bir hikayesidir. Kürtler, bu günlerde olduğu gibi her saldırıda siyasi çevrelerde tam bir sessizlikle karşılaşıyor. BM, barışı korumak, adaletsizliği, kötüye kullanımı ve insan hakları ihlallerini ortaya çıkarmakla yükümlüdür. BM’nin devletlerden farklı bir rolü var ama öyle görünüyor ki bu kurum bile siyasi rüzgarı estiği yerde itaatkar bir şekilde takip ediyor. Bu son derece hayal kırıklığı yaratıyor. BM’ye ve BM Kadın Örgütü’ne yazılan mektubun yayınlanmasının nedenlerinden biri de budur” diyerek mektuplarının amacına dikkat çekti.
Türkiye’ye yeşil ışık yakılıyor!
Kürt halkının saldırılar karşısındaki durumunu Rusya-Ukrayna savaşı ile kıyaslayan Kariane, “Ukrayna’ya askeri, ekonomik ve insani olarak ne kadar yardım yapıldığını görmek inanılmaz. Bu iyi, böyle de olmalı ancak AB, ABD ve NATO, destekleme hırslarında neredeyse rekabet ederken, Türkiye’ye ise Kürtleri yok etmesi ve ezmesi için yeşil ışık yakılıyor. Adalet bunun neresinde? BM nerede?” sözleriyle tepki gösterdi. “Bu, tüm hikayenin sadece bir kısmı” diyen Kariane, Türkiye’nin kimyasal gaz ve silahları ilk kez kullanmadığını, bunun çok sayıda kanıtı olduğunu da sözlerine ekledi. Kimyasallara dikkat çekildiğini belirten Kariane, “Asıl sorun, genel olarak Türkiye’nin hem kendi vatandaşlarına karşı savaşmasına izin verilmesi, hem de şu anda Kuzey-Doğu Suriye ve Kürdistan Bölgesi’nde olduğu gibi başkalarının topraklarını işgal etmek için sınırları geçmesine yeşil ışık yakılmasıdır” şeklinde konuştu.
Şengal ve Maxmur’a yönelik saldırılar
Şengal ve Maxmur Mülteci Kampı’na da saldırılar gerçekleştirildiğini anımsatan Kariane, “NATO ve ya diğer devletler Türkiye’nin bu tür aşırı askeri ihlallerine yanıt vermediğinde, onlardan kimyasal silah kullanımına yanıt vermelerini bekleyemeyiz. KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık 25 Mayıs’ta ANF’ye verdiği röportajda, ‘PKK kurulduğundan beri NATO’ya karşı savaşıyor. Türkiye bir NATO üyesi olduğu için NATO’dan kapsamlı destek almaktadır. NATO’nun yardımı olmasaydı, Türkiye bu savaşı asla sürdüremezdi’ demişti” sözlerini de hatırlattı.
‘İmralı direniş alanı oldu’
23 yıldır ağırlaştırılmış tecrit altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın fikirlerinin tecritle engellenemediğini söyleyen Kariane, “AKP-MHP koalisyonu, Öcalan’a komplo kurarak PKK’yi yok etmek istiyor. Kürt özgürlük hareketi, Öcalan’ın düşünce ve fikirlerinin ardından büyüyüp güçlendiği için artık onu tecrit etmek yeterli değildir. İmralı Cezaevi direniş alanı olmuştur. Öcalan’a yönelik tecridin yeterli olmadığını anlayan yetkililer, tüm hareketi boğma kararı aldı. Ancak bunun mümkün olmadığı ortaya çıktı. Kürt halkı, liderleri aracılığıyla çok güçlendi ve her şeye rağmen ezilmediler” ifadelerini kullandı.
‘Saldırılar komplonun devamıdır’
İmralı Cezaevi ile Kürt halkı arasında güçlü bir organik bağ olduğunu vurgulayan Kariane, “Bu bağ kopamıyor. Bu da Türkiye’yi daha da çaresiz kılıyor. Türk devleti ve KDP’nin Güney Kürdistan’da saldırılarının artması Öcalan’a yönelik komplonun devamıdır” dedi. Türkiye’nin kaybedilmiş bir dava için savaştığını dile getiren Kariane, “Teknolojik ve askeri üstünlüğe rağmen PKK’yi, lideri Öcalan’ı ve Kürt hareketini şimdiye kadar ezmeyi başaramadılar. Yani Kürt halkının özgürlük iradesiyle Türkiye’nin mücadele etmesi mümkün değildir” diye belirtti.
Soykırım tehdidi
“Saldırılar, son şeklini almamış olsa da durum soykırım olarak nitelendirilebilir” diyen Kariane, “Erdoğan ve AKP-MHP hükümeti, saldırılarında ne kadar ileri gidebileceklerini görmek için NATO, AB ve diğer büyük örgütleri test ediyor. İsveç ve Finlandiya’nın kısa süre önce NATO’ya üyelik isteklerini açıkladıkları gibi müzakerelerde bulunuyorlarsa, müzakereler lehlerine ve umdukları şekilde giderse kendi iç sorunlarıyla ilgilenmek için ‘izin’ alırlar. O zaman Türkiye’nin ana düşmanları olan Kürtlere tamamen saldırması yönünde büyük bir tehlike var. İşte o zaman gerçek bir soykırım tehlikesi ortaya çıkar” değerlendirmesini yaptı.
‘Öcalan’ın rolünü sağlayacak şartlar geliştirilmeli’
Saldırılara karşı tek çözümün PKK Lideri ile müzakere etmek olduğuna işaret eden Kariane şunları kaydetti: “Tek barışçıl çözüm, Türkiye ve PKK’nin üçüncü bir tarafın aracılık ettiği müzakere masasına oturup konuşmak olacaktır. PKK Lideri Abdullah Öcalan katılmadan da böyle bir çözüm olamaz. Bu, iki önemli faktöre bağlıdır. Birincisi ve en başta, PKK’nin AB ve ABD terör listelerinden çıkarılması, ikincisi de Öcalan’ın bu rolü yerine getirmesini sağlayacak şartları elde etmesi. Uygulamada, bu muhtemelen uzun zaman önce olması gerektiği gibi serbest bırakılması gerektiği anlamına gelecektir. Durum şu anda olduğu gibi, müzakerelerin köşede olduğu şüpheli. Türkiye ekonomik çöküşün eşiğinde, bu yüzden Türkiye’nin siyasi desteğinin ne zaman kesileceği belirsiz. Umarım yakında olur…”
‘Türkiye’nin tavrı dünya için tehlikeli’
Herkese saldırılara karşı harekete geçme çağrısında bulunan Kariane, “Tüm iyi güçler birleşsin ve her hükümete dünyanın uyanması gerektiğini, Kuzey ve Doğu Suriye’de, Kuzey Kürdistan’da, Federe Kürdistan Bölgesi’nde, Şengal’de ve Maxmur’da neler olduğunu görmesi gerektiğini yüksek sesle haykırsın. Türkiye’nin tavrı sadece korkunç askeri saldırılara ve insan hakları ihlallerine maruz kalanlar için değil, Ortadoğu ve hatta tüm dünya için tehlikelidir” sözleriyle seslendi.
HABER MERKEZİ