BluTv platformunda gösterilen Bülent İşbilen ve Gökdeniz Uslu’nun yönettiği, Giray Altınok ve Kerem Özdoğan’ın senaryosunu yazdığı Prens dizisi tarihi filmleri sevenleri mutlu edecek bir yapım.
Prens dizisi Ortaçağ’ın karanlık ve kasvetli ortamına dil çıkaran absürt bir komedi dizisi. Olaylara düz, cepheden bakan, hiç öyle eğip bükmeden, uzatmadan ve esnetmeden kamerayı tuttuğu için Türkiye dizi piyasasının ortalamasının üzerinde cesurca bir bakış açısına sahip. Parodik müdahalelerle yeni bir gerçekliğe aralıyor pencereyi. O aralıktaki çerçevenin boyutunun flu görünmesi katı/sabit/mutlak bakış açılarına alternatif bir çerçeve öneriyor. Doğmatik olan her şeyle, güçle, dinle, inançla, kutsallıkla, vatanla, toprakla, körü körüne bağlılıkla alay edebilme gücüne sahip bir dille yapıyor ve bunu insanı öne çekerek gerçekleştiriyor. İnsanın önde/üstte olmadığı bir krallığa da aileye de saygı duymuyor.
Tacın gücü
Hayali bir ülke olan Bongomia krallığının komşuları hiç de hayali değil, zira günümüzdeki ülke isimleri geçmektedir; Macaristan, Saksonya ve Fransa gibi. Bongomia’nın en büyük düşmanı Macaristan üzerine kurgulanmış entrikalar ve olaylar. Bongomia Kralı Thun’un (Hüseyin Avni Danyal) bir suikastla öldürülmesi üzerine krallıkta taht kavgası / oyunları/ entrikaları başlar ve Kral Thun’un kardeşi Kalesh’in (Serdar Orçin) hesapları hiç de umduğu gibi olmaz. Koltuk tatlıdır ve krallığı elde edenin, o koltukta oturanın gerçek karakteri, bastırdığı duyguları/hırsları ortaya çıkar gücün yardımı ve cazibesiyle. Bütün bunlardan azade biri vardır ki o da Kralın isim koymak için bile zaman ayırmadığı, önemsiz gördüğü ve her fırsatta aşağıladığı oğlu Prens’tir.
Prens (Giray Altınok) Roma’da tiyatro eğitimi almış, kendini, yeteneklerini gösterme imkânı/fırsatı bulamamış başarısız, fütursuz, hedonist ve ideali olmayan biridir. Sarayda boş boş dolaşırken farkında olmadan ve hiç istemeden kendini kral olarak bulur. Devlet işlerine pek aklı ermediğinden ve isteği olmadığından üvey kardeşi Haşharia’nın (Derya Pınar Ak) yönlendirmeleriyle kararlar verir. Sarayda herkes birbirinin kuyusunu kazmaya çalıştığından müttefikler ve hedefler hızla değişmektedir. Aklı başında kimsenin olmadığı krallıkta askerleri çoğunlukta görmeyiz ama orduyu temsilen iki kişi devamlı kralın yanında ve saraydadır. Bu askerlerin/komutanların basiretsiz, beceriksiz ve yeteneksizliklerinden temsil ettikleri ordu hakkında da fikir sahibi olabilmekteyiz. Hal böyle olunca da Macar ordusunun lafını duyduklarında saklanacak delik ararlar.
Karma gerçeklik
Prens dizisi düşük bir prodüksiyonla, çok az figüranla, çoğunlukla tek mekânda geçen, alaysı bakış açısını kaybetmeden sinemada karma gerçekliğe (Mixed Reality) güzel bir örnek. Özellikle Prens karakterinin olayların ortasında birdenbire günümüze ait sözcüklerle (repliklerle) çıkış yapması ters bir zaman yolculuğu niteliğinde. Mizahtaki gücünü de tam burada alıyor; zaman (günümüz) sitcomlarından ani bir makas kırarak ayrılan dizinin espri anlayışı önemsizlerin önemine vurgudan oluşuyor.
Dekor ve kostümleriyle Ortaçağ atmosferini verebilen dizinin müzikleri de oldukça başarılı. Karakter isimleri o kadar özenle seçilmiş ki Haşharia dendiğinde haşarı, ele avuca sığmaz, asi birini, Kalesh isminde bir hainlik, sinsilik ve kalleşlik, Larousse’de ise bir birikim, ağırbaşlılık ve bilginlik sezinliyorsunuz anında. Köle mi, kölelerin ismi olmaz zaten!
Oyunculuklara gelirsek: Prens karakteriyle Giray Altınoluk, Kalesh ile Serdar Orçin, Kraliçe Sion’la Ceyda Düvenci oldukça başarılı işler çıkarmışlar. İlk bölümlerdeki teklemenin ardından kadroyla uyumu yakalayan Hasharia sona doğru yeteneğini ortaya çıkarıyor. Şu açık ki Serdar Orçin kötü karakterleri çok iyi icra edebilirmiş, o ışık görünüyor. Sırıtan, şişen, yavan kalan oyuncu yok gibi.