Geçen haftaya devam edelim: Tahmin edildiği gibi Elmalı Davası toplumun gündeminden düştü. Ancak süreç çocuk hakları hareketinin hala gündeminde… Tartışmalar sakince sürüyor. Sakince çünkü herkes biliyor ki; popülizmin temel karakterlerinden biri de toplumu kendilerini destekleyenler ve desteklemeyenler diye iki bölmektir. Popülistler sadece kendisini destekleyenlerin meşru olduğunu söyler, diğerlerini hedef gösterir. Gazeteci Sevilay Yılman’a yapılanda olduğu gibi. Kendisinin gazeteci olduğunu unutarak yargılamayı da tamamlamış olsa da Yılman davaya ilişkin başka olasılıklardan söz etti diye “istismarcıları” korumakla suçlandı, sosyal medyada kalabalık gruplar üstüne salındı. Bu işteki çıkarı sorgulandı… Suçluyu övdüğü, ihanet ettiği söylendi. Halbuki sorgulanması gereken Yılman’ın köşe yazısını nasıl da çocukları merkeze almadan yazmış olmasıydı. Bu hiç konuşulamadı bile.
Dijital ayak izleri…
Ama dedim ya tartışmalar çocuk hakları hareketinde sürüyor. Çocuğa Yönelik Şiddeti Önleme Ağı üyelerinden Çocuk Vakfı ve YÖRET Vakfı, tutum metinleri yayınladı. Bu metinler oldukça yol gösterici…
Çocuk Vakfı toplumu cinsel istismar konusunda yüzleşmeye çağırdı. Elmalı Davası sürecinin, “kötü bir ‘fail merkezli yaklaşım’ örneği olarak önümüzde durduğunu söyledi. Ülkemizde hala ihlale maruz kalan çocuğu merkeze alan bir anlayışın gelişmediğini belirtti. Yasama organının bu yaklaşımı her zaman göz ardı ettiğini vurguladı. Bu sürecin; toplum olarak da tek derdimizin faillerin en ağır şekilde cezalandırılması olduğunu yüzümüze vurduğunu belirtti. “Çocukların kimliklerini açığa çıkaracak paylaşımlardan kaçınmıyoruz. Bunu çocukların iyiliği için yaptığımızı zannetmemiz ise en naif ifadesiyle cehenneme giden yolları iyi niyet taşlarıyla döşemekten ibaret. Herkes kendi gündemine dönüp hadiseyi unutacak ama geride bırakılan ‘dijital ayak izleri’ çocukları hayatları boyunca takip edecek, suiistimal süreklilik arz eder hale gelecek” diyerek ilkesel bir yaklaşımın gerekçesini anlattı.
Toplumun sorumluluğu
YÖRET Vakfı da çocuk istismarının sanıldığından çok daha fazla ve daha önemli bir sorun olduğuna dikkat çekerek hem çocuk istismarını haberleştiren medyaya hem de koruyucu ve savunucu çalışma yapan sivil toplum örgütlerinin izleme süreçlerine ilişkin ilkeleri hatırlattı. Bu ilkeleri tekrarlamak aslında unutmamak önemli:
“Çocuk istismarı davalarının izlenmesi, yargılama usullerinin adil ve çocuğun yararını gözetme ilkesi uyarınca yerine getirilmesini güvence altına alma amacı taşır ve toplumun sorumluluğudur.
Toplum adına bu sorumluluğu üstlenen kişi ve kuruluşlar, sürdürdükleri izleme faaliyetleri kapsamında tespit ettikleri hukuka aykırılıkları hiçbir biçimde davanın esası ile ilgili bilgileri ifşa etmeden kamuoyu ile paylaşmalıdır.
Toplum, yargılama makamı değildir. Adil olmadığı veya çocuğun yararının gözetilmediği düşünülen davaların esasına ait bilgilerin kamuoyu ile paylaşılarak hükmün kamuoyu tarafından verilmesini talep etmek linç kültürü yaratmaya hizmet eder. Bu kültür, mağdurlar bakımından da koruyucu bir ortam sunmaz.
Ceza davalarında delil yetersizliği gerekçe gösterilerek verilen kararlara dair eksik ve yanlış bilgi ile yapılan savunu çalışmaları, insan hakları temel ilkelerine aykırı yöntemlere yönelik toplumsal talebi arttırmaktadır. İnsan hakları standartlarından uzaklaşmış bir adalet sistemi ile çocuklar için güçlü bir koruyucu çevre oluşturulamaz. İzleme yapan kişi ve kuruluşlar, davada uygulanan usullerde karşılaşılan hukuka aykırılıkları kamuoyu ile paylaşırken objektif ve bilgiye dayalı bir dil kullanmalıdır.”
Çocukların geleceği
“Savunu çalışmalarında mağdurlara ait herhangi bir bilginin açıklanmaması, mağdurun örselenmesine neden olacak içeriklerin paylaşılmaması gerekir.
İzleme ve savunu çalışması yapanlar bu çalışmalar sırasında elde ettikleri davanın esasına dair bilgi ve belgeleri açıkça veya el altından medya mensupları ile paylaşamayacakları gibi kendileri de yayınlayamazlar.
İzleme yapılan davalar ile ilgili savunu çalışmaları, çocuk istismarı ile mücadelenin sadece faillerin cezalandırılması ile gerçekleşebileceği algısı yaratacak şekilde ceza davasına odaklı olmamalıdır.
Çocuk istismarı ile mücadelenin ana ilkesi, istismar etmemek olmalıdır. Bu nedenle bu alanda izleme, savunu ve medya faaliyetleri yürüten herkes, faaliyetlerinin hiçbir çocuğun örselenmesine neden olmamasını sağlamakla yükümlüdür. Bunu yaparken çocukların bugünkü ve gelecekteki yararlarını dikkate almakla sorumludur”
Etkili stratejiler şart
Hakikati ısrarla söylemekten vazgeçmemek, sakince tekrar etmek popülist politikalara, hareketlere karşı önemli. Neyse ki çocuk hakları hareketi bundan hiç vazgeçmiyor. Bu yeter mi bilmiyorum. Başka etkili stratejiler de geliştirmek şart sanki… Bu yüzden bugünlerde pek çok şeyi yeniden okuyor, dinliyorum. Hafıza Merkezi ve Eşit Haklar İçin İzleme Derneği’nin, Hollanda Helsinki Komitesi’nin desteğiyle düzenlediği “Daralan Demokratik Alan ve Uluslararası Dayanışma” başlıklı panel serisi de çocuk hakları hareketine, hepimize ilham verebilir. Bu konferans dizisinde önemli bir ipucu veriliyor: Jan Werner-Müller “dayanışmanın” popülistler tarafından bilinmediği ancak insan hakları hareketinin doğal olarak yaşadığı bir değer olduğunu vurguluyor. Sadece bunu daha görünür kılmanın, daha fazla açığa çıkarmanın popülizme karşı önemli bir kuvvet olduğunu belirtiyor. Bu ipucunu kaçırmamak iyi geldi…