Dolar an an yükselirken ve iğneden ipliğe zam gelirken, yeni asgari ücret şimdiden eriyor: Enflasyon patlaması yaşanacak
Reyhan Hacıoğlu
Dolar karşısında 16 lirayı bulan Türk Lirası’nın değer kaybı, her gün aşırı gelen zamlar, vergiler ve hepsine karşı asgari ücret zammının açıklanması derken, ekonomik olarak zorlu bir hafta geride kaldı. AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yüzde 50 artış ile duyurduğu 4 bin 250 TL’lik asgari ücret ise yaşanan kriz karşısında hayal kırıklığı yarattı. Artan enflasyon ve kur karşısında birkaç ay ancak dayanabileceği belirtilen asgari ücreti ve diğer ekonomik gelişmeleri yazarımız da olan Prof. Dr. Mustafa Durmuş’a sorduk.
- Asgari ücret zammını nasıl buluyorsunuz, bu gerçek bir ücret zammı olarak nitelendirilebilir mi?
Öncelikle 4 bin 250 liralık bir asgari ücret her ne kadar mevcuda göre yüzde 50 civarında bir artış anlamına geliyorsa da, tam olarak böyle değil. Çünkü bu artış enflasyondan arındırılmış bir artış değil. Kaldı ki Türkiye’de enflasyon çok yüksek ve kurdaki artışlarla daha da yükselecek gibi görünüyor.
Bu bağlamda asgari ücrette reel bir artış olabilmesi için bu artışın enflasyondan arındırılması gerekiyor. Öte yandan TÜİK’in açıkladığı enflasyon oranı gerçek düzeyin çok altında. TÜİK enflasyonu yüzde 21’in biraz üzerinde açıklarken, bağımsız araştırmacı kuruluşlar bunu yüzde 50 civarında ilan ediyor
Bu yüzden de döviz kuruna bakmak çok daha doğru olur. Zira enflasyon artışının temel nedenini kurdaki hızlı yükseliş oluşturuyor. Bu açıdan baktığımızda bu yılın başında 385 dolara yakın olan asgari ücretin yapılan zamma rağmen gelecek yıl ancak 250 dolar olabildiğini görüyoruz. Yani asgari ücrette 135 dolardan daha fazla bir kayıp söz konusu.
- Nerden dövizle kıyaslamak gerekiyor?
Bu noktada iktidar dövizle kıyaslama yapılmasına karşı çıkıyor ama ülkede her şey artık dövizle ilgili. Örneğin dolarizasyon oranı yüzde 65’e yaklaşmış. Yani ülkenin kendi ulusal parasından ziyade yabancı paralar ekonomiye hakim duruma gelmiş. Bu yüzden de asıl şimdi her şeyi dövizin kurundaki gelişmelere göre hesaplamak gerekiyor.
İkinci olarak, asgari ücretin açıklandığı gün MB politika faizi oranı bir kez daha düşürülerek yüzde 14’e indirildi. Bir gün sonra ise hem benzin ve motorine, hem de LPG’ye ortalama 1 TL civarında zam yapıldı.
Yani bir yandan kurdaki yükseliş, diğer yandan bu zamlar ve ardından KDV gibi temel vergilerdeki malın fiyatı artınca kendiliğinden ortaya çıkacak olan vergi artışlarıyla enflasyonun daha da artması kaçınılmaz olacak. Bir de buna henüz yansıtılmayan üretici maliyetleri de eklenince önümüzdeki aylarda tam bir enflasyon patlaması yaşanacak.
- Ücret zammı bir-iki ayda geri alınır mı?
Tüm bu faktörleri dikkate alarak bu ayın başında yayınlanmış olan bir bilimsel çalışma dolar kurunun 1 dolar = 14.50 TL ve asgari ücretin 4,250 TL olması halinde 2022 yılı enflasyonunun yüzde 40,7 olmasını öngörüyor. Bugün kur 17,17 TL’yi gördü, dolayısıyla siz enflasyon oranını yüzde 50 olarak hesaba katabilirsiniz. Böyle hesap yaptığınızda da aslında yapılan yüzde 50 zammın enflasyon ile bir-iki ay içinde geri alınacağı ve işçilerin tam bir hayal kırıklığı yaşayacağı çok açık.
- Asgari ücretin vergi dışı bırakılması doğru değil mi?
Asgari ücretten vergi alınmaması gerektiğini uzun zamandır talep ediyoruz. Keza işçiden SGK kesintisi de yapılmamalı. Bu konuda detaylar belli olmasa da, bir adım atılmış gibi görünüyor. Ancak gelir vergisi ve fon payı kalkınca AGİ uygulamasına da son verilecek. Tabi tüm ücretlilerin ücretlerinin asgari ücrete denk düşen kısımlarının vergiden istisna edilip edilmeyeceği tam olarak belli değil ki normalde edilmesi gerekiyor. Ayrıca vergiyi patronları rahatlatmak için kaldırıyorlar, zira işçi patron ile net ücret üzerinden anlaşıyor.
- İktidarın bilinçli bir siyasal ve sınıfsal tercihi ile mi karşı karşıyayız?
Enflasyon, işsizlik ve hızla artan döviz kuru ile beraber çok derin bir ekonomik krize doğru sürüklendiğimiz çok açık. Bu siyasal iktidarı rahatsız eder mi, etmeli diye düşünüyorum ama görünen o ki iktidar mevcut krizin varlığını kabul etmiyor, bundan pek rahatsız gibi de görünmüyor.
Nitekim krizi tetikleyen faiz politikasını ısrarla sürdürüyor. Yani bilinçli bir siyasal ve sınıfsal tercihten söz ediyoruz. Bu strateji altında emeği iyice ucuzlaştırıp-değersizleştirmek, kuru iyice yukarı çekerek ihracatı özendirmek gibi beklentiler var. Buradan da ekonomik büyümeyi sürdürmeyi planlıyorlar. Bence “olmayacak bir duaya amin diyor” siyasal iktidar.
Önümüzdeki bir iki ay içinde yalnızca yüksek enflasyon ve hayat pahalılığı ile değil, yeni işten çıkarma dalgalarıyla karşılaşmamız söz konusu olacak. Çünkü işverenlerin maliyetleri hem kurdan dolayı, hem de yükselen asgari ücretten dolayı artacak. Gelir vergisinin kaldırılması da bu maliyetleri düşürmeyecek, Yüksek borç ve belirsizlik ortamında giderek azalan karları yüzünden faturayı işçilere kesecekler. Ya kayıt dışına yönelecekler ya da işçi çıkartacaklar. Bu özellikle de küçük ve orta ölçekli işletmeler açısından geçerli olacaktır. Bir yandan asgari ücrete rekor zam yapmakla övünüyorlar, diğer yandan aynı gün faiz oranlarıyla oynayarak doları fırlatıp, kaşıkla verdiklerini kepçeyle geri alıyorlar. Bir yandan sanki bir baskın seçime hazırlanıyorlar, diğer yandan başka çareleri kalmamış gibi panik halinde işler yapıyorlar.
- Emek, demokrasi ve barış mücadelesi neden gerekli?
Kuşkusuz olabildiğince en yüksek ücret artışı gerçekleştirilmeliydi ama emekçiler bu yapılanın gerçek bir ücret zammı olmadığının da farkında olmalılar. Tam tersine enflasyonu daha da körükleyecektir, çok geçmeden hayatlarımız daha da zorlaşacaktır. Bu da mücadelemizi, çok önemli olsa da, daha yüksek ücret ve ekonomik hakların elde edilmesi mücadelesi ile sınırlandırmamamız ve bunu demokrasi ve barış mücadelesi ile birlikte yürütmemiz gerektiğini ortaya koyuyor.
- Asıl oyun kurucu kimler olmalı?
Burada asıl oyun kurucu artık demokratik muhalefet güçleri olmalı. Öncelikle bu gidişatı görüp tüm demokrasi güçlerinin amasız, fakatsız bir araya gelmesi lazım. Ülkeyi ekonomik ve politik krizden çıkartacak yeni bir iktidara ihtiyaç olduğu çok açık. Bu noktada muhalefetin de yeni bir paradigmasının, politikalarının olması gerekiyor. Oysa ana akım muhalefet henüz bu noktanın çok gerisinde. Sadece eleştirilerle ve teşhir etmekle yetiniyor. Hem siyasetin demokratikleştirilmesi, hem de ekonominin demokratikleştirilmesi konusunda yeni şeyler söylemek ve bunu da yeni bir dil ile halka anlatmak gerekiyor.